Prof. Baskın Oran: “Erdoğan Rejimi’nin bu ülkeye en büyük kötülüğü, Kürt meselesinin “masa devirmek” suretiyle bu hale sokulması diye düşünüyoruz.

“Bundan da kökte olanı ve beteri var: “Dindar nesil yetiştireceğiz” mugalatasıyla Türkiye eğitiminin süflileştirilmesi. Liseliler patlaması, aslında, ot gibi yetiştirilmeyi protesto. Tekrar: Ot gibi yetiştirilmeyi protesto ediyorlar” ifadelerini kullandı.

Baskın Oran’ın AGOS’ta yayınlanan, “Farkında mısınız: Şu anda Türkiye demokrasi tarihinin en büyük olayını yaşıyoruz” başlıklı yazısı şöyle:

Olayı her gün okuyoruz: Hiç beklenmeyen bir biçimde ve birbiri ardına eklenerek, liselerimizden sürekli çığlıklar yükseliyor.

Eskiden, köklü liselerin müdürleri ilgili vakfın da görüşü alınarak ve bazı sınavlara tâbi tutularak, aynı okulda müdür yardımcılığı yapanlar arasından atanırdı.

MEB bir yıl kadar önce İstanbul'daki 11 lisenin okul müdürlerini re’sen atamaya ve bunlara “Yeni Türkiye”nin eğitim programını uygulatmaya başladı.

Fakat bu durum,  çığlıkların sadece tetikleyicisi.

4 Haziran günkü haber: İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, mezuniyet töreninde konuşan müdürlerine arkalarını döndüler. Ardından onlarca lise gürrrr diye sökün etti.

Planlasan bu kadar olmazdı. Türkiye Liseliler Birliği’nin “Liselerde Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz” bildirisine aralarında Fatma Talip Kahraman Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Keçiborlu Anadolu İmam Hatip Lisesi de bulunan 365 lise imza attı. Benim bunları yazdığım dakikada son olarak, 145 yıllık Pertevniyal öğrencileri ilan etmiş durumda:

"Ülkemizin aydınlık okulları, geleceğimiz; proje okulu kılıfına sokulup, yandaşların elinde ilkesellikten uzak birer ‘koyun’ yetiştirme kurumuna dönüştürülmekte. Bizler, bu ülkenin aydınlık öğrencileri olarak ayaktayız, bu gidişe ‘Dur!’ diyoruz. (…)”

Üniversitelere kayyum atandığı, cumhurbaşkanının üniversite hocalarına hakaret yağdırdığı, buna karşılık üniversitelerimizin dillerini yutup hazmettikleri, onca hakareti yiyen akademisyenlerden de sadece dördünün hakaret davası açabildiği bir devirde, henüz onlu yaşlarını süren LİSELİLER patlıyorlar.

Abi-abla-anne-babalarının, hatta nine-dedelerinin namusunu kurtarıyorlar.

“Sadece tetikleyicisi” dediğim şu: Liselerin bir kısmı, bahar şenliği türünden geleneksel olarak yapa geldikleri faaliyetlerin “yukarıdan” yasaklanmasından veya kızlara pantolon mecburiyetinden şikayetçi. Giderek artan esas kısmı ise, bütün Türkiye’nin maruz bırakıldığı marabalaştırma sürecinin liselerin payına düşen “koyunlaştırma” programından nefret ediyor.

Hatta, olay sadece bu olsa, muhalefet yokluğunda diktaya yürüyen Erdoğan Rejimi daha ne ister? Olay çok daha derinde:

Erdoğan Rejimi’nin bu ülkeye en büyük kötülüğü, Kürt meselesinin “masa devirmek” suretiyle bu hale sokulması diye düşünüyoruz. Bundan da kökte olanı ve beteri var: “Dindar nesil yetiştireceğiz” mugalatasıyla Türkiye eğitiminin süflileştirilmesi. Liseliler patlaması, aslında, ot gibi yetiştirilmeyi protesto. Tekrar: Ot gibi yetiştirilmeyi protesto ediyorlar.

750 kişilik abone listeme bir ileti gönderip sormuştum: “Levent Gültekin’in Diken’deki yazısında söylenenler doğru mu;  lisede çocuk okutan tanıdığınız varsa sorup bana yazar mısınız?”

Gelen cevapların birkaçını aşağıya kopyalıyorum ve sanırım liselilerin volkan gibi patlamasının perde ardındaki sebebi ortaya çıkacak. Buyurunuz:

***

İyi geceler hocam. Üşenmeden Milli Eğitim ortaöğretim yönetmeliğine baktım, ilgili maddeleri gönderiyorum. Yorum sizin.

