Baskın Oran, Agos'ta yer alan 'Doğum günümüz kutlu olsun' başlıklı yazısında, Gezi direnişini, eylemlerin niteliğini ve Başbakan Erdoğan'ın tavrını yazdı.

Oran, Başbakan'ın 'vandalizm' nitelendirmesini, "Bu gençler ne Vandal, ne de maceracı. Bunlar, bu fazla geç kalmış zorlu doğumun kaçınılmaz sonuçları," diye yorumlarken, bu yarayı devletin asla tedavi edemeyeceğini aksine azdıracağını belirtti ve STK'lara dikkati çekti: "Bunları ancak DurDe’ciler ve İHD gibi STK’lar ikna ile tedavi edebilir. Hani, askerî vesayetin ardından sivil vesayet tarafından da her fırsatta horlanan, coplanan, mahkûm edilen STK’lar var ya..."

İşte Baskın Oran'ın ilgili yazısı:

Sn. Başbakanım, sana büyük teşekkür borçluyuz. Sen, istemeden de olsa, hatta tam tersini istemiş de olsan, artık bizim doğum doktorumuzsun. Türkiye Sivil Toplumu’nun doğmasına ebelik ettin. Hemen anlatayım.

Birincisi, insanları tektipleştirmeye soyunan ‘Kemalist askerî vesayet’i sona erdirdin. Büyük ihtimalle adını duyduğun zaman abdest tazelediğin Sevan Nişanyan’ın 4 Haziran tarihli Taraf’ta kullandığı tabirle, “memleketi yeniçeri işgalinden kurtar”dın; en önemli başlangıçtır.

İkincisi, o askerî vesayet yerine, insanları tersi yönde tektipleştirmeye soyunan ‘Kemalist İslamcı vesayet’i ikame ettin. Bu terim bir oksimoron yani ‘orijinal kopya’ gibi bir tezat değil. 2011 seçimlerinden sonra, nasıl derler, ya iktidar seni fena bozdu ya da ‘fıtrat’ın galebe çaldı ki, fazla yanlış yapmaya başladın. Ve, sonunda söyleyeceğimi hemen söyleyeyim, hiç istemeden Baba Diyalektik’i harekete geçirdin: Uludere’yi karartmaktan tut, metrolarda ahlak anonslarından geçerek, Y. S. Selim Köprüsü’ne kadar.

‘İki ağaç etkisi’

Bu tablonun üstünedir ki, Gezi Parkı’ndaki o çiçek-böcek olayı geldi. Böcek dediğim boşuna değil, buna siyaset biliminde ‘Butterfly Effect’ (Kelebek Etkisi) diyorlar; Google’da var. Milli geliri üç misline çıkarıp kent olayını güçlendirdin ya Sn. Başbakanım (bunun için de senin hakkını teslim etmeliyiz), işte o kentlilere iki ağacın kesilmesi artık fazla geldi. Ama ben anlatmayayım, tanıdığım iki çocuk anlatsın. Çocuk dediysem, bana göre. Bir arkadaşımın 1970 doğumlu kızı ile bir diğerinin 74 doğumlu oğlu. İkisi de farklı nedenlerle ‘apolitik’ dediğimiz insanlar. Bu sefer birincisi Ankara’da, ikincisi İstanbul’da ön saftaydı; çok şaşırdım. 70 doğumlu şöyle diyor:

“Bu eyleme katıldım, çünkü hiçbir politik grubun eylemi değildi. Halk Tayyip'in bugüne kadar yaptıklarına artık dayanamadı ve ses verdi. Gözüm yanıyor, hemen beş kişi koşup gözüme bir şeyler sıkıyor. ‘Polise taş atamayın’ diye bağırılıyor. İnsanlar artık bu Tayyip'in, mahalle ağzıyla koca bir ülkeyi yönetmesinden bıkmış, özgürlük, saygı, insanca haklar istiyor. Bu yüzden katıldım.”

