İnsan Hakları aktivisti Ayşe Günaysu’dan gazeteci Levent Gültekin’in Diken’de yayınlanan “PKK Kürtleri niçin öldürtüyor/öldürüyor?” yazısına yanıt geldi.

Son zamanlarda içinden geldiği İslami camia ve Ak Parti’ye, yakından bildiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’a en ciddi eleştirileri dile getirerek dikkatleri üzerine çeken Levent Gültekin yazısında PKK’ye seslenerek “Sizin yüzünüzden devlete söyleyecek tek bir söz bulamıyoruz” yazmıştı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyesi Ayşe Günaysu’nun Demokrat Haber’e gönderdiği Levent Gültekin’in yazısına yanıtı şöyle oldu:

LEVENT GÜLTEKİN, AMAN DİKKAT SEN “ARACI” OLMA

Levent Gültekin, “PKK Kürtleri niçin öldürtüyor/öldürüyor?” diye bir yazı yazmışsın. Dün, 10 Eylül 2015’te yayınlandı.  “Bomba gibi yazı” diye de Twitter’da paylaşılmış.

Yazının gayet avlayıcı, ama o kadar da hilekâr bir formatı var. Önce doğrularla, bu devleti yönetenlerin ne olduğunu bildiğini anlatarak başlamışsın. Devleti yönetenlerin “kendi iktidarlarını sürdürmek için her dönem toplumun bir kesimini düşman belledi”ğini, “insan gibi yaşamlarına olanak bırakmadı”ğını, onları “terörize etmek, onlara yaptığı baskıyı meşrulaştırmak için gerekçeler yaratmaktan da çekinmedi”ğini yazmışsın.

“HDP’nin barajı geçmesiyle, günümüzün devlet sahipleri bölge halkına bir bedel ödetmek, hayatlarını zehir etmek, verdikleri oylardan dolayı pişman etmek için her yolu deniyor” diyerek de malumu ilan etmeden geçememişsin tabii ki. Güzel. Ama o da ne? Hemen ardından “burada aracı yine sensin ey PKK” diye bağlayıvermişsin sözü. Efendim? Pardon? Yazıyı yazarken tam burada birden beyin fonksiyonların mı durdu?

Bak tekrarlıyorum kendi sözlerini: “HDP’nin barajı geçmesiyle, günümüz devlet sahipleri bölge halkına bir bedel ödetmek, hayatlarını zehir etmek, verdikleri oylardan dolayı pişman etmek için her yolu deniyor.” İyi de, PKK burada, yani  devletin HDP’ye oy verenleri cezalandırma, bedel ödetme kararlılığında PKK nasıl “aracı” olmuş, deyivermemişsin. Seçim süresince yapılan bütün saldırılara, Diyarbakır mitinginde katliam girişimine, hatta seçim sonrasında Suruç’taki bombalı katliama tepki göstermeyen PKK, devletin bu “pişman etme” iradesine ve seçim öncesinde ilan etmesine nasıl aracı oldu? PKK, senin sözlerinle tekrarlıyorum, devletin düşman bellediklerinin “insan gibi yaşamlarına olanak bırakmama”sına PKK nasıl aracı oldu? 100 yıllık devlet aklının şekillenmesinde PKK ne şekilde aracı oldu?

Merakla yazıyı sonuna kadar okudum, bunun cevabını bulamadım. Yok, devletin Kürtleri cezalandırmaya daha seçimlerden önce karar vermesine, bunu da ilan etmesine PKK’nın nasıl “aracı” olduğunu açıklayan tek bir cümle bile yoktu. Ne oldu?  İyi misin? Yazındaki o paragraf ile bu “aracı” olma cümlesi arasındaki bağlantıyı neden kuramadın? Maşallah, televizyon ekranlarından görüyoruz, zeka sorunun yok, öyleyse o bağlantıyı neden kurmadan devam ettin yazına? Ben söyleyeyim. Sen diyorsun ki, senin kendi ağzınla tariflediğin devlet,  şiddete dayalı varlığını sürdürsün, Kürtler, yani senin kendi sözlerinle devletin “düşman bellediği” Kürtler,  yine senin sözlerinle “cehenneme çevrilmiş” hayatlarını sessiz sedasız yaşamaya devam etmelilerdi diyorsun 