MADDE 57- (1) (Değişik cümle: RG-1/7/2015-29403)  Ders yılı sonunda her bir dersten iki dönem puanı bulunmak kaydıyla;

a) Tüm derslerden başarılı olan,

b) Başarısız dersi/dersleri olanlardan, yılsonu başarı puanı en az 50 olan öğrenciler doğrudan sınıf geçer.

2- Yıl sonu başarı puanıyla başarılı sayılamayacak derslerden başarısız olan öğrenciler, o dersten/derslerden sorumlu geçer.

MADDE 58- (1) (Değişik: RG-1/7/2015-29403) Ders yılı sonunda her bir dersten iki dönem puanı bulunmak kaydıyla doğrudan sınıfını geçemeyen öğrencilerden; bir sınıfta başarısız ders sayısı en fazla 3 ders olanlar sorumlu olarak sınıflarını geçer.

Ancak alt sınıflar da dâhil toplam 6 dersten fazla başarısız dersi bulunanlar sınıf tekrar eder. Nakil ve geçişler nedeniyle ortaya çıkan sorumlu dersler bu sayıya dâhil.

İnan Baskın, fazlası yok eksiği var! 2016 YGS sınavına kabaca iki milyon öğrenci girdi, dört ayrı kategoride 40'ar soru soruldu. Doğru yanıt oranları (yuvarlatılmış): Türkçe %19, Sosyal %11, Matematik %8, Fen %5

***

Baskın Ağabey, doğru ve az bile yazmış. Müfettişler gelmişti bir yıl bize. Öğrencilerin devlete maliyetlerinin çok olduğunu bu yüzden geçirilmeleri gerektiğini söylemişti.

Hatta yazılıları zayıf olan öğrencilere yüksek sözlü notu verip geçiren öğretmenlere teşekkür etmişti. "Notu kıt” öğretmenleri de uyarmıştı.

Yeni yaygınlaşan  temel liselerde durum devlet okullarından daha kötü. Öğrencilerin hemen hemen hepsine takdirname ya da teşekkürname veriliyor.

Notları yüksek tutuyorlar. Durum böyle olunca bizim öğrenciler: "Ama hocam, temel liselerde bol not veriyorlar. Onların ortalamaları yüksek bizimkiler düşük olacak" diyorlar ve haklılar.

Bazı özel okullarda iki not veriyorlar öğrencilere. Birincisi okulda görülen notlar ki bunlar yüksek tabii. Diğeri ise elden velilere verilen gerçek notların olduğu karneler. Eğitimde durum berbat.

Sevgiler, saygılar.

***

Çocuğum özel bir lisenin 3. sınıfında (11. sınıf) anlatılanların hepsi doğru maalesef. Hatta eksik.

Ayrıca bir tanıdığım lisede matematik öğretmeni. Onunla da konuştum. 8 dersten bile kalsa çocuk sınıfta kalmıyor.

Sınıfta kalmak yasak. Sadece Türk Dili ve Edebiyatı dersinden 40 altında alırsa kalmış gibi sayılıyor. Ancak fiiliyatta ortak sınava (dördüncü sınav da deniyor) alınıyor çok basit sorularla ortalama ile geçiyor. Yani sınıfta kalma yok hiçbir şekilde...

Devlet okullarında durum fecaat ötesi. Bir başka tanıdığımız İstanbul’da öğretmen. O da velilerden çok şikayetçi.

Dersler ne kadar kötü olursa olsun beklenti hep okul ve hocalardanmış. Yani ‘Hocam bu işin bir kolayı yok mu? Siz bir çaresini bulursunuz’ yaklaşımı.

***

Babamın bir turizm (yurtdışı eğitim) şirketi var, ben de oradayım ve büyük okulların hemen hepsiyle çalıştığımız için ne halde olduklarını maalesef biliyorum.

Anlı şanlı Kadıköy Anadolu Lisesi'nin bir İngilizce öğretmeni, 2-3 sene kadar önce benim masada idefix kutusunu görünce, fısıldayarak kendi okumakta olduğu kitaptan bahsetti.

"Çok iyi bir kitap okuyorum, aramızda kalsın, geçen gün hesap ettim, nereden baksan 27 sene olmuş kitap okumayalı!" Sonrası kahkahalar, "Çocuklara, mutlaka kitap okuyun, diyorum tabii" diye günah çıkarmalar, "Hoca'nın dediğini yap, yaptığını yapma" altın öğüdü...

Galatasaray Lisesi'nin Fransız müdürlerinden biri, kendisine "Sınıfta bırakmanın maliyeti çok yüksek oluyor, bir şekilde öğrenciye sınıfı geçirin" diye "tamim" geldiği için tası tarağı toplayıp ülkesine döndü...

İzmir'in meşhur bir Türk Koleji var, siz çok iyi bilirsiniz. O okulun tarih öğretmeni de şöyle demişti bana: "Valla kardeşim, şu kitabı bilmek bana yetiyor. Şimdi bir yandan kız büyür bir yandan kocamın işleri böyleyken kitap okuyamam".

