“Bu duruşma katliamın 7 sanığı için savcı tarafından dile getirilen ‘zaman aşımı’ iddiasının karara bağlanacağı dava olabilir” diyen Banu Güven yazdı:

banuguven.com

2 Temmuz 1993 tarihi, farkında olsun olmasın, ilgilensin ya da ilgilenmek istemesin, bu memlekette yaşayan herkesin hayatında büyük bir yara açtı. O gün bu memleketin tarihinedeki insanlık suçlarına bir yenisi daha eklendi. Bir cuma günü herkes işine gücüne bakarken, evinde ayaklarını uzatmış otururken ya da gevşemiş bir şekilde tatilini yaparken ölüm Sivas Madımak Oteli’nde kalanların üzerine adım adım geliyordu. Ne oradaki kolluk kuvvetleri, ne de hükümet engel oldu bu insanlık suçuna. Göz göre göre, ikisi otel görevlisi 35 canı dumanlara boğdular, yaktılar. Onların canının nasıl alındığını izlediler, izlettiler.

Haber geldiğinde canımdan bir parça koptu, çünkü o 35 kişiyle birlikte insanlık katledilmişti o gün. Eski kayınpederim, ikinci yeni akımı şairlerinden Tevfik Akdağ ile masada karşılıklı oturmuştuk. Çok susup az konuşuyorduk. Hem vahşetin hem de bazı dostlarını orada kaybetmenin acısıyla içi yanıyordu. Bir daha eskisi gibi neşeli olamadı. Birkaç ay sonra da kalbi durdu. Aile içinde bunu hiç konuşmadık, ama ben onun kalbinin Sivas’ta kaldığını düşünüyorum.

Kabul edin ya da etmeyin, Sivas’ta yaşananlara tanık olmak, en azından o sırada aynı memlekette nefes alıp veriyor olmak, hepimizin hayatını geri dönüşü olamayacak şekilde değiştirdi. Bütün kayıplardan ve büyük felaketlerden bir süre sonra hayat denen o kuvvetli akıntıyla beraber gitmeye devam ederiz, ama hafızamıza kazınanlar cebimize dolan taşlar gibidir. Bizi ağırlaştırır. O kadar da kolay akamayız o suyla beraber. O suyun bizi biraz daha kaldırmasını isteriz belki. Biraz yardım…

Bu memlekette hafızasını koruyanların işi de bu yüzden zordur. Çünkü taşları cebinizden çıkarıp yerine koymanıza izin vermezler. Resmi tarih – siyaset buna izin vermez, Dersim’i siyaset izin verince konuşabilirsiniz, Ermeniler’e ne olduğunu söylemeniz istenmez, arşivler devletin ya da iktidarın işine gelirse açılır, bir gazetecinin, Hrant’ın ölümüne giden yolun nasıl döşendiği ortadadır; o taşları da cebinizden çıkarmanıza izin vermezler. Örnekler çoğaltılabilir.

Sivas da o örneklerden biridir. Aradan 18 yıl geçmiştir, ama Sivas’ın failleri işledikleri insanlık suçunun bedelini ödememiştir. Onlara bu bedel nedense ödetilmemektedir. Mesela İhsan Çakmak adındaki sanık güya aranmaktadır. Arandığı süre içinde Altınyayla Belediyesi’nde nikah yapmış, askere gitmiş ve 2000 yılında da Emniyet’ten sürücü ehliyet almıştır. Bu nasıl açıklanır?

Yine aranan azmettiricilerden Cafer Erçakmak, geçtiğimiz Temmuz ayında Sivas’ta, kızının evinde hayatını kaybetti. Bu ismin ‘yakalanamamış’ olması nasıl açıklanabilir?

Bu katliama izin veren yetkililerin de sorumluluğu ilan edilmelidir. Bırakın fiile iştirak etmeyi, bir tek yetkili hakkında bile bir ihmal soruşturması bile açılmamıştır. Pekiyi ya bu nasıl izah edilir?

Sivas Davası hala sürüyor ve 6 Aralık’ta, yani bu Salı günü bir duruşma daha var. Bu duruşma katliamın 7 sanığı için savcı tarafından dile getirilen ‘zaman aşımı’ iddiasının karara bağlanacağı dava olabilir. Bu memlekette yaşadıklarımız bize şunu öğretti. Bu duruşmadan pekala ‘zaman aşımı’ kararı da çıkabilir. Bu talebin böyle bir davada dile getirilmiş olması bile yeterince tedirgin edici. Yaklaşım kısa süre önce Dersim ile ilgili bir suç duyurusunu ‘asayiş olayıdır, zaman aşımına uğramıştır’ diyerek geri çeviren savcınınkinden farklı değildir.

İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz. Siz bir insanlık suçunu kendi hukukunuzla zaman aşımına uğrattığınızı düşünseniz de, o suç sizinle birlikte yaşayacaktır. Sadece medyanın gündemine girdiği yıldönümlerinde değil, hiç beklemediğiniz anlarda kendini size hatırlatacaktır.

Sivas’ta insanlık suçu işlenmiştir.

Sivas’ta zaman aşımı olamaz.