Büyüklerimiz derlerdi ya, tam öyle. Çünkü, Efendi İnsan Kılıçdaroğlu’nun İyi ile Kötü’yü dengeleyeceğim diye yerlerde sürünmeye bıraktığı CHP, ulusalcı ekipten Prof. Birgül Ayman Güler’in diğerlerini temsilen “Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş değerde gördüremezsiniz” demesi üzerine bulunmaz bir tarihî fırsat yakaladı. Parti bu vesileyle bu ekipten artık kurtulabilirse, Ecevit’in 73 ve 77’de yakaladığı ivmeyi yakalayabilir. AKP’nin, (C. Dündar’ın tabiriyle “MGK çizgisine gelerek”) Türkiye’yi karanlık paktlara sürüklemesine alternatif oluşturabilir. “Şanghay Despotizm Kenteti”nin üyelerine bak, süngüye davran: Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan. Tam bir korku filmi. Bugünlerde “Dikkat Polis Geliyor!” kampanyasının başlatılmasına sebep olan iç atmosferin dış yüzü.

Ulusalcı ekip hakkında artık söylenecek tek şey, “Uğurlar Ola”dır. Ama, tahlile girişmeden önce, durumun hâlâ farkında olmayan ve suçu medyaya atan Kılıçdaroğlu’nun 2007’de kimleri TBMM’ye taşımış olduğuna bakmak, bu vesileyle öğretici olacak.

NE OLDUKLARI ÇOK NET

Bu ekip, laik ve sol terminoloji kullanarak, antiemperyalizmi bayrak yaparak, Asker’e davetiye çıkartan ekip. Genelkurmay Türkiye’yi titretirken, 2007 Cumhuriyet Mitingleri’nde başrole çıktı. 17 NisanTandoğan mitinginde Prof. Güler konuştu: “Türkiye’nin güvencesi Kemalist orduyu bağrımıza basıyoruz”. Devam etti: “Memleketin savunması ABD’nin eline bırakılmışsa, memleketin bütçesi İMF’ye teslim edilmişse, Türkiye sömürgeleştiriliyorsa, Türkiye parçalanmak isteniyorsa, Kemalist ordu konuşacak, üniversite konuşacak, yargı konuşacak!” Kendisi şimdi Boşnak olduğunu söylediğine göre, tam uyar: “Mühtediler [din değiştirenler] daha mutaassıp olur”muş. Tabii, “Türkiye’nin Yugoslavya gibi parçalanmasını istemiyorum” derken, burada “Sırp rolü” oynadığının bile farkında değil.

Bu ekip, Gayrimüslim ve Kürt vatandaşlara nefret söylemi kullanan, AB düşmanlığını yöneten ekip. Üstelik, İslamcılık yaparak: “AB’ye gireceğiz derken dinimiz elden gidiyor. Ben bir Müslümanım. Ülkemde Müslümanlığın gerilemesine razı olamam”. Ocak 2005 tarihli bu sözler Akit gazetesinden değil. Evinde kilise açan kişiyi “ülke güvenliği için tehdit oluşturmak” gerekçesiyle geçenlerde 8 yıla çarptıran (Radikal, 29.01.2013) İran devletiyle aynı kefede yer alan Rahşan Ecevit’ten. TBMM dışında kalan ulusalcılardan, Mülkiye’nin 1402’lik “solcu” hocası Prof. Alpaslan Işıklı da aynı fikirde:“Hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir. İstanbul’u, başında Ortodoks Patriğinin bulunduğu bir dukalığa dönüştürmek isteyenlerin iştahları iyiden iyiye kabarmıştır. Elimize bedava İncil tutuşturuyorlar”. Devam ediyor: “Bir kısım yurttaşlarımız, ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diye bağırarak sokaklara dökülmek noktasına gelmişlerdir. Bir başka bölümü, Güneydoğu’daki yurttaşlarımızın haklarını savunmak görüntüsüne bürünmüş bölücülerdir”.

