"Büyükada Davası" olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davanın karar duruşmasına yazılı savunma gönderen Peter Frank Steudtner "11 kişiden birinin bile ceza alması hepimiz için hak ihlalidir” dedi. 

“Büyükada Davası" olarak bilinen ve İstanbul'da 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı davanın karar duruşması İstanbul 35’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Duruşma salonuna, sanık yakınları ve gazeteciler, salonun küçük olması ve koronavirüs salgını nedeniyle içeri alınmadı. Her sanığa bir avukat kısıtlaması getirildi. Avukatlar duruşma salonuna kısıtlı sayıda izleyici alınabilmesi için mahkeme heyeti ile görüşmeler gerçekleşirken, yer olmadığı gerekçesi ile gazeteciler de içeri alınmadı. Yapılan görüşmelerin ardından duruşma salonuna sınırlı sayıda izleyicin girilmesine izin verildi. Almanya, İsveç ve İsviçre konsolosluklarından gözlemciler davayı izledi. 

Tutuksuz yargılanan Taner Kılıç, İdil Eser, Özlem Dalkıran, Şehmuz Özbek, Veli Acu, Günal Kurşun, Nalan Erken, İlknur Üstün,  Peter Frank Steudtner  ve Ali Ghravi duruşmaya katılmazken, sanık Nejat Taştan ve avukatı hazır bulundu.

KARAR TARİHE GEÇECEK

Kimlik tespitlerinin ardından Peter Frank Steudtner avukatı Murat Deha Boduroğlu söz alarak, Steudtner, mahkemeye gönderdiği yazılı savunmasını okudu. Steudtner, savunmasında "Vereceğiniz karar tarihe geçecektir. 11 kişiden birinin bile ceza alması hepimizin haklarının ihlalidir. Kendimizi savunmak için harcadığımız gücü insan hakları için harcamayı tercih ederdik. Gözaltı ve tutukluluk Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere aykırı uygulamalarla doluydu. Mevcut deliller ve yasalar uyarınca dava kapsamında yargılanan hepimizin beraatını talep ediyorum. Vereceğiniz beraat kararı Türkiye’de insan haklarının bulunduğunu göstereceği gibi Almanya ile ilişkileri de olumlu etkileyecektir” dedi. 

ADALETSİZLİĞE SON VERİN

Ardından söz alan Ali Ghravi’nin avukatı Oğul Güner Olgun, müvekkilinin mahkemeye gönderdiği yazılı savunmasını okudu. Ghravi savunmasında şu ifadeleri kullandı; “Beşimizi beraat ettirip geri kalanımızı mahkum etmek istiyorsunuz. Hayatımızın 3 yılı vermeniz mümkün değil. Bize verilen zararı gidermeniz mümkün değil ama adaletsizliğe son vermeniz mümkün. Hiçbirimiz tutuklanmamalıydık. Bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adaletsizliktir. Biz terörist değiliz, sadece insan haklarını savunduk.” 

‘İNSAN HAKLARI YRGILANIYOR’

Özlem Dalkıran’ın avukatı Aynur Tuncel Yazgan söz alarak müvekkilinin yazılı savunmasını okudu. Dalkıran savunmasında, “3 yıldır bu mahkemede yargılanan burada isimleri yazılı 11 kişi değil, mensubu oldukları insan hakları camiasıdır. Bu mütalaa 'insan hakları için çalışmak, herkes için hak ve özgürlük talep etmek suçtur' diyor. Devlet ve devlet dışı aktörlerin gerçekleştirdiği hak ihlallerini belgeleyen ve ifşa eden, devletin ve yetkili kurumlarının ihlalleri önlemedeki ihmalini veya isteksizliğini eleştiren etkilenenlere destek sunan ve adalet arayışlarında yanlarında duran, yeni ihlaller meydana gelmesin diye devlet kurumlarına önleyici tedbirler tavsiye eden insan hakları savunucularını sindirmek ve susturmaktır. Hak savunucularının çalışmalarını ‘sivil toplum görüntüsü altında’ diyerek karalayıp terör bağlantılı suçlamalarla yargılamak, ‘terörle mücadele görüntüsü altında’ her türlü eleştirel sesi bastırmak, toplumu tamamen susturmak amacını taşıyor” ifadelerini kullandı.

‘ELEŞTİRİ KABUL EDİLMİYOR’

“Hangi faaliyetimiz ‘terörü’ destekliyor ya da bunu amaçlıyor” diye soran Dalkıran, “Savcının mütalaasında bu anlaşılmıyor. Maalesef, hak savunucularının yazdığı her haber katıldıkları her toplantı kabul edilemez bir eleştiri olarak görülüyor. Büyükada davasıyla tüm sivil toplum kuruluşları üzerinde dondurucu bir etki yaratıldı. Bu dondurucu etki Gezi davasıyla katmerlendi. Bu davayla Türkiye'de hak savunucularının konuşmak, öğrenmek, tartışmak, planlama yapmak ve hatta dinlenmek için bir araya gelmesinin, uluslararası bağlantılara sahip olmasının, toplantı yapmanın bir bedelinin olduğu mesajı verildi. 3 yıl geçmesine rağmen, Türkiye'ye davet edilen uluslararası insan hakları kuruluşu temsilcileri hala tedirginlikle Türkiye'de toplantıya katılmanın güvenli olup olmadığını soruşturuyor. Bu sorunun cevabını bugün bu mahkeme salonunda öğreneceğiz. Bugün, bu hukuk felaketine bir son verin. Tek ‘silahları’ sözleri, fikirleri ve evrensel hukuka ve değerlere, barışa ve insanlık onuruna saygıları olan hak savunucularını yaftalama, şiddet ve terör ile suçlama geleneğini kırın. Ben ve arkadaşlarım bu davadan başımız dik, vicdanımız rahat, özgür ve haklı olduğumuzu bilerek ayrılacağız. Mahkemenizin adaletten ve hukukun üstünlüğünden yana tutum alacağına ve bu davayı hepimizin hakkı olan beraat kararıyla sonuçlandıracağına inanıyorum. Beraatımı talep ediyorum” dedi.  
 
Dalkıran’ın ardından Avukat Aynur Yazgan'ın beyanının tamamlanması sonrası duruşmaya ara verildi.