İshak kocabıyık / Demokrat Haber

 

Maraş’a ilişkin haberler ard arda gazetelerde yer almaya başladığında 17 yaşındaydım.

 

Bunca yıl geçti. Hala gözümün önünden gitmiyor katledilenlerin gazete sayfalarında yer alan fotoğrafları.

 

Üç hilalle işaretlenmiş evler, morg ta üst üste parçalanmış kadınlar, çocuklar, yaşlılar, boş bir meydanı çepeçevre kuşatmış askerler

 

Maraş katliamı o fotoğraflarla kazındı toplumsal hafızamıza.

 

Tarihi bir bilgiyi aktarmakta fayda var:

 

Dönemin Elazığ Valisi Güngör Aydın 1978 Eylül ayında Başbakan Ecevit’le görüşür. İlde ve civarda yürütülen kontrgerilla faaliyetlerinden söz eder. Gereken önlemler alınmazsa ciddi sıkıntıların yaşanabileceği uyarısında bulunur. Gereken önlemlerin başında ise, Elazığ’da ki Alay Komutanı, Emniyet Müdürü ve Mit Bölge Müdürünün görevden alınması gelmektedir. Ecevit ses çıkarmadan dinler ve teşekkür eder Güngör Aydın’a. Bir süre sonra İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı Güngör Aydın’ı Ankara’ya çağırır ve kendisinin öldürüleceğine ilişkin duyumlar aldıklarını, dolayısıyla can güvenliği nedeniyle başka bir ile örneğin Antalya’ya atayacaklarını söyler. Güngör Aydın kabul etmez, Ecevit’le görüşmek istediğini söyler. Ecevit’in tavrı da aynıdır: “can güvenliğiniz konusunda şüphe duyuyoruz. Sizi başka bir ile verelim”. Güngör Aydın bunu kendisinin kabul etmeyeceğini, istiyorlarsa rızası dışında atama yapmalarını söyler ve döner.

 

Çok değil 3 ay sonra Maraş katliamı olur.

 

Bugün itibariyle ulaştığımız bilgiler su götürmez bir şekilde Maraş katliamının bir kontrgerilla faaliyeti olduğunu gösteriyor. Şehre gelen milli piyango satıcıları, anti komünizmin en vulgar örneği olarak tarihe geçecek olan “Güneş ne zaman doğacak” filmi, “Aleviler ve komünistler camiye saldırdı anonsu vb. gibi olguların en tipik kontrgerilla yöntemlerinden olduğu artık biliniyor.

 

Bilinmesine biliniyor da bugünü açıklamıyor bu bilgi. 2011 yılı 24 Aralık günü bu anmaya niye izin verilmediğini açıklamıyor.

 

3 sene önce Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi yerinde ve doğru bir kararla Maraş katliamını anmak için bir miting kararı aldı. Bu miting koşulları olmadığı için Maraş’ta değil Adana’da yapıldı. Binlerce kişi katıldı.

 

Geçen yıl yine Pir Sultan Abdal Kültür Derneği öncülüğünde bu kez Maraş’ta bir miting yapıldı. Hemen hemen hepsi Maraş dışından gelen yaklaşık 1000 kişi katıldı.

 

Bu yıl Maraş Valisi anmaya izin verilmeyeceğini söyledi. Gerekçe olarak da, kimi sağ ve sol grupların “provokasyon” hazırlığı içinde olduğunun öğrenildiği, şehrin hassasiyetleri nedeniyle anmaya izin verilmeyeceğini söyledi.

 

Alevi Bektaşi Federasyonu her ne koşulda olursa olsun, Maraş’a gidileceğini açıklayınca, ben de hem anmalara katılırım, hem de şehrin hassasiyetlerini bir de ben öğreneyim diyerek Maraş’a doğru yola çıktım.