MİLLET-İ HAKİME HER YERDE

En önemli resmî kurumlarımız da koroya dahil. Bremner adlı Avustralyalı gazeteci,24 Haziran 1997’de ‘Son Çare’ adlı TV programında kendisinin ‘Gizlice Hıristiyanlığı yaymaya çalışan bir din tüccarı olarak lanse edildiği’ iddiasıyla tazminat davası açtı. Dava, sonunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından reddedildi. Şu gerekçeyle: “Büyük çoğunluğun kabul ettiği dinde devlet bazı koruyucu tedbirler alabilmektedir”. Yani Yargıtay’ın laiklik anlayışına bakınız ki, belli bir dinin devlet tarafından korunmasını onaylıyor. Kim demiş, ulusalcılık milliyetçiliğin laik türüdür, diye?

Bu ulusalcı ekip, Asker hayranlığı ile Kürt-Ermeni düşmanlığını birleştiriyor. Yine CHP milletvekili yapılan Prof. Nur Serter29 Nisan Çağlayan mitinginde konuşuyor: “‘Ne mutlu Kürdüm ya da ‘Ne mutlu Ermeniyim’ demek insan hakları ve demokrasi diye yutturuluyor. Bir Türk vatandaşı olarak, bir ulusalcı olarak TSK’ya şükranlarımı sunuyorum”.

Nasıl ki çoğu bilgisayarın işletim sistemi Windows ise, bu kafanın işletim sistemi de, 1454’ten 1839’a kadar resmen, 1839’dan bugüne kadar da fiilen “Millet-i Hakime” ideolojisi: “Müslüman, Gayrimüslim’e hakimdir”. Daha doğrusu, ülkenin dört bir yanında Gayrimüslimlerin sürekli katledilmesine dayanak oluşturan bu ideolojinin laik ve sol terminoloji kullanarak “güncellenmiş” biçimi. Bu Millet-i Hakime, “güncellenmiş” olduğu için, fena halde melez. Çünkü Müslüman oldukları halde Kürtlere de saldırıyor. “Ulusalcılık” tam da bu, zaten: “Müslüman-Türk’ün hakimiyeti”. Kim demiş, ulusalcılık milliyetçiliğin laik türüdür, diye?

ULUSALCILARIN İKİ SABOTAJI

Gelelim tahlile. Prof. Güler, Kürt açılımına iki sabotaj yapıyor. Birincisi, “Türk ulusu” diyor, “Kürt milliyeti”yle eşit tutulamaz. Ulus, malum, “millet”in Öztürkçesi. Biri millet, öteki milliyet oluyor. 29 Ocak tarihliRadikal’de de yazdım: Siyaset biliminde Millet (nation), Milliyet (nationality), Halk (people) diye bir üçlü geçer. Burada derecelendirme yukarıdan aşağıya doğrudur. Yani “Milliyet”, “henüz millet düzeyine ulaşamamış” insan topluluğu oluyor. Prof. Güler bunu Millet’le mukayese ediyor ve ortaya düpedüz bir “bilimsel aşağılama” çıkartıyor. Fakat bu, söylendiği gibi ırkçılık değil. Düpedüz milliyetçilik/ulusalcılık. Siz bunu ırkçılıktan daha matah bir şey mi sanıyordunuz?

Pek kimsenin değinmediği ikinci sabotaj ise, bu birincisinin anası: Prof. Güler, üst-kimliği, toprak temelli “Türkiyeli” yerine etnik temelli “Türk” diye takdim ediyor. Aynen, MHP gibi. Bu, Kürtleri (ve Türk’ün dışında herkesi) otomatikman ikinci sınıfa indiriyor.

SABOTAJIN ESAS BEYNİ

Kürt meselesinin yaklaşık bir asırdır ilk defa çözüleceği umut ve beklentisinin doğduğu şu günlerde, egemen çoğunluğun bu tür tahrikçi nefret söylemleri millet’i çok fena bölüyor. Esas planlayıcı beyni, olayı “Partimize sataşma var. Partimiz adına Birgül Ayman Hanım konuşacak” diyerek tertipleyen Emine Ülker Tarhan olan bu kombine sabotaj, Paris katliamı sabotajını çocuk işi gibi bırakıyor. (Radikal İki’de yayınlanmıştır)