Başbakan Ahmet Davutoğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk Antep’te ortak basın açıklaması düzenledi.

Açılış konuşmasını yapan Davutoğlu, "Birinci hedefimiz Aylan bebeklerin cansız bedenlerinin sahile vurmamasıydı" dedi. Ardından açıklama yapan Tusk, "Vize konusunda çalışmaları hızlandırdık; kimse Türkiye’ye göçmenler konusunda ders veremez" diye konuştu. Açıklamanın ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Davutoğlu, "Geri kabul anlaşması ancak vize muafiyeti çerçevesinde uygulanır" ifadesini kullandı. Merkel ise, "Basın özgürlüğü bizim için kaçınılmazdır; yüzde yüz hemfikir olmamız mümkün değil" dedi.

Başbakan Davutoğlu’nun açıklamalarından T24’ün aktardığı satırbaşları şöyle:

“EXPO 2016’yı açmıştık. Birlikte bugün değerli mevkidaşlarımla, dostlarımla kampımızı ziyaret ettiğimizde çocukların nasıl bu insani trajediden etkilendiği bir kez daha gördük. Çocuklar dünyanın en masum varlıkları. En fazla etkilenen de onlar. Türkiye’de şu anda on binlerce Suriyeli çocuk var. İnsani bir perspektifle ele alma sorumluluğu hepimizde. Biz Türkiye ve AB olarak birlikte bu konuyu ele alma çabası içindeyiz ve çok önemli bir yol aldık.

"Bu mesele ne AB’nin ne de Türkiye’nin tek başına üstlenmesi gereken bir meseledir. Bu mesele uluslararası bir meseledir. Bugün Türkiye 3 milyon mülteciyi ağırlayarak en fazla mülteci ağırlayan nüfusa sahip.

"Bir kez daha Kilis’te hayatını kaybeden şehitlerimize rahmet diliyorum. Teröre karşı tavrımızı değiştirmeyeceğiz. Türkiye’nin güvenliği sağlanana kadar çabalarımız sürecek. Bugün birlikte bir araya gelerek önce Nizip’e gittik, daha sonra AB projelerinin önemli göstergesi olarak UNICEF’le çocuk merkezini açtık. Yaptığımız çalışmaları gözden geçirdik, en doğru katkıyı nasıl sağlayabiliriz, ele aldık. Merkel 4 kez misafirimiz oldu, Dusk 3 kez, Timmermans her hafta ziyaret yaptı neredeyse.

"Bütün çalışmalarımızı gözden geçirdiğimizde çok önemli yol aldığımızı söyleyebiliriz

"Birinci hedefimiz Aylan bebeklerin cansız bedenlerinin sahile vurmamasıydı. İkinci hedefimiz illegal göçün legal mülteci hareketine dönüştürmekti. Önemli mesafeler aldık. Türkiye, mülteciler konusunda sınanacak bir ülke değildir. Tek başına her şeyi üstlenmiştir ve yapmıştır. Bazı kimle nasıl çalışmalar yaptığı belli olmayan raporlar yayınlanıyor, geri gönderildiğine dair, Türkiye’den tek bir Suriyeli Suriye’ye geri gönderilmemiştir.

"Türkiye verdiği her sözü yerine getirmiştir. Vize uygulamalarını düzenlemiştir, çalışma izni çıkarmıştır. Türkiye’nin üstlendiği sorumlulukları yapılmıştır. AB’nin de gerekli adımları atacağına dair güvenimi belirtmek isterim. Diğer taraftan Türkiye-AB ilişkilerini provokatif bir eksene oturmak hedeflerimizden birisi. En önemli husus geri kabul anlaşmasının devreye girmesiyle birlikte vize muafiyetinin de haziran ayında devreye girmesidir. Bu bizim Türkiye halkına taahhüdüdür. Mayıs ayı sonrası gerekli adımların atılmasını bekliyoruz. Haziran ayında 33’üncü faslın açılması konusu hızlandı.

"Merkel, gösterdiği liderlikle mülteciler sorununa insani bir durum sergiledi. Çok eleştirildi bizim gibi. İnsani tutum alanlar muhalefet tarafından eleştirilse bile tarihin altın sayfalarına yazılırlar. Bize de Suriyelileri geri göndermemiz gereken liderler çıktı. Suriyeliler üzerinden siyasi polemik yapanlar çıktı.

"Bugün burada bir kez daha bütün dünya ve biz Türkiye AB ile çalışma yaptığında beraber çözüm bulmada çalışırlar."

TUSK: VİZE KONUSUNDA ÇALIŞMALARI HIZLANDIRDIK

AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ise şunları söyledi:

"Bugünkü ziyaretimiz anlaşmamızın uygulanmasını izlenme ziyaretiydi. Artık sonuçlarını yavaş yavaş görüyoruz. Mart ayından bu zamana kadar gerçekten Ege’de yasadışı göçün azaldığını gördük. 

