Sedat Peker’in yayınladığı videolarla devlet-mafya-medya ilişkisinin bir kez daha ortaya saçıldığını belirten DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, Kürt sorununda çözümsüzlüğün, gizli örgütleri ve mafya gruplarını iktidarın ortağı yaptığını söyledi.

Organize suç örgütü başı Sedat Peker’in yayınladığı videolarla deşifre ettiği mafya-devlet-medya ilişkisinin yankıları her geçen gün büyüyor. Susurluk Davası'nda "suç örgütü yöneticiliğinden" ceza alan dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak ile pek çok kişi ve kesimin yasadışı işler, suçlar ve ilişkilerin videolarla ifşa edilmesi, 3 Kasım 1996 yılında Balıkkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazasında ortaya çıkan devlet-mafya-medya ilişkisini hatırlattı.

Öte yandan Soylu ile Peker arasında yaşandığı ifade edilen görüşmelerde bazı gazetecilerin arabuluculuk yaptığına dair ortaya çıkan bilgiler ise, iktidarın kontrolündeki medya organlarındaki gazetecilerin görevlerini bir kez daha sorgulattı.

İdris Sayılğan'ın Mezopotamya Ajansı'nda yer alan ahberine göre, mafya-devlet-medya ilişkilerini değerlendiren Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası (Basın-İş) Genel Başkanı Faruk Eren, Kürt sorununda çözümsüzlüğün ve güvenlikçi politikaların Susurluk’ta ortaya çıktığı gibi, bugün gizli örgütleri ve mafya gruplarını iktidarın ortağı yaptığını söyledi.

GİZLİ ÖRGÜTLER 

Eren, 3 Kasım 1996’da “Susurluk kazası” olarak tarihe geçen devlet-mafya-medya ilişkisinin ortaya çıktığı trafik kazasını hatırlatarak, kirli ilişkiler ağının o dönem dünya gelişmeleriyle bağlantılı olduğunu ifade etti. NATO üyesi devletlerin tamamında bu gizli örgütlerin olduğunu söyleyen Eren, Türkiye’de de dünyadaki gelişmelerle bağlantılı olarak gizli örgütlerin durumunun tartışıldığı bir dönemde yaşanan trafik kazasının kirli ilişkiler ağını açığa çıkardığını belirtti.

Eren, Türkiye’deki gizli örgütlerin tasfiye edilmemesinin nedenini ise şu sözlerle anlattı: “Kürtlerin yaşadığı coğrafyada büyük bir terör estiriliyordu, bu grupların üzerinden yapılıyordu. Yani yasadışı gruplar üzerinden. Bunlara eski PKK itirafçıları da ekleniyordu. Birçok kirli ilişki de bu işin içindeydi. Bunlar hem 90’lı yıllardaki binlerce faili meçhul cinayetin sorumlularıydı hem de uyuşturucu vs. kanallardan gelir kaynağı elde ediyorlardı. Sonraki süreçte yargılamalar oldu, hatta hapse girenler oldu. Kendi aralarında çözülme olduğu için de ortaya daha kirli ilişkiler de çıktı. Ama gerçek anlamda bir hesaplaşma yapılamadı.”

KONTRA YÖNETİMİ 

Susurluk Kazası’nın ardından istifaların yaşandığını ve hükümetin değiştiğini anımsatan Eren, AKP’nin iktidara geldiği ilk dönemde çeşitli mafya gruplarına operasyonlar düzenlediğini ancak iktidarı uzadıkça kirli ilişkilerin yeniden tesis edildiğinin anlaşıldığını kaydetti. Sedat Peker’in açıklamalarıyla söz konusu gizli örgütlerin hiçbir zaman tasfiye edilmediğinin anlaşıldığı dile getiren Eren, Susurluk’ta bir trafik kazasıyla ortaya saçılan ilişkilerin, bu kez iç hesaplaşma ve birilerini tasfiye çabalarıyla ortaya çıktığını söyledi. Eren, 1990’lar döneminin kontrgerilla aktörlerinin devlet yönetiminde etkili olduklarının da ortaya çıktığına dikkat çekerek, “Bu belki de Susurluk’tan daha büyük bir skandaldır. Ama iktidar bir şekilde bunun da üstünü örtmeye çalışacak gibi görünüyor. Gerçi örtemiyor da. Sürekli yeni skandallar ortaya çıkıyor. Ve bunun etkilerini göreceğiz” dedi.

