Her hafta "Failler belli kayıplar nerede" pankartı ile gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri, 432'nci haftada da Galatasaray Meydanı'nda biraraya gelerek adalet istedi. 

Cumartesi Anneleri, ellerinde gözaltında kaybedilen yakınlarının fotoğrafları ile kırmızı karanfiller taşıdı.

Bu hafta ilk olarak söz alan 23 Şubat 1995 tarihinde kaybedilen Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız, konuşmasına Gezi Parkı direnişinde polis şiddeti sonucu yaralanan ya da tutuklanan devrimci ve demokratları selamlayarak başladı. Gezi Parkı direnişinin ardından yapılan operasyonları hatırlatan Yıldız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu tutuklamalarla birlikte kendi kahramanlık destanını yazdığını söyledi. Yıldız, "Başbakan, bir kahramanlık yapmış gibi destanlar yazmaya başladı. Bu destan kendi halkını kör eden, gaz bombalarına boğan, cezaevlerine atan bir kahramanlık destanı" diyerek, yapılan tutuklamalara tepki gösterdi.

'ALDIĞINIZ PARADA KAN VAR ZULÜM VAR'

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün, Gezi Parkı direnişi sırasında görev yapan polislere ikramiye vererek, polisi ödüllendirdiğini belirten Yıldız, "Sizin aldığı parada kan var, gözyaşı var, zulüm var. Siz helal olmayan parayı yemekten rahatsız olmayacaksanız, ben de buradaki arkadaşlarımdan izin alarak o parayı size helal ediyorum. Zaten siz haram yemeye de alışmışsınız, çok zorunuza gitmez" diye konuştu. 19 yıldır Galatasaray Meydanı'na gelerek kaybedilen yakınlarının akıbetini sorduklarını vurgulayan Yıldız, Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in, Gezi Parkı direnişi sırasında, "Biz İstanbul halkına, bunu referanduma getirebiliriz. Türkiye çapında bir referandumdan söz etmiyorum, ama İstanbul halkına soracağız" şeklinde yaptığı açıklamaları hatırlatarak, "Halka soracağız diyor. Halka ne soracaksın. Kaç kişi daha öldürelim diye mi soracaksın. Azıcık onurunuz varsa artık biz sizi görmek istemiyoruz. Başkalarının acısından pay çıkarmayın. Herkes elini vicdanına koysun ve görsün bunların ne yaptığını" dedi.

'BİZ BARIŞMAK İSTİYORUZ'

Hüseyin Taşkaya'nın oğlu Şerif Taşkaya ise 1993'ten beri her yerde babasını aradıklarını, ancak bu süre zarfından herhangi bir sonuç alamadıklarını ifade etti. Artık devletten beklentilerinin olmadığını dile getiren Taşkaya, babası Hüseyin Taşkaya'nın 1993 yılında devletin "Kürt sorununda çözüm politikası" adı altında başlatılan süreç sonucunda kaybedildiğini vurguladı. Babası Hüseyin Taşkaya'nın akıbetini sormaya devam edeceklerini vurgulayan Taşkaya, "Babam son nefesini verene kadar halkın yanında yer aldı. Zindanlarda halkı temsil etti ve boyun eğmedi" dedi. "Devlet deyince benim aklıma zulüm, işkence, talan geliyor" diyen Taşkaya, "Bu algıyı değiştirsinler artık. Şimdi barış diyorlar, ama bizim kemiklerimiz halen ortaya çıkarılmadı. Biz barışmak istiyoruz. Ama devlet, 'Ben öldürmeye devam edeceğim' derse biz de ölmeye devam edeceğiz, kaybedilmekten vazgeçmeyeceğiz" diye konuştu.

'DEVLET BASKICI POLİTİKALARINA SON VERMELİ'

Haftanın basın açıklamasını yapan İlke Başak Baydar, gözaltında kaybedilenlerin akıbeti ile ilgili sonuç verici soruşturma ve araştırmanın yapılabilmesi için siyasi irade gerektiğini belirterek, hükümetin bu çalışmalara fon sağlayarak, aktif destek vermesi gerektiğini söyledi. Baydar, hükümetin kitlesel eylemlere yönelik gerçekleştirdiği uygulamaların bu talepleri karşılıksız bıraktığını vurgulayarak, "Bunun için devlet öncelikle şiddete ve baskıcı uygulamalara son vermelidir. Demokratikleşme reformları başlamalı, toplumun insan haklarına dayanan bir yönetim ve adaletli bir hukuk düzeni karşılanmalıdır" diye konuştu.