"Konuları ele aldık, vize serbestliği konusunda çalışmaları hızlandırdık.

"Bugün Türkiye sadece siyasi açıdan yaptığım bir söz değil, gerçekten şahsi kanaatim, Türkiye tüm dünyada göçmenleri nasıl barındırmamız gerektiğine dair dünyaya örnek olacak ülkedir. Türkiye’ye kimsenin ders verme hakkı yoktur."

'SURİYELİ SIĞINMACILAR BAKIMINDAN NE GİBİ SIKINTILAR OLDUĞUNU ELE ALMA FIRSATIMIZ OLDU'

Son olarak açıklamalarda bulunan Merkel’in açıklamalarından satırbaşları şöyle:

"Bugün gerçekten Türkiye-AB arasındaki anlaşmayı da dikkate alarak bu konuda Türkiye’nin neler yaptığını görme fırsatımız oldu. 3 milyon Suriyelinin barınması değil, fırsat verildiğini de gördük. Tam da 23 Nisan’da gelmiş olmamız tabii ki kampta da baktığımız zaman çocukların eğitim gördüğü imkânların olduğunu gördük. İleriye dönük de çalışabilecekleri ortamın hazırlanmasını da gördük. Sığınmacıların kamplarda yaşadığını biliyoruz. AB’nin projeleri var dışarıda yaşayanlar konusunda. Suriyeli sığınmacılar bakımından ne gibi sıkıntılar olduğunu ele alma fırsatımız oldu.

"Türkiye’deki mültecilerin toplum olarak kucaklandığını konuştuk. 3 milyon mülteciyle birlikte en büyük ülke konumunda Türkiye. AB’nin de sorumluluğun üstlenmesi gerekiyor. Farklı konuları ele aldık. Bunun önlenmesi için adımların üzerinde durduk. Almanya açısından bizler yükümlülüklerimizi yerimize getireceğiz. Benim açımdan neler olmuştur, neler başarılmış bunu görmek önemliydi. Bu konuda dostane bir şekilde kabul eden ve eşlik edenlere teşekkür ediyorum."

"GERİ KABUL ANLAŞMASI ANCAK VİZE MUAFİYETİYLE SAĞLANIR"

Açıklamaların ardından soruları cevaplayan heyetten Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle:

"Türkiye’nin AB’nin de ortak olarak inandığı en önemli değer ahde vefadır. Söz verilen hususların yerine getirilmesidir. Ahde vefa AB’nin temelini teşkil eder. 29 Kasım’da birlikte ele aldığımız bir hedefler manzumesi var. Daha sonraki zirvelerde ve 18 Mart’ta gözden geçirdik. Bu paket mültecilere yardımı ve AB ilişkileriyle ilgiliydi. Geri kabul anlaşması ancak vize muafiyetiyle sağlanır.

"Biz üzerimize düşeni yapacağız, AB’nin da üzerine düşeni yaparak hukuki süreci tamamlamasını bekliyoruz. Öyle bir durumda geri kabul anlaşması da devreye girmeyecektir.

"Birkaç kaleme ağırlık verdik. MEB ile beraber eğitime destek gibi. Bu konuda AB tarafına bizim ilettiğimiz projeler var. Çok sayıda mülteci ağırlayan şehirlerde alt yapı problemi var, onların çözülmesi için ilettiğimiz projeler var. Kampların işletilmesi bağlamında harcamalarla ilgili projeler var. Bütün bu projeler birbirini destekleyen projeler. Bundan sonra da bu çalışmaları yürüteceğiz.

"BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İNSAN ONURUYLA DAİM OLABİLİR"

"Türkiye dört büyük seçim yaşadı, kimse herhangi bir propaganda olduğunu iddia edemez. Birçok yayın organı benim partime yönelik yoğun eleştiride bulundu. Bu eleştirilere baskıyla karşılık vermeyi düşünmedik, düşünmeyiz. Demokrasi basın özgürlüğüyle yükselen bir değerdir. Bazı uygulamalar varsa bunu da dostça paylaşacağız. Son olarak bir gazetecinin Türkiye’ye alınmaması konusunda görüştüm. Arkadaşın gazetecilikle alakalı bir müracaatı olmadığı fark edildi. Gazeteci olarak müracaat ettiğinde diğer gazeteciler gibi özgürlükçü bir şekilde değerlendirildiğinde olumlu bir yaklaşım sergileyeceğiz. Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda spekülasyonlarda bulunmasını uygun bulmuyorum. Her şeyi konuşuyoruz. Ben de değerli dostlarıma, Avrupa’da son dönemde artan ırkçı yaklaşımları aktarıyorum. Cumhurbaşkanımıza yönelik yapılan hakareti beraber ele aldık. Basın özgürlüğü insan onuruyla daim olabilir. Aynı konu başka bir ülkenin cumhurbaşkanı, başbakan için zikredilseydi kabul edilebilir miydi? Biz insan onuruyla basın özgürlüğünü Avrupa değeri olarak ele almak durumundayız.

