Aralarında T24 Yazarı Oya Baydar’ın da bulunduğu 24 kadın yazar ve akademisyen, Cizre’ye destek olmak üzere bugün ( 16 Eylül 2015) Cizre’ye hareket etti.

Oya Baydar, 9 gün sokağa çıkma yasağının uygulandığı ve 21 kişinin öldüğü Cizre’ye destek için yola çıkacaklarını köşesinden duyurdu. Baydar, “Batı’da yaşayan bir grup kadın, Batı’nın vicdanlı, barışçı, iyi insanlarının sevgilerini, selamlarını, geçmiş olsun dileklerini, bir daha asla temennilerini yüklenerek yola çıktık” dedi.

“Cizre, barış umutlarımızın iki ateş arasında vurulduğu; yüreklerimizin bölündüğü, halkların kardeşliğinin dinamitlendiği yer” diyen Baydar, “Cizre çaresizliğimizin ağlama duvarı, ama’larımızdan, fakat’larımızdan utandığımız vicdan mahkemesi, Türkiye Kürdistanı’nın yaralı kalbi” ifadesini kullandı.

Oya Baydar’ın T24'te “Bugün hepimiz Cizreliyiz” başlığıyla, (16 Eylül 2015) yayınlanan yazısı şöyle:

Batı’da yaşayan bir grup kadın, Cizre’ye gitmek üzere yola çıktık ve bugün hepimiz Cizreliyiz, silahlar susup barış umudu yeşerene kadar da Cizreli kalacağız.

Çünkü Cizre sadece bir yer adı, sadece haritada bir nokta değil, Kürt halkına yönelen şiddetin, zulmün, düşmanlığın adı. Cizre, barış umutlarımızın iki ateş arasında vurulduğu; yüreklerimizin bölündüğü, halkların kardeşliğinin dinamitlendiği yer. İktidarların gözüdönmüşlüğü, savaşa programlanmış akılların insan yaşamını hiçe sayan gaddarlığı karşısında, Cizre çaresizliğimizin ağlama duvarı, ama’larımızdan, fakat’larımızdan utandığımız vicdan mahkemesi, Türkiye Kürdistanı’nın yaralı kalbi.

Batı’da yaşayan bir grup kadın, Batı’nın vicdanlı, barışçı, iyi insanlarının sevgilerini, selamlarını, geçmiş olsun dileklerini, bir daha asla temennilerini yüklenerek yola çıktık. Bizler varız, yanınızdayız, sanmayın ki acılarınıza yabancı kaldık, sanmayın ki olanlara sadece seyirci kalmanın utancını duymadık, ve sanmayın ki böyle devam edecek, demeye geldik. Cizre’nin acısını ortak acımız kılmaya, ellerimizi kenetlemeye, barışı kazanmak için yüreklerdeki duyarsızlığı, güvensizliği karınca kararınca onarmaya geldik.

Kürt oldukları için insanların diri diri yakılmak istendiği, linç edildiği, öldürüldüğü bir dünyada, o kandırılmış, arkaları iktidar tarafından sıvazlanıp meydanlara sürülmüş saldırgan güruhlarla birlikte yaşamaktan duyduğumuz utancı ve korkuyu duyurmak için geldik.
Vatan bölünüyor paranoyasıyla vatanın gerçekten bölünmesini körükleyenleri, şehitler ölmez diyerek nice fidanımızı, nice insanımızı ölüme gönderenleri, sorunlarımızın savaşmadan, öldürmeden çözülebileceği umutlarımızı dinamitleyenleri, barış değil savaş planları yapanları, iktidarları uğruna halkları, insanları hiçe sayanları uyarmaya geldik.

Bugün Batı’dan Cizre’ye yola çıkan kadınlar, her birimiz farklı kesimlerden, farklı siyasal-toplumsal çevrelerden gelsek de, kanın durması, barış yollarının açılması, Kürt halkına ve örgütlerine yönelen ırkçı faşist saldırıların en ağır şekilde cezalandırılması taleplerinde buluşuyoruz.

Yıllar önce, Barış Girişimi’ni kurduğumuzda, kurucularımızdan Hrant Dink’in bizlere armağan ettiği sloganla: Terörün gücüne de, gücün terörüne de teslim olmayacağız, demiştik. Güç de olsa aynı noktada direnmeye çalışıyoruz.

Gerçek ve kalıcı barış; milyonlar “Teröre karşı tek ses” adı altında devlet terörünün başlıca sorumlularının katılımıyla düzenlenecek resmî propaganda mitingleriyle değil, kırmızı-sarı-yeşil renklerle Türk bayrağının renkleri aynı meydanları kardeşçe doldurduğunda, şehitlerimizin acısı Kürt insanlarının acısıyla yoğurulduğunda, acılarımız yasımız ortaklaştığında sağlanacak.