Bana deyiverir misin, 1938’de Dersim’de dereler kan akarken, insanlar gaz bombalarıyla mağaralarda boğulurken, Dersim topyekûn yok edilirken, PKK mi vardı Levent Gültekin? Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Kürtlere kan ağlatılırken PKK mi vardı? Maraş’ta üç gün boyunca kalabalıklar insanları keserlerle doğrarken, devlet seyrederken PKK mi vardı? Madımak’ta 24 saat boyunca devlet IŞİD’den farksız kudurgan kalabalığı televizyonda film izler gibi öylece izlemesine, insanların devletin gözü önünde diri diri yakılmasına da PKK mı “aracı” olmuştu? 12 Eylül’ün Diyarbakır zindanında insanların makatına cop sokup, kanlı copu yakınına zorla yalatmalarına PKK mı “aracı” olmuştu? Uludere’de 35 sivilin bombalarla paramparça edilmesine PKK mı “aracı” olmuştu?  Bu yazıyı yazarken bunları el çabukluğuyla nasıl unuttun Levent Gültekin? Yok unutmadın tabii, bunlar olsun, bunlar ola ola hayat devam etsin, kimse bunlara isyan etmesin istiyorsun.

1990’larda JİTEM, Özel Tim, elini kolunu sallayarak köye giriyor, evleri basıyor, köylüleri tugaya götürüyor ve “yok” ediyordu. Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin (hakikatadalethafiza.org) verilerine göre, 12 Eylül’den sonra, kayda geçirebildikleri kadarıyla, toplam 1353 kişi gözaltında kaybedildi – uluslararası hukukta geçen terimiyle “zorla kaybedildi”. Hafıza Merkezi’nin “Zorla Kaybetmeler” veri tabanından bunların her birinin öyküsüne kolayca ulaşabilirsin Zorla kaybedilenler ve faili meçhullerin toplam sayısı kimi kaynaklarca 17 bin civarında. Yine aynı kaynaktan sivillerin topluca yaylım ateşine tutulup öldürüldüğü vakaları da bulabilirsin. Batı illerinde oradakilerden akla kara gibi farklı bir hayat yaşayan, sen, ben, bizim gibiler isyan etmeyecektik elbette, ama bütün bunları yaşayan halkın içinden birilerinin isyan etmemesinin eşyanın tabiatına aykırı olduğunu anlayacak bir zihinsel kapasiteye sahip olduğunu biliyorum. Mesele şu ki, bireylerin niyetinden bağımsız, hayatın yasalarına göre işleyen bu “eşyanın tabiatı”nı ne görmek, ne de dile getirmek istiyorsun.  

Yazında daha sonra, “özerklik ilanı” üzerinden, o kınadığın devlet büyüklerinden sana okkalı bir “ağzına sağlık” duasının gelmesini sağlayacak şekilde HDP’ye yüklenmişsin. Sen bilgili adamsın, günceli de gayet iyi izlersin, bilmemen mümkün mü, özerklik HDP’nin hem parti programında, hem de seçim bildirgesinde yer alıyor. Bak buraya alayım HDP seçim bildirgesinden o bölümü: “Merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetine son verilecek, halkların ihtiyaç duyduğu özerklik modellerinin ve kendi kendilerini yerinden ve yerelden yönetmelerine olanak sağlayacak demokratik yönetim biçimlerinin geliştirilmesi ve yaşam bulması için gerekli adımlar atılacak. Demokratik Özerklik, halkların yönetim ve karar süreçlerine katılımının sağlanması için hayata geçirilecek.”

Parti programı ve seçim bildirgesi yayınlandığında devlet sence neden HDP’nin en yüksek oy aldığı yerlerin üzerine tanklarla, havan toplarıyla, keskin nişancılarla yürümedi de şimdi yürüyor Levent Gültekin?

Kafası her çalışanın şaibeli bulduğu Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi olayı üzerine Kandil’e şimdiye kadarkilerle kıyaslanmayacak çapta bir hava harekatı düzenlediğinde devlet PKK’nin karşılık vereceğini bilmiyor muydu? Devlete bir sorar mısın “Neden PKK’nin saldırılarının ‘aracı’ oldun?” diye.

