Bölgede filyasyon, karantina ve izolasyon takibinin sağlıklı yapılmadığını belirten Covid-19 Bölge Kriz Koordinasyonu, dayanışmanın kendilerini yaşatabileceğini kaydederek, bayram tatilinde karantinanın uygulanmasını talep etti. 

Covid-19 Bölge Kriz Koordinasyonu, salgınla ilgili son süreçte yaşanan gelişmelere ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. “Halkımız önlemlerini almaya devam etmelidir” başlıklı açıklamada, iktidarın rehavete yol açan açıklamalarına temkinli yaklaşılması gerektiğinin altı çizilerek, tedbirlerin elden bırakılmaması çağrısı yapıldı. Salgının bir sağlık sorunu olmaktan öte tüm insanlığı etkileyen ekonomik, politik ve ekolojik bir soruna dönüştüğüne dikkat çekilen açıklamada, genel olarak dünyada vaka ve ölüm sayısında kısmen düşüş yaşandığını, ancak hala bilimsel olarak test edilmiş bir tedavi yönteminin bulunmaması nedeniyle salgın riskinin devam ettiği belirtildi.

BAŞARI ÖYKÜSÜ ÇIKARILIYOR 

Açıklamada, vaka ve ölüm sayısının kısmen düşmesi ile birlikte hükümetlerin buradan kendilerine bir başarı öyküsü çıkarmaya çalıştığına vurgu yapılarak, “Bir başarı varsa ve salgın daha büyük bir insan kırımına dönüşmemiş ise bu, tüm dünyada koruyucu ekipman eksikliğine ve zorlu çalışma koşullarına rağmen yaşamları pahasına büyük bir fedakarlık ve çaba gösteren sağlık ve bilim emekçileri ile toplumların bir şekilde kendini izole etmesi sayesinde olmuştur. Dünya halkları, neoliberal düzenin ve onlara her türlü sınırsız imkân ve olanak sağlayan hükümetlerin sorumluluklarını maniple ederek buradan bir başarı hikayesi çıkarmalarına izin vermemelidir. Övünme yerine, tüm devlet, hükümet ve sermaye grupları toplumlara hesap vermelidirler. Bu anlamda salgının müsebbibi konumunda olan hükümet ile sermayenin oyunları karşısında halklar daha dikkatli ve temkinli olmalıdır” denildi.

MÜCADELE DEĞİL ÖZEL YÖNETİM 

Türkiye’de salgınla mücadele etme biçiminin amacının dışına çıkarak, özel bir yönetim şekline dönüştüğüne işaret edilen açıklamada, “Salgının şeffaf bir şekilde yönetilmemesi, illerin test kapasitesinin bilinmemesi, tüm dayanışma biçimlerine sert bir şekilde müdahale edilmesi, en ufak muhalefetin susturulmasına karşı; iktidarın sürekli alkışlanma ve sınırsız övgülerle normal koşullarda zaten yapmaları gereken rutin işleri bile AKP lehine bir yatırım haline getirme gayretine tüm kamuoyu tanıktır” ifadeleri kullanıldı.

AKP ÖLÜMLERDEN SORUMLULU

Açıklamada, ortalama her gün 100'ün üzerinde insan Türkiye'de salgından dolayı ölmesine rağmen gündelik ölümlerin ve vaka sayısının normalleştirilmesinin tehlikeli bir yaklaşım olduğu belirtilerek, “Salgından dolayı şu ana kadar 3500'e yakın insanın ölmesi zaten bir katliamdır. Kimse bu katliamdan bir başarı hikâyesi çıkarmaya kalkmasın. Bir tek insanın ölümü bile bizim için çok kıymetlidir. AKP'nin salgında yaşanan tüm ölümlerde payı ve sorumluluğu vardır” denildi.