74 doğumlu olan, çalıştığı organizasyon firması festival ve konserlerde içki yasaklamaları vs. sonucu kapanınca işsiz kalıyor, gece çalışmaya mecbur oluyor: “Polislerin Gezi Parkı’nda piknik yaparak, müzik çalarak hiçbir şeye zarar vermeden oturan insanlara şiddetle saldırışı, Başbakan’ın ‘ayyaşlar’, ‘çapulcular’, ‘ayran ‘için ve daha aklıma gelmeyen birçok açıklaması. Hayat tarzlarına bundan sonra artarak müdahale edileceğinin en büyük kanıtları olarak, beni sonunda patlattı. Artık sessiz kalırsam kendimi çok kötü hissedecektim. Şimdi yatağıma yattığım zaman mutlu ve huzurlu olarak uyuyabiliyorum. Bunun sonucu ne olursa olsun, ileride en azından ‘Elimden geleni yaptım’ diyebileceğim.”

Sn. Başbakanım, bilmem anlatabildim mi. “Her içki içen alkoliktir” komikliği, “İçeceksen git evinde iç” ayıbı, “Suyu olan bir İstanbul olduğu için mi bunlar oluyor?” aymazlığı (bence, su yanında yemi unutmuşsun), hepsini özetleyen “Benim bakanım, benim müsteşarım, benim bilmem neyim” yaklaşımı, vatandaşı eşya yerine koymak, ülke tarihinde görülmemiş bir isyan doğurdu: 75 ilde 400 protesto, 640 bin katılım. Hemen koşup bir ‘balkon konuşması’ yapacağına, kalkıp bu muazzam isyanı “kafa kıyak birkaç çapulcu”ya bağladın. Daha da gülüncü, CHP’yi suçladın. Yahu, Sn. Başbakanım, fukara CHP bunun milyonda birini becerebilse evliyaya horoz keser.

Toparlama zamanı

Şimdi artık bırakalım bunları. Ülkeyi toparlama zamanı. İyi ki yurtdışındasın; ülkenin tek sakin limanı Cumhurbaşkanı Gül toparlıyor ortalığı. Ama kolay olmayabilir. Çünkü Sn. Başbakanım, sen millete “Üç tane yapın” dedin de, bu çocuğu düşürtmek istedin. Ama doğdu, Türkiye Sivil Toplumu. Daha önce STK’lar vardı, sivil toplum yoktu. İşte şimdi o doğdu, Taksim Gezi Parkı’nda. İlk kanıtı: Suspus NTV’nin sahibi, Garanti Bankası’nın genel müdürü, hesaplar kapatılmaya başlayınca “Ben de çapulcuyum” deyiverdi.

Doğdu da, süpürge çöpüyle dürtme sonucu doğduğu için, şimdi sokaklarda liseli gençler durulmak istemiyor. Tekrar, o 70 doğumlu anlatsın: “Akay kavşağındayız. Ben polisle iki dakika sohbet ettim. Amiri engelledi. Bizim delikanlılar da, yaşları 19-22 arası, bana ‘Abla, şunlarla konuşma’ dedi. Bunun üzerine gelişen sohbetimiz: Gençler polisten nefret ediyor. Gaz atmasını istiyor. Durmaları onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Güvenmiyorlar. Öfkeliler. Başbakan’ı devirmek istiyorlar. Ben de onlara, zaten kazandığımızı, şimdi buna sahip çıkmamız gerektiğini, amacın Başbakan’ı devirmek olmadığını, şu an olanların Başbakan’ı devirmekten bile kıymetli olduğunu, artık saldırmamak gerektiğini, adamların geri adım attığını anlattım. Üç tanesi beni anladı, bir tanesi kendi fikrinde kaldı. Polise taş atacağını söyledi. Bunu cesaret sanıyor sanırım.”

Yaraları ancak STK’lar tedavi edebilir

Bu gençler ne Vandal, ne de maceracı. Bunlar, bu fazla geç kalmış zorlu doğumun kaçınılmaz sonuçları. Bu yaraları devlet asla ellememeli; ancak azdırır. Bunları ancak DurDe’ciler ve İHD gibi STK’lar ikna ile tedavi edebilir. Hani, askerî vesayetin ardından sivil vesayet tarafından da her fırsatta horlanan, coplanan, mahkûm edilen STK’lar var ya...