Şu anda derhal yapılması gereken şey, yeni Anayasa işini bir kenara bırakıp, 2001-2004 arasında olduğu gibi, temel birtakım ilke ve yasaları elden geçirmek, demokratikleştirmek. Ki, anayasa yapacak ortam doğsun

 

Farkında mısınız tüm toplum yeni anayasa yapma konusuna ne kadar ilgisiz? Bu topraklarda 1876’dan beri anayasa yapılıyor, bu kadar kopukluk ve ilgisizlik hiç görülmedi. Belki bunun 75 milyon nüfus içindeki tek istisnası, şu anda suyun başındayken “reforme bir 12 Eylül anayasası” çıkarttırmayı hayal eden Cemil Çiçek. Şu sırada anayasa falan yapılamaz. Ne yapılması gerektiğine geleceğim, önce niye yapılamayacağına bakalım.

 

Yapacak ortam sıfır

Ülkede, devlet kurumları arasındakiler dahil, iç savaş var. Polis önüne geleni yakalıyor, yargı da tutukluyor: Pankart açan öğrenciler, tilili çekenler, cenazeye katılanlar, slogan atanlar, siz ilave edin.

TBMM hiçbir şey üzerinde anlaşabilecek durumda değil ve bir Kurucu Meclis kursan da bu değişmeyecek. Muhalefet yok; Türkiye tarihinde bu kadar silik “muhalefet” hiç olmadı (Kılıçdaroğlu gidip de Baykal türünden birisi gelse daha da berbat olur, o da ayrı tabii). AKP bir “tek parti” gibi hareket ediyor ve etmeye de kararlı.

Askeri vesayet sadece görünürde tasfiye edildi. Sayıştay’ın hâlâ denetleyemediği muazzam bir mal-mülk ve sermaye yapısı (mali özerklik), yasalarla ve askeri mahkemelerle aynen süren ayrıcalıklar (hukuksal özerklik), dış politikaya bile karışan bir tarihsel-siyasal güçten bahsediyoruz. Bunun yanı sıra, Ergenekon Derin Devleti dişini her an gösteriyor. Hrant davasında, Kürtlerle müzakere olayında, son MİT olayında, hatta bizzat, yürümeyen Ergenekon davalarında, Uludere katliamında.

Askeri vesayet bitmeden, yerine Yargı Vesayeti geldi. Örnek lazım mı?

 

Devletin temel yapısı belli değil

Tayyip Erdoğan’ın “başkanlık rejimi” kurarak başkan olma planları var. Bu husus açıklığa kavuşmadan dünyanın hiçbir ülkesinde anayasa yapılmaz. Bunun yanı sıra, başkanlık rejimi için bir federal sistem gerekir. Bu da Kürdistan Federe Devleti demektir. Tüyleriniz diken diken oluverdi mi ey AKP’liler; buna hazır mısınız? Federal sistemsiz başkanlık rejimi diyorsanız, sorry, henüz icat edilmedi. Yumurtasız omlet verelim.

Meclis’in anayasa yapamayacağını, sadece değiştirebileceğini söyleyen bir ekip zuhur etti. Bunu açık açık söylemeye cesaretleri yok, faşist 12 Eylül’ün yaptığı anayasanın ilk 3 maddesinin değişmeyeceğini bildirerek satır arasında söylüyor bu ekip. İnsan’ı devlet’in ayağının türabı (tozu-toprağı), elinin de kiri sayıyor. Bu ekibin tek amacı, 12 Eylül felsefesinden santim ayrılmamayı sağlamak. Bunlara karşı Ahmet İsvan ağabeyimin özdeyişini buraya yazayım da, vakitten kazanalım: “Kardeşim, anayasada değiştirilmez madde kabul etmek, o maddenin değişmesi için darbe istemektir.”