PROPAGANDA MALZEMESİ

İktidar açısından koronavirüsle mücadeleden çok, korona diplomasisi ve siyasetinin daha öncelikli hale geldiğine dikkat çekilen açıklamada, şunlar kaydedildi: “Savunmasız bir şekilde işe gitmek zorunda kalan insanlara maske dağıtmak ve koşullarını insan sağlığı lehine düzeltmek yerine ABD'ye ve başka ülkelere şov amaçlı lojistik göndermek samimiyetsizlik ve tutarsızlıktır. Çünkü dayanışmanın temel ilkesi ilk etapta mağduriyet yaşayan en yakın kesimlere dokunmakla başlar. Bizler, yurt dışına gönderilen lojistiği bir dayanışma olarak değil iktidarın salgını fırsat bilerek Batı devletleri ile yeniden temas kurma çabası olarak okuyoruz. Batı ile temas kurulacaksa bu temas konjonktürel ve salgın odaklı değil paradigmasal olmalıdır. Bu da öncelikle Batı'nın demokratik değerlerinin güvence altına alınması ve Türkiye'de uygulanması ile olabilir. Diğer taraftan salgın ile mücadele, AKP eliyle adeta seçim sath-ı mailine mehterle girmişçesine ajitasyon ve propagandaya boğulmuş durumda. Salgın ile ilgili propaganda çalışmaları en çok Kürt illerinde yapılmaktadır. Bizler demokratik siyaset ve demokratik sivil toplum kuruluşları olarak insan sağlığı odaklı yaşam siyasetini benimserken iktidarın kayyımları, devletin tüm olanaklarını kendi yandaşlarına akıtarak şehrin bilboardlarını propaganda malzemesine çevirmekle meşgul.

KAYYIM SİSTEMİ ÇÖKMÜŞTÜR

Tüm Türkiye kamuoyu şunu çok iyi bilmelidir ki bölge illerinde valilik, kaymakamlık ve belediye başkanlığı mekanizması kayyım sistemi ile çökmüş ve iptal edilmiştir. Bölge illerimizde artık ne halkın seçtiği belediye başkanları ne de devletin atadığı bürokratlar var. Tüm yetkiler AKP'nin atadığı kayyımlarının eline verilmiştir. Kayyımcılık bölgede AKP'yi yeniden diriltme aygıtına dönüşmüştür. Salgın döneminde bu gerçek bir kez daha ortaya çıkmıştır.

ANKET AHLAKİ DEĞİL

Tüm dünyanın salgın ile uğraştığı bir dönemde Türkiye'de her koşulda seçim anketlerinin gündemleşmesi ise AKP'nin Türkiye'ye hediyesidir. Ölümler, savaşlar, depremler ve salgınlar döneminde bile seçim anketlerinin yapılması bir AKP klasiğidir. Salgın süresi boyunca anketlerin yapılması bize göre ahlaki değildir. Bunun için seçim anketleri salgın ile ilgili normalleşme olana kadar durmalıdır. Bizler bu dönemde tüm Araştırma şirketlerini seçimle ilgili çalışmalarını bir süre ertelemeye ve sadece salgın ile ilgili anket yapmaya davet ediyoruz. Bize göre herkes insan yaşamına odaklanmalıdır. Lakin bu dönemde siyaset yapılacaksa yaşam siyaseti yapmaya davet ediyoruz.”

PANDEMİ KURULLARI

Koordinasyon açıklamasında, gözlem ve talepler şu şekilde sıraladı:

“*Test sayılarının yetersizliği, verilerin paylaşılmaması, Bölge STK’larının il pandemi kurullarına dahil edilmemesi bölgede durumun seyri hakkında net bir fikir edinilmesini engelliyor. Sürecin sağlıklı yürütülmesi için bölge tabip odalarının ve sağlık sendikalarının sürece bir önce dahil edilmesi ve önerilerinin dikkate alınması şarttır.

*  Sağlıkçıların kullandığı Kişisel Koruyucu Ekipman (KKE) başta nicelik olarak eksikken şimdi ise niteliksel olarak ciddi anlamda yetersizdir. Bu da sağlıkçıların kendilerinin, ailelerinin ve toplumun sağlığının riske atılması demektir.