MAFYA İKTİDAR ORTAĞI

Peker ve Soylu arasında bazı gazetecilerin aracılık yapmasına değinen Eren, “Buradaki gazeteciler bize göre evrensel gazetecilik ilkelerine göre davranmıyorlar. Bize göre gazeteci değiller. Hükümet sözcüsü gibidirler. Peker’in açıklamalarında yasadışı güçlerin de iktidarın koalisyon ortağı olduğunu gördük. Dolayısıyla bu operasyonlarda kullanılan, yani ‘iktidar sözcülüğünü yapıyor’ dediğim gazeteciler, aynı zamanda koalisyon ortaklığının da sözcülüğünü yapıyorlar. Tabi ki bu mafya oluşumları ile iktidar arasında bağlantı kuranlara gazeteci demeyiz” ifadelerini kullandı.

SUSURLUK VE PEKER KARŞILAŞTIRMASI

Peker’in açıklamalarına ana akım medya başta olmak üzere iktidar kontrolündeki medyanın sessiz kalmasını ve toplumun gösterdiği reaksiyonu Susurluk dönemi ile karşılaştıran Eren, “Susurluk döneminde ana akım medyanın önemli bir bölümü ilişkilerden rahatsız oldu ama daha da önemlisi toplumun kendisi rahatsız oldu. Sürekli ‘aydınlık için bir dakika karanlık’ eylemleri yapıldı. Gösteriler düzenlendi, yürüyüşler yapıldı. Hükümet değişti o dönem. Türkiye için bir fırsattı ama birçok fırsatı kaçırdığı gibi, bu fırsatı da kaçırmış oldu. Şimdi medyanın büyük bölümü iktidarın kontrolünde ve iktidar uzun bir süre sustu. Ses çıkarmazsam bir şey olmaz, gelip geçer diye düşündü ama her geçen gün işin boyutu büyüyor. Herkesin gözleri önünde oluyor bu. Öyle kolay kapatılabilecek, üstü örtülebilecek bir şey değil. Bunun siyasi sonuçları olacak. Oluyor da şimdiden. İktidarda büyük bir rahatsızlık olduğu kesin. Örneğin doğrudan sert açıklamalar yapmıyorlar halen. Sadece Soylu ve Ağar konuştu. Soylu’ya açık bir destek açıklaması da gelmedi. Kapanmasını isteseler de kapanacak gibi görünmüyor. Susurluk’tan farklı olarak sokaklara çıkılıp gösteriler yapılmıyor, medyanın büyük bir bölümü görmüyor ama çok etkili oluyor. Videolar şimdiden 15 milyondan fazla izlendi. Bu toplumu etkileyecektir. Belki bir reaksiyon oluşmasını da sağlayacaktır” diye konuştu.  

KÜRDE KARŞI MAFYAYA DESTEK

Susurluk’ta olduğu gibi Peker olayında ortaya çıkan gerçekliğin en temel nedeninin Kürt sorununda çözümsüzlük ve güvenlikçi politikalar olduğunun altını çizen Eren, “Kürt sorununu güvenlikçi politikalarla çözme ısrarı bu tür oluşumları yaratıyor. Vatan, millet, bayrak edebiyatına sığınıp, biz milliyetçiyiz, vatan için şunu yaparız, bunu yaparız, deyip en sonunda kokain ticareti, faili meçhul cinayetler, tehdit ve her türlü yasa dışı iş milliyetçiliğin arkasına sığınılarak yapılıyor. Bu Kürt sorunu ile doğrudan bağlantılı bir mesele. Güvenlikçi politikalarda ısrar ve her türlü yasa dışı işe göz yumma bu tür karanlık, yasadışı güçlerin önünü açıyor. Hatta bu güvenlikçi politikayı savunan iktidarlar mafyatik oluşumlara destek veriyor. Teşvik ediyor. Bu da doğrudan Kürt sorunu ile alakalı” şeklinde konuştu.