 

Herkes kendine yontuyor

Bir anayasa, özellikle etnik ve dinsel bakımdan kör olmalıdır. Ama buna kimsenin aldırmak istediği yok. En başta ulusalcılar/milliyetçiler, Cumhuriyet kadar eski bir kaba aldatmacayı sürdürerek hepimizi aptal yerine koyma çabasında: “Türk milleti terimi, bir soyu değil, bütün bir milleti ifade eder”miş! Kürtler, Kürtçenin resmi dillerden biri olmasını istiyor. Gayrimüslimler, kendi isimlerinin şu veya bu biçimde geçmesini istiyor. Oysa, kimlikler geçecekse, “Türk” kimliği hepiciğini fena “döver”; farkında bile değiller.

Anayasanın bütün milletin anayasası olabilmesi için, asla ve asla, etnik veya dinsel, hiçbir alt kimliğin geçmemesi lazım. Bugüne kadar her türlü baskıyı örtmek için kullanılmış “Türk” (ve “Atatürk”) başta olmak üzere.

Üst kimlik diyorsanız, vatandaş için “Türkiyeli”, toplum için “Türkiye Milleti”dir. Böyledir efendim. İlgili maddede, bu alt kimliklerin kendilerini “Renk, soy, dil, din, mezhep, cinsiyet, vb. hiçbir ayrım gözetilmeksizin ve başta eğitim olmak üzere hiçbir alanda kısıtlama olmaksızın ifade edebileceği” açıkça belirtilir.

Bu dil meselesi, malum, her şeyin başı. En hassas konu. Oysa, basit bir maddeyle halledilir: “Resmi dil Türkçenin korunması ve geliştirilmesi Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Türkiye Dilleri’nin korunması ve geliştirilmesi Kültür Bakanlığı’nın görevidir.” İzleyen Madde: “Türkiye Dilleri terimiyle kastedilen, Cumhuriyet topraklarında Türkiyelilerce geleneksel olarak konuşulan bölge veya azınlık dilleridir.” Onu izleyen madde: “Bölge ve azınlık dilleri Türkiye’nin ulusal mirasına dahildir. Belediyeler, resmî dille birlikte olmak şartıyla, bunları da kullanabilir.” Fransa bu işi böyle halletmiştir efendim.

Bütün bu terimler için tarihi meşruiyet şart ise, M. Kemal’in kendi el yazısıyla yaptığı Temmuz 1923 anayasa tadilatına ve Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri’ne bakınız. Bunları bin kere yazmış olduğum için uzatmıyorum.

Bunların yapılması için uygun koşullar şu anda yok. Böyle bir ülkede anayasa falan yapılamaz. Yapılırsa, hiçbir iyileşme olmaz. Tam tersine, şu anlamda bir kötüleşme olur ki, eleştirmeye kalktığınızda “Daha yeni yaptık ama!” uyanıklığıyla karşılaşırsınız.

Aklıma ilk gelen şeyleri yazdım; siz ilave ediniz. Bunlar yapılmadan değil anayasa, tüzük bile yapılamaz. Şimdi gelelim, şu anda ne yapılması gerektiğine.

 

Şu anda derhal ne yapılmalı?

Anayasa işini bir kenara bırakıp, derhal, 2001-2004 arasında olduğu gibi, temel birtakım ilke ve yasaları elden geçirmek, demokratikleştirmek. Ki, anayasa yapacak ortam doğsun.

Türkiye’nin insan hakları konusundaki uluslararası taahhütlerinin ulusal yasalara üstün olduğunu söyleyen Anayasa Md. 90/5’in ışığında, derhal, anayasa dahil bütün temel metinlerin elden geçirilmesi ve temel hukuk devleti anlayışına aykırı antidemokratik hükümlerin ayıklanması. En başta da TMK, TCK, CMK, Siyasi Partiler, Seçim, Dernekler kanunları. Lozan’ın bugüne kadar uygulanmamış maddelerinin, özellikle de 39/4 ve 5’in uygulanması. Yerel yönetimlere yetki devri yaparak, Türkiye’nin imzaladığı antlaşmalara uygun bir ademi merkeziyetçi yapı kurulması.

Aklıma ilk gelenleri yazdım. Lütfen siz de ekleyiniz. (radikal)