 

Buluşma yerimiz, Maraş’a 25 km uzaklıktaki Narlı beldesi. Narlı 3000 civarında nüfusu olan, neredeyse tamamı Alevilerden oluşan bir belde. Cemevi buluşma mekanımız. Saat 10.00’da Narlı’da buluşacağız ve 11.00’de de Maraş’a hareket edeceğiz.

 

Ferhat Tunç, Van Milletvekili Nazmi Gür’le beraber yola çıkıyoruz. Vaktinde Narlı’da olmamız lazım.

 

Narlı’da cemevi önü kalabalık. Dışardan gelenler bir tedirginlik içinde. Jandarma cemevinin olduğu sokağın girişine barikat kurmuş. Jandarma robokopları korkutucu giysi ve görünümleriyle cemevinin karşısında bekliyorlar.

 

Yukarı çıkıyoruz. Yöneticiler bir odada değerlendirme yapıyorlar. ABF’nin yöneticileri, yerel dernek yöneticileri, Belediye Başkanları hararetli bir tartışmanın içindeler.

 

Meğer Avrupa’dan gelen kimi arkadaşlarımız, geceden Maraş’a gitmişler, orada bir otelde kalmışlar. Saat 11.00’de de basın açıklaması yapacaklarmış. Sahibi oldukları TV’nin canlı yayın aracını da götürmüşler. Herkes şaşırmış durumda. Niye böyle bir ayrı davranışa gerek duyulduğunu kimse anlamlandıramıyor.

 

Daha bu şaşkınlık geçmeden kimi otobüslerin Narlı yerine doğrudan Maraş’a gitmeyi yeğlediklerini öğreniyoruz. Şaşkınlığımız iyice artıyor. Malatya’dan, Bursa’dan, Adıyaman’dan gelen arkadaşlarımız diğer illerden gelecekleri soruyorlar.

 

Doğrudan Maraş’a gitmek isteyen araçların Göksun’da durdurulduğunu öğreniyoruz. Arkadaşlara dönüp Narlıya gelmelerini söylüyoruz. Sonuç olumsuz.

 

Türkiye’nin her yerine ABF çağrı yaptı. Kitlesel olarak toplanma yerimiz Narlı. Buradan da Maraş’a yürüyeceğiz. Başka bir yeri kabul etmeyeceğiz. Yöneticiler bunu çok net söylüyorlar. Peki bu ayrı davranma nerden çıktı. Öne geçme, rol çalma çabası mı diye düşünüyorum. (Bu davranışın önümüzü nasıl keseceğini birkaç saat sonra öğreneceğiz).

 

Bir başka tartışma ise Maraş Kent Konseyi imzasıyla 65 sendika, meslek odası, sivil toplum örgütünün bir gün önce yaptığı açıklama. Kimisi olumluyor, kimisi unutturmaya çalışıyorlar diyor. Açıklamayı okuyorum. Canım sıkılıyor. Sivas’ta yapılmaya çalışılan burada da yapılmaya çalışılıyor. 33 yıl önce kötü olaylar yaşandığı, bu kötü olayların unutulması gerektiği, kimi çevrelerin bu yaşananları kaşımasına izin vermeyeceklerini söyledikten sonra bu durumun Maraş’ın ekonomik gelişmesini olumsuz etkilediği tespitiyle devam ediyor. (Oha!) demek geliyor içimden. Nerdeyse “öpeyim de geçsin” diyecekler.

 

Can sıkıntısı ile iniyorum aşağıya. Bir kalabalık dikkatimi çekiyor. Kamera çekimi var. 3 erkek 1 kadın kameranın önündeler. Elinde mikrofon tutan erkek kendinden geçmişçesine bağırıyor, bir şeyler anlatıyor. Kimi sesi boğuklaşıyor, ağlamaya başlıyor. Mikrofonu kadına uzatıyor. Kadın Kürtçe konuşmaya başlıyor bir iki kelime sonra ağlamaya başlıyor. Konuşanlar ailelerini katliamda kaybedip Maraş’tan göçenler. Belki de kaçanlar demek daha doğru. Yaşlı adam bağırıyor: ben olanları gördüm, başka kimse bir daha görmesin diye buradayım” diyor.