Yine “eşyanın tabiatı”na dönüyorum. Anladık, PKK’nin asker ve polislere düzenlediği saldırılara gönderme yapıyorsun, “aracı” olduklarını söylerken. Bak, benim de gönlüm PKK’nin o saldırıları düzenlememesini ister. Ama bilmiyor olamazsın, hayat da, savaş da senin benim gönlüme göre yürümüyor. Savaşın hepimizin niyetinden, arzusundan, gönlünden bağımsız dinamikleri var. Savaşın taraflarından biri zaten yasadışı bir örgüt. Ne seni dinler, ne beni, ne devleti. Öyleyse gel, senin yazındaki “biz devletin ne olduğunu biliyoruz, sen neden devletin şiddetine aracı oluyorsun” şeklindeki denklemi tersine çevirelim.  

Mesela şöyle (senin mantığın ve sözlerinle yazıyorum):

“Biliyoruz PKK şiddeti yöntem olarak seçmiş örgüt. Sınır tanımıyor. Kafasına göre hareket ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletini düşman ilan etmiş. Peki ey Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sen neden bu yasadışı örgütün yaptıklarına aracı oluyorsun? Neden önceki asker polis ölümlerine değil de, Ceylanpınar’da iki polisin şaibeli ölümü üzerine Kandil’e tarihin en ağır hava saldırısını başlattın? Tamam PKK bir terör örgütü, iyi ama sen neden aracı olup teröre başvuruyorsun? Neden Varto’da kadın gerillayı, tamam vurdun, sonradan işkenceyle (yıkayanlar anlattı, boğazına ip bağlanmış) öldürüp, yetmedi çırılçıplak soyup sokağa attın, yetmedi fotoğrafını çekip dolaşıma soktun? PKK gibi bir terör örgütünün ve dahi Varto’da yaşayan, beş kuşak aile büyükleri devlet zulmü görmüş ailelerin çocukları olan ve bunu genetik miras gibi devralmış olan bugünkü gençlerin, o kadın gerilla yapılana tepki göstereceğini bilmiyor muydun? Onun için mi sonrasında Varto’yu günlerce topa tutup sivilleri öldürdün?”

Ve de şöyle: “Tamam PKK’nin işi gücü terör. Çözüm süreci boyunca silah yığmış, güvenlik güçlerini Cizre’ye sokmuyor. Peki ama sen neden bu şiddete ‘aracı’ olup Cizre’de aralıksız şu an 7. güne ulaşmış olan bir sokağa çıkma yasağı koyuyor, insanları susuz, elektriksiz, erzaksız bırakıyorsun? Neden evinden çıkanı keskin nişancılarınla vurup şu ana kadar bebek, çocuk, yaşlı kadın 15 sivili öldürüyorsun? Neden hasta ve yaralıların hastaneye götürülmesine izin vermiyor ve evlerinde ölüme terk ediyorsun? Neden PKK’da, 90’ların şiddet ortamında doğup büyümüş bugünün gençlerinde ve yöre halkında polise, askere olan öfkeyi tırmandırıp daha fazla şiddete yol açıyorsun?”

Ama sen o “bomba gibi yazı” denen yazında, mantığı böyle değil de tersinden kurarsan, “tamam PKK terörist, sen ey devleti yönetenler neden teröre ‘aracı’ oluyorsun” diyeceğin yerde, “tamam devlet zulmeder, ama sen PKK neden buna aracı oluyorsun” dersen, ey Levent Gültekin, sen de günlerdir faşist kalabalıkların 200’ü aşkın HDP binasını, HDP Genel Merkezi’ni ateşe vermesinin, Ankara Beypazarı’nda ekmek parası için çalışan mevsimlik Kürt işçilerinin evlerini yakıp ihtiyar, çocuk demeden insanlara saldırmasının, telefonda Kürtçe konuştu diye bir gencin 6 kişi tarafından bıçaklanarak öldürmesinin “aracı” olursun.  

Mesele, hiçbir yerin, hiçbir şeyin “aracı” olmadan adalet talep edebilmede.