"Ben de geçmişte köşe yazarı olarak bulundum, en önemli özgürlük fikir ve basın özgürlüğüdür. Türkiye’nin böyle bir şeyde problem yaşamasını arzu etmeyiz. Bunları da dostça aramızda paylaşırız. Bu konuda sergilenen açık tutum konusunda Avrupalı muhataplarıma teşekkür etmişimdir."

MERKEL: BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ BİZİM İÇİN KAÇINILMAZDIR

Soruları cevaplayan Merkel ise basın özgürlüğüne ilişkin şöyle dedi:

“Vize konusu haziran sonu itibariyle ele aldık. Türkiye’nin şartları yerine getirmesi gerekiyor. Bu konunun bazı yönlerini ele aldık. Komisyon 4 Mayıs’ta bir rapor sunacak. Bu konudaki anlaşmaya uyacağız. Çok yakın çalışıyorlar bakanlıklarımız. Endişe varsa ele almamız gerekiyor. Bir taraftan güvenliği sağlamak istiyoruz. Vize serbestliği de sağlamak istiyoruz. Mutabık kaldığımız ekim ayında sonlanması ön görüldü. Ekim yerine hazirana çekildi. Aslında uzun süreden ajandamızda bu.

"Basın özgürlüğü gelişmeleriyle ilgili olarak endişeler dile getiriliyor. Belli bir bağımlığa girdiğimiz söyleniyor. Bu konuda cesaret edemediğimiz söyleniyor. Bu konu hakkında konuşuyoruz. AB anlaşması karşılıklıdır. Türkiye açısından baktığımız zaman da olumlu gelişmeler görülmekte.

Basın özgürlüğüyle ilgili sorun varsa, bir muhabir sorunu vardı, onu konuştuk. Çok açık ve samimi bir şekilde ele alıyoruz. Burada hemen yüzde 100 hem fikir olmamız mümkün değil, diğer ülkelerle de aynı olmayabiliyor görüşmelerimiz. Daha fazla ilerleme kaydetmemizi sağladı. Konuşmasaydık bu kadar ilerlemeyecektir. Basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü bizim için kaçınılmazdır. AB zirvesinde de konuştuk.

"SİLAHLARIN SUSTUĞU BİR BÖLGE OLARAK, İNSANLARIN GÜVENDE OLDUĞU BİR ALAN OLUŞTURULMASI LAZIM"

"Biz, her şeyi yapıyoruz. Suriye ile ilgili sürecin iyi bir yere gitmesi için. Çok fazla uzakta değiller ülkelerine. Bu da tabii siyasi süreci daha da cesaretlendiriyor. Burada aslında silahların bırakılması ve en azından geçici olarak durması konusunun olmadığını görüyoruz. IŞİD tarafından Kilis’e saldırı olduğunu görüyoruz. Mağduriyete uğrayan insanların acılarını paylaşıyoruz. Bir an evvel ilerlememiz gerekiyor. Bu şekilde devam edemez diye düşünüyorum. Koalisyonun da Suriye ile ilgili değişikliklerin çıkması gerektiğini gösteriyor. Rusya-ABD arasında tabii bir çalışma var. Çok sayıda aktör var. Biz elimizden gelen her şeyi yapacağız. Her zaman ifade ettim. Silahların sustuğu bir bölge olarak, insanların güvende olduğu bir alan oluşturulması lazım."
 
TUSK: UMARIM TÜRKİYE İLE GELECEKTE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ANA KONULARIMIZDAN OLMAZ

"Davutoğlu’nun da söylediği gibi aslında bizim toplantılardaki daimi konulardan birisi basın özgürlüğüdür. Tabii ki çok spesifik durumlar üzerinde yorumda bulunmayacağım. Şahsi düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. 30 yıl kadar önce ben komünist hükümete karşı rejimi eleştirdiğim için hapse düştüm. Bildiğim kadarıyla Erdoğan da bundan 15 yıl sonra benzer bir deneyim yaşamış. Cezaevine konulmuş, yani bu konudaki düşüncelerimiz siyasi olarak, politikacı olarak ben kalın dilli olmayı öğrendim ve kabul ettim. Özel bir şekilde bunun ele alınması değil tam da tersini düşünüyorum. Hepimiz için iyi bir desr bu Türkiye’de, başka ülkelerde coğrafi olarak değişecek bir şey değil bu. Eleştiri ile hakaret arasındaki fark gerçekten göreli olabiliyor. Zaman zaman politikacılar farklı karar verebiliyorlar. Avrupa’da, Türkiye’de Rusya’da bu böyle. Umarım ki gelecekte ifade özgürlüğü ana konularımızdan biri olmaz."