 

Bu seste, Maraş’ın ekonomik durumu yok, bu seste unutma yok, bu seste intikam yok.

 

Bu seste neden sorusu var?

 

Neden bizi katlettiler?

 

Niye komşularımız bir gecede vahşileşti?

 

Niye eşyalarımızı yağmaladılar? Niye yaktılar? Niye okul arkadaşının başını ezerek öldürdü? Niye iş arkadaşını baltayla parçaladı?

 

Bizi şimdi Maraş’a sokmayan devlet niye 5 gün ortalıkta yoktu?

 

Keşke Kent Konseyi de burada olsaydı da bu ihtiyarların haykırışlarını duysalardı. Yüzlerinde 33 senedir taşıdıkları korkuyu görselerdi. Seslerindeki acıyı dinleselerdi.

 

Belki o zaman bir insanın neden sorusunun cevabını vermenin Maraş’ın ekonomik durumundan daha önemli olduğunu anlayabilirlerdi.

 

Aşağıya iniyoruz. Arabalara doğru yürümeye başlıyoruz. Anayola çıktığımızda jandarma yolumuzu kesiyor. Bizi yürüyerek ya da araçlarla da olsa Maraş’a göndermeyeceklerini, geri dönmemiz gerektiğini söylüyorlar. Kabul etmiyoruz. Milletvekilleri ve ABF yöneticileri ellerinde telefon Valiye, Emniyet Müdürüne, İçişleri Bakanına ulaşmaya çalışıyorlar. Hiç kimseye ulaşılamıyor. Yağmur başlıyor. Kimse yerinden kıpırdamıyor. Kararlıyız Maraş’a gideceğiz. Barikatın ve bizim arkamızda araç kuyruğu oluşmaya başlıyor.

 

Barikatın başındaki subay sürekli kendisine verilen talimatın böyle olduğunu, Maraş’a gidişimize izin vermeyeceklerini söylüyor. Yolu açmamızı istiyor. Yolu bizim değil jandarmanın kapattığını ve jandarmanın açması gerektiğini söylüyoruz. Sinirler geriliyor. Bu arada Valiye ulaşılıyor. Durum anlatılıyor. Maraş’a gitmek ve basın açıklaması yapmak istediğimiz söyleniyor. Valinin cevabı hepimizi şaşırtıyor: “Arkadaşlarınız biraz önce burada basın açıklaması yaptılar. Tekrar sizin yapmanıza gerek yok.” Arkadaşlarınız dediği Avrupa’dan gelen 15 kişi. Valiye bu anmanın ABF çağrısıyla hazırlandığını dolayısıyla ABF olarak Maraş’ta basın açıklaması yapıncaya kadar ayrılmayacağımızı söylüyoruz. Telefon kapanıyor. Avrupalı arkadaşlarımızın noel hediyesi herhalde diyoruz.

 

Yağmur hızlanıyor.

 

Jandarma kalkanıyla aramızda hiç boşluk yok. Askerlerin nefes alışını duyuyoruz. Tekrar telefon trafiği başlıyor. Sonuç yok. Bekleyenler sabırsızlanıyor. Kalkanların önüne gelip, “yolu açın” diye söyleniyorlar. Arkadan bir iki cılız taş atışı oluyor. Dernek yöneticileri, yapmayın arkadaşlar diye sesleniyorlar. Sinirler iyice gerilmiş durumda. Birden Jandarma küçük adımlarla yürümeye başlıyor. Barikatın önündekiler sürükleniyorlar. Dönüp elimizle hareketlerine engel olmaya çalışıyoruz. Birden gaz bombası atmaya ve ellerindeki tüpten gaz sıkmaya başlıyorlar. Yağmur altında olmanın faydasını görüyorum ilk defa. Gazın etkisi yok denecek kadar az. Hafif genzimi yakıyor o kadar. Bu sevincim omzuma inen copla bozuluyor. Acı içinde omzumu tutuyorum. Yerler çamur içinde. Bu hengame içinde kalkanların önünde tekrar birikiyoruz. Komutan geliyor. Taş atılmamasını istiyor. Biz de jandarmayı çekin diyoruz.