TUTUKLULAR TAHLİYE EDİLMELİDİR

*  Salgın cezaevlerine bulaşmıştır. En kısa zamanda tüm cezaevlerinde bulunan hasta, çocuk sahibi kadınlar ve 65 yaş üstü tutsak ve hükümlüler tahliye edilmelidir. En önemli olan adım ise en hızlı şekilde bağımsız sağlık heyetlerin de içinde olduğu heyetlerin takip edebileceği şekilde tüm cezaevlerinde testlerin yapılması ve sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir.

İZOLASYON TAKİBİ YAPILMIYOR

*  Salgın nedeniyle Covid-19 dışındaki acil sağlık gereksinimi ve kronik hastaların sağlık ihtiyaçları giderilememektedir, bu sorun giderilmelidir.

*  Bölgede sahadan edindiğimiz bilgilere göre filyasyon, karantina ve izolasyon takibi sağlıklı yapılmamaktadır, bu takip sağlıklı bir şekilde yapılmalıdır.

*  Test sayısının yetersizliği taranmamış, tespit edilmemiş ancak toplum içerisinde enfeksiyon kaynağı olmaya devam eden bireylerin tespit edilmesini engellemekte ve salgının kontrolsüz yayılmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla test sayısı söylenenin aksine azaltılmamalı arttırılmalıdır.

*  Tamamen ekonomik ve siyasal sebeplerden dolayı salgın için önlemler geç alınmış, bugün de aynı gerekçelerle tedbirler gevşetilmek istenmektedir. Bu durumun adı konulmamış bir sürü bağışıklığı olduğu ve yüz binlerin sağlığı ile kumar oynamak anlamına geldiği halkımız tarafından bilinmelidir.

BAYRAM TATİLİ KARANTİNAYA DÖNÜŞMELİ

* Bayram dolayısıyla toplum içerisinde ciddi bir hareketlilik olacağını öngörmekteyiz. Hükümetin bayramda bu salgının kontrol altına alınacağına dair söylemleri de bu riski arttırmaktadır. Bu gün geldiğimiz noktada Türkiye adına bir pembe tablo çizilmesi ve bayrama kadar normalleşmenin olabileceği söylemleri bilimsel ve rasyonel değil duygusal ve siyasi amaçlı söylemlerdir. Bu söylemler gerçeği yansıtmamakla beraber toplum sağlığı adına büyük bir tehlike saçmaktadır. Bizim öngörümüz en iyi ihtimalde bile Temmuz'dan önce bir normalleşme olamayacağı yönündedir. Bu yüzden bayram tatili karantinaya dönüşmeli ve en az 9 gün tam karantina uygulanmalıdır.

DAYANIŞMA BİZİ YAŞATABİLİR

* Yıllardır inşa edilmiş yoksullukla boğuşan insanlarımız salgın süresi boyunca ekmeğinin peşinden gitmek ya da devletin muhtaç bıraktığı yardımları alabilmek için hayatını riske atmak zorunda bırakılmıştır. Öncelikle binbir zorluk yaşamış ve atlatmış olan tüm halkımızı her koşulda kendi ayakları üzerinde durmaya ve birbiriyle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz. Bizi kurtaracak olan başkasının eline bakmak, başkasının omuzuna dayanmak ve başkasının ekmeğine muhtaç olmak değil bizim kendi içimizdeki dayanışma ruhumuzdur. Dayanışma ancak bizi yaşatabilir. Onun için tüm halkımızı bu Ramazan ayında birilerinden beklemeden kendi içinde dayanışma halinde olmaya çağırıyoruz. İmkanı olanlar olmayanlarla dayanışma içinde olmalıdır. Halkımız bu açıdan moralini de yüksek tutmalıdır. Sağlıklı olmanın bir başka yolu da umutlu olmaktır. 

REHAVETE KAPILMAMALI

*  Buradan hareketle halkımız, insanlarımız, işçi, emekçi ve esnaflarımız, ekmeği için hayatla boğuşuyor olsa da iktidarın rehavete yol açan açıklamalarına temkinli yaklaşmalı, kesinlikle rehavete kapılmamalı ve tedbiri elden bırakmamalıdır. Herkes gündelik yaşam içerisinde fiziki mesafeyi koruyarak, hem kendi yaşamından hem de başkalarının yaşamından sorumlu olduğunu unutmamalıdır.”

Kaynak: MA