Ahmet Özal babasıyla ilgili tartışma yaratacak bir belgeyi paylaştı ve iddialarına yeni bilgiler ekledi…

Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nın açtığı soruşturma kapsamında babası Turgut Özal'a Adli Tıp Kurumu'nda yapılan otopsi sonucunu değerlendirdi.

Ahmet Özal, babası Turgut Özal'ın ölümü ile ilgili tartışmalı birçok noktaya ilişkin açıklama yaptı ve isimler verdi.

Ahmet Özal, babasının şüpheli ölümüyle ilgili dönemin Başyaveri Aslan Güner, Muhafız Alay Komutanı Hasan Iğsız, Bedrettin Dalan ve Başbakan Süleyman Demirel'e işaret etti.

Ahmet Özal, Adli Tıp'ın teknik raporunun kamuoyuna açıklanması ve yerli ve yabancı bilim adamlarınca değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Ahmet Özal düzenlediği basın toplantısında babasının saçını haftaya yetkililere teslim edeceklerini ve şimdiye kadar neden teslim etmediklerini açıkladı. Ahmet Özal'ın, Merhum Cumhurbaşkanı'nın hastaneye götürülürken çekildiği belirtilen fotoğrafı basın mensuplarıyla paylaşması toplantıya damgasını vurdu.

TEKNİK UZMANLARA DA İNCELETİLMELİ

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, babasının ölümü ile ilgili Adli Tıp Kurumu raporunun güvenilir olmadığını belirterek, "Adli Tıp Kurumu'nun teknik bulguları sadece ihtisas kurumunun elinde olmamalı. Yurtiçi yurtdışında teknik uzmanlara da inceletilmeli. Bir teknik bilgi nasıl olur da oylanabilir" dedi.

ÖLÜ BİR HALİ VAR MI?

Babasının hastaneye getirildiğinde ölü olduğu iddialarını fotoğraflarla yalanlayan Özal, "Bu fotoğrafta rahmetlinin ölü bir hali var mı. Ayağı yere basıyor ve dik duruyor. Ben bunun açıklamasını istiyorum" ifadelerini kullandı.

ÖZAL DEĞİL, KORUMA

Turgut Özal'ın hastaneye yürüyerek geldiğini iddia eden Ahmet Özal'ı, gösterdiği fotoğraf yalanladı.

Anadolu Ajansı’nın çektiği fotoğrafta açık renk takım elbiseli bir adam yer alıyordu. Anadolu Ajansı’nın arşivinde Özal’ın son anlarına dair aslında 3 kare fotoğraf vardı.

Fotoğrafların birinde, Turgut Özal olduğu sanılan kişinin aslında korumalardan biri olduğu net olarak görülüyordu.

ZAMAN AŞIMININ KALDIRILMASI GEREKİR

Babasının ölümünün araştırılması için yıllardır mücadele verdiğini belirten Ahmet Özal, "Ben 1993 yılından beri mücadele ediyorum. 1997 yılında sesimi duyurabildim ve söyledikleri basında yer aldı. Sadece babamla ilgili değil Türkiye'nin en karanlık yıl olarak gördüğüm 1993 yılı ile ilgili konuştum. O zamandan beri söylediğim tek bir şey vardı. Kamuoyu vicdanın rahatlatmak için bu konunun incelenmesi lazım. 1999'da milletvekili olduğum zaman meclise önerge verdim. Benim önergem rafa kalktı" dedi.

Zaman zaman şov yapmakla suçlandığını söyleyen Özal, "Gerçekten üzülüyorum. Ben babamın vefatından 6 yıl sonra Malatya'dan milletvekili seçildim. 10 sene boyunca başbakanlık köşkünü de, cumhurbaşkanlığı köşkünü de gördüm. Benim şov yapmaya ihtiyacım yok" ifadelerini kullandı.

Ahmet Özal, Türkiye'deki önemli faili meçhul davalarının zamanaşımına uğramak üzere olduğuna dikkat çekerek, "Türkiye'nin gerçek karanlık yılı 93 ile başlamıştır. Şu an Özal'ın dosyası rafa kaldırılıyor. 2013 yılında Uğur Mumcu, Eşref Bitlis suikastlerinin davaları zaman aşımına uğrayacak. Buradan meclise sesleniyorum. Faili meçhullerde kesinlikle ve kesinlikle zaman aşımı olmaması gerekir. Zaman aşımının kaldırılması gerekir" diye konuştu.

AYNI ŞEYİN DENİZ GEZMİŞ İÇİN DE YAPILMASI GEREKİR

Sağ-Sol ayrımı yapmadan Türkiye'deki tüm faili meçhuller ve idamlar için mücadele ettiğini söyleyen Özal, "Toplumlar kalkınmalarını zıt fikirler tartışıldığı zaman ileri gider. Maalesef Türkiye'de bu kültüre bazı insanlar hala gelemediler. Ben Türkiye'nin kara tarihinden örnekler verdim. Rahmetli Adnan Menderes'in asılması ne kadar acı ise, aynı şekilde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasının da yanlış olduğunu söyledim. Bugün rahmetli Adnan Menderes için iade-i itibar, idam kararının yok sayılması konuşuluyor. Aynı şeyin Deniz Gezmiş için de yapılması gerekir. Cebinde çay parası olmayan 22 yaşındaki 3 çocuk, anayasayı zorla değiştirme suçundan idam edildiler" şeklinde konuştu.

Devlet Denetleme Kurulu'nun Özal'ın ölümüne ilişkin raporundan bazı bölümler okuyan Ahmet Özal, "Raporda merhum cumhurbaşkanının kan örneklerinin özelliğini kaybettiği ve atıldığı ifade edilmekte. 1993 yılında ölen bir insanın kan örneği var. Biz ailesi olarak talep ettiğimizde dipfiriz bozuluyor ve kan örnekler çöpe gidiyor. Ölüm nedeni ile ilgili tartışmalar var. Normal şartlarda doktorlar anlaşamaz ise savcı olay yerine gelir ve kimseye sormaksızın şüpheli bir durum varsa otopsi kararı verir" şeklinde konuştu.

Konuşmasında Adli Tıp raporuna da değinen Ahmet Özal, "Adli Tıp raporunda 4 zehir tespit edildi. Bu zehirlerden 2 tanesi savcıya verilen raporda maalesef yok. Adli tıp bilimsel bir kurumdur. Adli tıpın teknik bulguları sadece İhtisas kurumunun elinde olmamalı. Yurtiçi ve yurtdışından teknik uzmanlara da verilmeli ve incelenebilmeli. Bir teknik bilgi nasıl olur da oylanabilir."

Türkiye'de derin bir yapının var olduğunu ve Ergenekon davası sürecini önemsediğini kaydeden Ahmet Özal, bu derin yapının ancak demokratikleşme ile yok olabileceğini savundu. Ahmet Özal, o dönem Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı olan Hasan Iğsız’ın bugün Ergenekon davasından içeride olmasına da dikkat çekti.