Cansu Pişkin / Evrensel

Cizre’de 9 günlük sokağa çıkma yasağının kaldırılışının 3. günündeyiz. Yasak son buldu fakat hava karardığında Cizre tam anlamıyla bir hayalet şehre dönüşüyor. Sokaklarda tek bir yurttaşa dahi rastlamak mümkün olmuyor. Zırhlı araçların şehrin kilit noktalarında hazır halde bekletilmesi ise Cizrelilerde yeni saldırıların olabileceğine dair tedirginlik yaratıyor.

Taziyeevindeyiz. 9 gün süren ablukada hayatını kaybeden 21 yurttaş için Cizre Belediyesi tarafından tahsis edilen Cudi Taziyeevi sabah 8’den akşam 6’ya kadar dolup taşıyor. Taziyeevinde yastan ziyade bir dayanışma havası hakim. Gün boyu taziyeye gelen yurttaşlara çay ve su ikramının yanı sıra yemek servisi yapılıyor. Çocuğundan gencine, gencinden yaşlısına, gün boyu hutbe okuyan imamına kadar herkesin tek bir özlemi tek bir isteği var; Barış. Cizre’deki polis saldırılarının 2. gününde 13 yaşındaki kızını kaybeden Emine Çağırga yakasında kızının fotoğrafıyla taziye evinde. 1992’de polisin Cizre’ye dönük saldırısında 7 yakınını kaybetmiş. “Bu nasıl kader” diye soruyor. Devletin bunca zulmünü yaşamış Emine Çağırga’nın bir oğlu askerde. “Oğlum aradı, iyiyiz dedik” diyor.

CEMİLE’Yİ VURDULAR

Yanına oturuyoruz Emine Çağırga’nın. Gerisini ondan dinleyelim: “Cemile eve gelip ‘Anne sokağa çıkma yasağı ilan edildi’ dedi. Ondan sonraki süreçte bizi ablukaya aldılar. Ağır silahlarla, tanklarla, toplarla evlerimize saldırdılar. Evde duramadık, dışarıya çıktık. Dışarı çıktığımızda, tenekelerle, davullarla ses çıkarıp eylem yaptık. Sokakta çocuklar da vardı, Cemile de onların arasındaydı. Cemile koşarak eve geldi, ‘Anne kurşun teyzemlerin evine isabet etti’ dedi. ‘Bir şey olmaz’ dedim. Arkamı döndüm o sırada evlerimizi taradılar. Tekrar döndüğümde Cemile’nin yerde olduğunu gördüm. Hemen yanına koştum, Cemile gözlerime baktı ‘oy anne’ dedi ve orada can verdi.

ELİNE KINA SÜRDÜM DONDURUCUYA KOYDUM

Emine Çağırgı, Cemile’nin vurulmasından sonra yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor; “Hayatını kaybettikten sonra hastaneyi aradık. Sağlık çalışanları can güvenlikleri olmadığını, gelemeyeceklerini söylediler. Zaten ambulansların çoğu polislerin elindeydi. Hastanede 1 tane doktor vardı onu da polisler baskı yaparak ilçeden kaçırdılar. Cemile’yi o gece koynumda yatırdım. Sabah kalktığımda ellerine kına sürdüm. Sonra kızımın bedeni kokmasın diye dondurucuda muhafaza ettim. Kızımın cansız bedeni 24 saat koynumda kaldı, 24 saat da dondurucuda kaldı. Sonra bir şekilde ambulans geldi, tabut olmadığı için tahtaları birleştirip Cemile’yi üzerine koyduk. Polis, bizim cenazeyle gitmemize izin vermedi. Vekiller araya girdi ama dinlemediler. ‘Şırnak’a götüreceğiz’ dediler ve nereye götürdüler bilmiyorum. Yasağın kalktığı gün cenazeyi teslim alıp mezarlığa defnettik.”

ASKERDEKİ OĞLUM ARADI, 'İYİYİZ' DEDİM

Anne Çağırga, oğlunun askerde olduğunu söylüyor. Polisin ya da bir askerin silahından çıkan kurşunla can veren Cemile’nin ağabeyi asker. “Biz ne polisin, ne de askerin ölmesini istiyoruz” diyen Emine Çağırga, barış istediklerini belirterek, “Parası olanlar çocuğunu askere göndermiyor. Cemile’nin ağabeyi askerde. Bizi aradı, nasıl olduğumuzu sordu; İyiyiz dedik, Cemile’nin öldüğünü söyleyemedik” dedi.

ARTIK YETER, BARIŞ İSTİYORUZ

1992’de ablukaya alınan Cizre’de polisin ağır silahlarla saldırması sonucu 10 yaşındaki kızı Fatma dahil ailesinden 7 kişiyi kaybeden Emine Çağırga, “Bu nasıl kader’ diye soruyor. “9 çocuğum vardı ikisini katlettiler. 1992’de aynı evimize yine saldırdılar. O saldırıda kızım Fatma ile beraber kayınbabam, kayınvalidem, Cemile’nin iki halası, amcası ve kuzeni katledildi. Benim de hâlâ tek kulağım duymuyor, ayaklarım sakat, kafam ameliyatlı. Artık yeter barış istiyoruz” diyor.

SU İÇEMEYELİM DİYE SU DEPOLARINI VURDULAR

Taziye evinden sonraki durağımız polis saldırılarında en çok hasar gören Nur Mahallesi. Evinde kırılmadık camı, yıkkılmamış duvarı kalmayan Hatice Göçer karşılıyor bizi ve 9 günlük katliam günlerinde yaşananları anlatıyor; “Yasağın ilan edilmesiyle birlikte tanklarla, ağır silahlarla saldırdılar. Çocuklarımız korkudan bize sarılarak ağlıyordu. Biz de ölümü bekliyorduk. Evimize ateş ederlerken bir odadan diğerine kaçıp kendimizi yere atıp sadece dua ediyorduk, başka çaremiz yoktu. 9 gün boyunca bizi eve tıktılar. Ne elektrik, ne su, ne de yiyecek bir şeyimiz vardı. Damdaki depolarda suyumuz vardı. Su içemeyelim diye silahlarla depoları parçaladılar. Klimaları bile parçaladılar. Barış istemekten başka onlara hiçbir şey yapmıyoruz, neden bize böyle yapıyorlar? Kötülük değil sadece barış istiyoruz.”

BİZ KARDEŞLİK DEDİKÇE DÜŞMANCA DAVRANIYORLAR

70 yaşındaki Halime Sürmez, ‘Tek isteğimiz bize yardım etmeniz’ diyerek kolumuzdan tutup zarar gören evini gösteriyor. 8 gün 8 gece mahalleyi çevirip abluka altına aldılar deyip devam ediyor: “Evlere ne yaptıklarını görüyorsunuz. 3 gün 3 gece içecek suyumuz bile yoktu. Bunu biz Allah’a havale ettik. Biz bu topraklarda barış istiyoruz. Asker, gerilla, polis ölmesin, sadece barış gelsin istiyoruz. Ama biz ne kadar kardeşlik dersek onlar bize düşmanca yaklaşıyor. Kendi topraklarımızı bırakıp nereye gideriz? Bu devletten değil başka devletlerden yardım istiyoruz.”