Önceki gün konuştuğumuz bir konu üzerine -Türklük, Almanlık ve Fransızlık- sizin Türkiye’de Azınlıklar kitabınızı vermiştim ama almak yerine bu cevabı verdi. Onun da bir 25 sene olmuştur kapak açmadığı. (…)

***

Baskın hocam, işin bir de başka boyutu var ki, giriş sınavında alınan puanlardan daha vahim. Birçok lise son sınıf özel okul öğrencisi spor, sanat, müzik, İngilizce vs. gibi derslere girmeyerek sınav çalışıyor.  Bunların önemli bir kısmı da okula bile gitmeyerek, evlerde küçük gruplar halinde sınav çözme eğitimi alıyor, bir nevi "merdiven altı" dershanelerde.  Bütün bunlar, velilerin rızası ve okul yönetiminin göz yumması ile yapılıyor.

Yani saçma sapan bir sınav sisteminde başarı sağlayıp kapağı üniversiteye atmak uğruna, ezberleyip hızlı sınav çözmekten başka hiçbir yeteneği gelişmemiş, sosyal ilişkileri dar bir alanda kalmış bir jenerasyon üniversiteli oluyor. 

Çocuk istikbalini garantili zannediyor, veli gururlu, okul yönetimi ise okulunun üniversite girişteki başarısını reklamlar yaparak kutluyor.

***

Yukarıda okuduklarınızı unutun. Bir yüksek lisans öğrencisi aracılığıyla edindiğim, Ankara’daki bir Anadolu Lisesi 3. sınıf öğrencisinin şu yazdığını AYNEN kopyalıyorum, onu okuyun sadece. Sözün bittiği yerdir:

"Bence eğitim sistemi yeterli değil kesinlikle yanlış bir sistem çünkü 17 yaşında genç bir erkeğin ya da genç bir kızın 8 saat boyunca hiç durmadan ders dinleyeceğini bence kimse düşünmüyordur.

Bunu herkes biliyor araya dinlenmelik dersler falan koydukları da yok. Bir güne bütün boş dersleri topluyorlar diğer günlerde hep ders işliyoruz.

MF öğrencisi olarak bir gün boyunca matematik, Fizik, Biyoloji ve Kimya’dan oluşan bütün MF derslerini alıp, üstüne Tarih Edebiyat görüyoruz.

MF öğrencilerinin edebiyat görme gibi bir zorunluluğu olmasının saçmalığı sayısal zekaya sahip olan birisinin “yazar eser ezberlemek istemiyorum işime yaramayacak şeyleri öğrenmek istemiyorum “ çıkışı daha geliyor bana.

Tabi ki her bilgi gerekli ve öğrenilmelidir fakat bir öğrenci her alanda iyi olabilir ama sadece bir alana yönelip çok iyi olsa bana göre daha iyi.

 Bizim görüşlerimizin bir öneminin olduğunu düşünmüyorum çünkü bizim okulda seçmeli dersleri bile müdürümüz seçti.

MF sınıfı olarak psikoloji gördük bir sene boyunca TM sınıflarının görmesi gereken ders ama tabi ki buda bizim seçimimiz değil.

Sınavlara gelirsek, kesinlikle öğrettikleri düzeyde sormuyorlar bu benim düşüncem değil Kimya ortalaması 30 sınıfça Fizik de 24.

Fizik hocamız zaten kimsenin tek kelime anlamadığı sadece defter tutma zorunluluğu olduğu için defter tutuğumuz bir ders.

Fizik zaten zor bir dersken hocamız bunu daha da zorlaştırıyor gereğinden fazla formül vererek ve bu da yine benim görüşüm değil fizik kurs hocamız fizik defterimize baktığında ben daha bunları bilmiyorum dedi.

Kesinlikle verimli bir ders alamıyoruz. “Biz anlamadık” dediğimizde ise o zaman devam veya “o zaman tahtayı sil” diyen bir hocamız varken fizik de bu kadar zorken pek bir şey beklemiyoruz. Belki her Mesela beden hocamız var top kayboldu diye geliyor kimin yaptığını bilmeden bütün sınıfa hakaret ediyor.

Şiddet bile oldu. 17 yaşında bir erkek öğrenciyi sınıfın içinde rezil edip şiddet uygulamak ne kadar doğru bilmiyorum.

Sanırım çok az kimse farkında: Liselerde bu volkanların patlaması, özellikle de içinde yüzdüğümüz koyunlaşma ortamı düşünülürse, benim yaşadığım (ve okuduğum) kadarıyla Türkiye demokrasi tarihinin en büyük olayı.

En büyük de umudu.