 

5 dakika sonra barikat açılıyor. Hemen araçlara koşuyoruz. Ne olur ne olmaz tekrar barikat kurmadan yola koyulalım istiyoruz.

 

25 km’lik yolda tam 4 polis barikatı var. İlk barikatı geçiyoruz. Arkamıza bakıyoruz. Araçlar geliyor. 2. barikatı geçiyoruz. 3. barikatta durduruluyoruz. Tekrardan gideceğiz, gidemezsiniz tartışması yaşanıyor. Milletvekilleri ağırlıklarını koyuyorlar. Tamam gideceğiz.

 

Maraş’a giriyoruz.

 

Bir şehre değil de, kovboy filmlerinde ki boşaltılmış madenci şehirlerine giriyoruz sanki. Polislerin dışında hiçbir şey ve hiç kimse yok. Bir hayat belirtisi yok. Perdelerin arkasından bile bakmıyorlar gibi.

 

Dört yanımızda polis arabaları istasyona giriyoruz. Arkamıza Kahraman Maraş levhasını alıyoruz. ABF Başkanı Selahattin Özel açıklamayı okuyor:

 

Bizim Maraş halkıyla bir sorunumuz yok diyor.

 

Yüzleşilmesini istiyoruz diyor.

 

Kaybettiklerimizin anısına bir anıt yapılsın diyor.

 

Niye izin verilmiyor diyor?

 

Bir an kendimizi Seyit Rızanın asıldığı alanda hissediyorum. Kimseler olmadığı halde meydan doluymuşcasına Seyit Rızanın, “evladı kerbelayık, bihatayık…” diye haykırışını hatırlıyorum. Gazeteciler olmasa kimse yok.

 

İsteklerimizin hangisi yerine getirilemez, yapılamaz istekler ki? Niye bu isteklerimizi Maraş halkı benimsemez, desteklemez. Katliamlara uğramış bir halkın acısına niye sahip çıkmaz. Bu katliamdan hiç mi incinmemişler, hiç mi yüreklerine keder inmemiş.

 

Bir Maraşlı gelse yanımıza: "33 sene önce korktuk sesimiz çıkmadı, sadece gözümüzü kulaklarımızı değil yüreğimizi de kapattık ama yeter, biz de lanetliyoruz, acınızı anlıyoruz ve paylaşıyoruz”, dese ya.

 

Böyle dendiğinde yıkılmayacak anıtların asıl o zaman kalplerimizde kurulacağını bilmiyorlar mı? Asıl yüzleşmenin böyle sağlanacağını düşünmezler mi?

 

İnsanı diğer canlılardan ayırt eden özelliğin başında ahlak ve vicdan sahibi olmasının geldiğini artık öğrenmenin zamanı gelmedi mi?

 

Ahlakın ve vicdanın olmadığı yerde nasıl bir kardeşlik olacak?

 

Maraş’ta polis ve gazetecilerin dışında tek bir Maraşlı görmeden dönüyoruz Narlıya. Biz yokken Jandarma terör estirmiş. Halay çeken gençleri engellemek isteyince yeni bir çatışma çıkmış. 5 genç gözaltına alınmış. Gençler bırakılmadan ayrılmayacağımızı söylüyoruz. Birazdan gençler geliyor.

 

Yola düşüyoruz. Bu coğrafyanın başka acılı bir şehrine Diyarbakır’a Amed’e doğru

 

Yarın: Diyarbakır Evimiz/ Amed Malamıne