Cumartesi Anneleri'nin 321. hafta eylemlerinde askeri operasyonlara tepki vardı. Kayıp yakınları, savaş sürdükçe bir yandan ölümlerin devam edeceği, diğer yandan evlatlarının kemiklerini bulamayacağı kaygısı taşıyor.

İSTANBUL- Cumartesi Anneleri, 321. kez buluştukları Galatasaray Meydanı'nda AKP hükümetine "operasyonları durdurun" diye seslendi.

Ellerinde karanfiller ve kayıplarının fotoğraflarıyla oturma eylemi yapan kayıp yakınlarına bu hafta Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu İstanbul 2. Bölge Bağımsız Milletvekili Adayı Sırrı Süreyya Önder de eşlik etti.

BARIŞ OLMAZSA KAYIPLAR BULUNAMAZ

İHD İstanbul Şubesi adına açıklama yapan Gülsüm Önal, "Biz kayıplarımızı aramaya devam ederken, devlet gözaltında kaybedenleri yargılamak yerine savaş eksenli politikasına devam ediyor" dedi. Önal, şöyle devam etti: "Bu politikalar sonucunda ölen her asker, her gerilla bizi evlatlarımızın kemiklerine ulaşma umudumuzdan uzaklaştırıyor. Evlatlarımızı gözaltında kaybedenlerin yargılanması, derin devlet yapılanmalarının tasfiyesi için gerekli iklimin yaratılması, barış politikalarından geçer. Hükümete sesleniyoruz; operasyonları durdurun. Evlatlarımızın çoğunun kaybedildiği 90'lı yılların karanlık günlerine geri dönmek istemiyoruz."

90'LARDAN BİR KAYIP ÖYKÜSÜ

Önal, ardından 90'lı yılların karanlık günlerinde İstanbul'da kaybedilen Rıdvan Karakoç'un dosyasını açıkladı. Önal, Karakoç'un kaybedildiği dönemde polis tarafından arandığı için evine gidemediğini, ailesini telefonla aradığını, polisin ise evi sık sık basarak "Rıdvan'ı bize getirin yoksa bulduğumuz yerde öldürürüz" diye tehdit ettiğini anlattı.

Karakoç'un 20 Şubat 1995'te ailesini son kez aradığını, o tarihten sonra bir haber alınamadığını dile getiren Önal, Karakoç'tan telefonlar kesilince polisin de baskınlarının kesildiğini, ailesinin bunun üzerine Gayrettepe Siyasi Şube'ye başvurduğunu ancak polisler tarafından dövülerek dışarı atıldığını ifade etti.

İŞKENCE EDİLMİŞ BEDENİ BULUNDU

Gülsüm Önal, diğer kayıp ailelerinden Ocak ailesinin Hasan Ocak'ı ararken Beykoz Savcılığı'nda Rıdvan Karakoç'un fotoğrafını gördüğünü, olay basına yansıyınca yetkililerin kimliğini açıklamak zorunda kaldığını söyledi. Önal, Rıdvan Karakoç'un 2 Mart 1995'de Beykoz'da ormanlık alanda bulunduğu zamanki durumu şöyle anlattı: "Ayakkabı bağıcıkları ve kemeri yoktu. Parmak uçları mürekkepliydi. Elektrik işkencesinden tırnakları morarmış, filistin askısından koltukaltları yırtılmıştı. Vücudu sigara yanıkları ile doluydu. Parmak izi alınan Rıdvan Karakoç'un kimliği emniyetçe bilinmesine rağmen bedeni devletin kurumlarında 20 gün dolaştırıldıktan sonra Ataşehir Kimsesizler Mezarlığı'na gömülmüştü."

Önal, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı ve Emniyet Müdürü'nün Karakoç'un öldürülmesinden sorumlu olduğunu söyledi, cezalandırılmalarını istedi.

ŞANSLI BİR AİLE

Ağabeyinin öldürülüşünün 17. yılında konuşan Hasan Karakoç ise geçen bunca yıla rağmen sorumluların yargılanmadığını belirtti. "Biz şanslı bir aileyiz" diyen Karakoç, çiçek bırakacak bir mezarları olduğunu, ama binlerce ailenin böyle bir durumunun olmadığını söyledi.

İLERİ DEMOKRASİ?

Başbakan'ın Van'da yaptığı konuşmada "Kürt kardeşlerim" diye seslendiğini hatırlatan Karakoç, "Bu nasıl kardeşliktir? Binlerce Kürt köyü yakılmış, binlerce insan kaybedilmiş. Böyle kardeşlik mi olur?" diye sordu. Karakoç, ayrıca Erdoğan'ın "ileri demokrasi" söylemine dikkat çekerek, "Binlerce kaybın olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilmez. Tek bir failin bile yargılanmadığı ülkede demokrasinin D'sinden bile söz edilemez" dedi.

ETHA