Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi'nden Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı, akademisyenlere yönelik operasyonları değerlendirdi.

"Bu Suça Ortak Olmayacağız" adlı bildiri, akademisyenlere yönelik 'terör' soruşturması başlatılmasına ve akademisyenlerin gözaltına alınmasına neden oldu.

Bildiriye imza atan 1128 akademisyenden biri de Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı. Fincancı, bildiriye neden imza attığı ve Güneydoğu'daki operasyonların olası sonuçlarına ilişkin DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:

Hülya Schenk'in Şebnem Korur Fincancı ile söyleşisi şöyle:

Bildiriye neden imza attınız?

"Çünkü barış istiyoruz, çünkü insanlar öldürülmesin istiyoruz, çünkü biliyoruz ki insanlar aylardır sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlerde gıdaya ulaşmakta, sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorlanıyorlar. İnsanlar cenazeleri sokağın ortasında kalıyor, onları almaya gidemiyorlar. Çünkü can güvenlikleri yok. Ama devletin insanların can güvenliğini sağlama yükümlülüğü var. Oysa biliyoruz ki yaşam hakkı ihlalleri gerçekleşiyor, üç aylık bebekten anne karnındaki bebeğe, 80 yaşındaki yaşlıya kadar insanlar keskin nişancılar tarafından öldürülüyor. Üstelik de halka gerçekler anlatılmıyor. Biz bunların olmaması gerektiğini, bu topraklarda hiç kimsenin ölmemesi gerektiğini savaşın hemen son bulması gerektiğini söylediğimiz için imza attık.

Akademisyenlere yönelik başlatılan operasyonları, Türkiye'de son dönemde yaşanan gelişmeleri dikkate aldığınızda nereye koyuyorsunuz? Bu sert tepkinin amacı nedir?

"Biz her dönemde baskılarla, tepkilerle karşılaşmışızdır. Ne yazık ki bu kez akademi topun ağzında. Akademiye yönelik baskılar, aşağılama, tehdit davranışları ile karşı karşıya kaldık. Örneğin bu ülkenin cumhurbaşkanı akademisyenlere yönelik ‘akademisyen müsveddesi‘, ‘aydın müsveddesi‘ gibi hiç hoş almayan ifadeler kullandı. Kimin hakkında bunları söylediğini düşünmesi gerekir. Çünkü bu akademisyenler arasında uluslararası anlamda tanınırlıkları olan, her biri akademide kendini ispatlamış insanlar var.

Baskıcı dönemleri 70’lerden beri izleyen, tanıklık eden biri olarak baskıların başka birtakım suçları örtbas etmeyi hedefleyen niteliklerine dikkat çekmek isterim. Akademisyenlere yönelik bu saldırının Sultanahmet saldırısının hemen ardından olması bence dikkat çekici. Herkes oturup düşünmek zorunda. Neden böyle bir durumla karşı karşıya kaldık? Bir bombalama sonucunda meydana gelen ölümler yüreğimize işlemişken 74 dakika sonra yayın yasağı kondu ve arkasından Cumhurbaşkanı da bombalama ile ilgili birkaç saniye ayırdığı konuşmasının tamamında akademisyenlerden bahsetti."

Yurt içinden ve yurt dışından yeterince destek alıyor musunuz?


"Elbette. Biliyorsunuz 1128 akademisyeniz biz. Oysa şimdi 2000’leri geçtiği söyleniyor. Sadece akademisyenler değil, edebiyatçılar, gazeteciler, sinemacılar her bir alandan insanlar bizim sözümüzü söyleyebilmemiz için özgür bir ortamın ne kadar gerekli olduğunu söyleyerek destek oluyorlar bize."

Güneydoğu'daki operasyonların siyasi sonuçları ile ilgili öngörüleriniz neler?

"Çok üzücü bir tablo var karşımızda. Öncelikle çok sayıda sivil ölümler olduğunu biliyoruz. Ben Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın da başkanı olarak, aynı zamanda dokümantasyon merkezimizin verileri ile baktığımızda bu tablonun aslında Türkiye'de aslında çok daha derin bir ayrışmaya yol açacağı kaygısı taşıyorum. Bir arada yaşama olanaklarımızı ortadan kaldıran bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz duygusunu yaşıyorum. Ve bu yalnızca Kürt illerinde Kürtlerin yaşadıkları üzerinden değil, aynı zamanda orada bu operasyonlarda bulunan askerler, polisler için de çok ağır bir tablo. Bizi çok gerilere götürmüş bir durumla karşı karşıyayız." (DW Türkçe)