Gazeteci Amed Dicle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Barack Obama’nın görüşmesine ilişkin, “Obama-Erdoğan görüşmesinden önce Washington, Ankara ve Rojava’da ABD’liler bazı görüşmelerde bulundular.

"Kürtler, Demokratik Suriye Güçleri yetkilileri ve Türk hükümeti ile yapılan bazı görüşmeler sonucunda plan son halini almış durumda. Ve Washington’da bu plan Erdoğan’a tebliğ edildi. Çünkü Amerika artık Türkiye ile bu konuyu pazarlık konusu etmiyor, tebliğ ediyor. Eğer Türk tarafı Minbiç’i kurtarma planını kabul etmemiş olsaydı, Obama, Erdoğan ile görüşmeyecekti. Son dakikaya kadar bekletilmesi de bundandır” ifadesini kullandı.

Amed Dicle’nin ANF’de, “Obama-Erdoğan görüşmesi ve Minbiç-Cerablus hattı” başlığı ile yayınlanan yazısı şu şekilde:

Rojava ve Kuzey Suriye’de, IŞİD işgalinde olan bölgelerde önümüzdeki aylarda sıcak gelişmelerin yaşanacağı artık bir sır değil. Minbiç, Bab, Azaz, Mare ve Cerablus hattındaki gelişmeler, Suriye’deki durumun kaderini de önemli oranda belirleyecek. IŞİD, bu bölgeden Türkiye sınırını kullanarak dünyaya açılıyor ve herkes için tehlike saçmaya devam ediyor. Bu kapının artık kapatılması gerek.

IŞİD’in buradan temizlenmesi ve dünya ile ilişkilerinin kesilmesine şimdiye kadar Türkiye taş koyuyordu. Türkiye’nin bu olumsuz politikası halen devam ediyor. Amerikalılar uzun bir zamandır hazırladıkları plana Türkiye’yi dahil etmek için uğraştılar. Rojava ve Suriyeli demokratik güçlerin operasyon hazırlıkları da ABD’nin bizzat devreye girmesiyle bir yerden sonra durmuştu.

Son bir hafta içinde yaşanan gelişmeler artık yeni bir sürecin başladığını işaret ediyor. Obama-Erdoğan görüşmesinde sadece ‘Suriye dosyasının’ konuşulduğu taraflarca açıklandı. Bu görüşmeden iki gün sonra, Minbiç Askeri Meclisi ilan edildi. Bu meclisin ilanını olası bir operasyonun hazırlığı gibi algılamak yanlış olmaz.

Rojava ve Suriyeli güçler, bölgeyi IŞİD’ten temizlemek istiyorlar. ABD öncülüğündeki koalisyon da bunu istiyor. Türkiye ise artık IŞİD ile devam edemeyeceğini görüyor. Ankara yönetimi, IŞİD’in defterinin kapatılacağını fark etmiş durumda ama yapacağı pek bir şey de kalmamış. Dibe vuran siyasetini sembolik şeylerle kurtarmak istiyor. Bu durumda Azez-Cerablus hattında oyalanmak dışında yapacağı bir şey kalmadı. Bu sebeple olacak ki, Amerika’nın planına evet demek durumunda kaldılar.

Obama-Erdoğan görüşmesinden önce Washington, Ankara ve Rojava’da ABD’liler bazı görüşmelerde bulundular. Kürtler, Demokratik Suriye Güçleri yetkilileri ve Türk hükümeti ile yapılan bazı görüşmeler sonucunda plan son halini almış durumda. Ve Washington’da bu plan Erdoğan’a tebliğ edildi.

Çünkü Amerika artık Türkiye ile bu konuyu pazarlık konusu etmiyor, tebliğ ediyor. Eğer Türk tarafı Minbiç’i kurtarma planını kabul etmemiş olsaydı, Obama, Erdoğan ile görüşmeyecekti. Son dakikaya kadar bekletilmesi de bundandır. Bazı ABD’li kaynaklara göre, Erdoğan ve hükümetinden ziyade ordu ile bir anlaşma yapıldı ve Erdoğan buna dahil olmak durumunda kaldı.

Türkiye, ABD tarafından tebliğ edilen politikaya uymak durumunda kaldı ama diğer yandan da eski planını yeni bir formatla devam etmek istiyor. Türk hükümeti, artık IŞİD’i koruyamaz duruma gelmiş, Mınbiç ve Cerablus’a yönelik operasyonu durduramıyor. ABD’liler, Rojavalı ve Suriyeli demokratik güçlere Türkiye’nin bu politikasından kaynaklı olarak şimdiye kadar ‘sabır’ telkin etti. Fakat son Brüksel saldırıları ile bu dönem kapandı.

ABD’lilerin Türkiye’ye tebliğ ettiği konsepte sadece Azaz-Cerablus hattı için kısmen inisiyatif var. Başka bir şey yok. Türk hükümeti, buraya kendine bağlı bazı güçleri yerleştirmek istiyor. Aslında bir nevi IŞİD’lilerin gömleğini değiştirmek istiyor. Erdoğan, ‘1800 kişi var, 600 isim daha veririz’ diyerek bu alanı 3 bin kişi ile kontrole almayı hesaplıyor.

Fiziki olarak mümkün değil. Eğittikleri bu kadar kişi de yok. Ama bu bölge IŞİD denetiminde olmazsa o zaman Demokratik Suriye Güçleri ve YPG denetimine girecek. Fakat bunu da kırmızıçizgi olarak öne sürdüler. Bu durumda, Türk hükümeti ABD’lilere, ‘tamam IŞİD’i buradan çıkaralım. Fakat YPG girmesin, biz hal ederiz’ diyorlar. Amerikalılar bir süreye kadar bu öneriye ‘Okay’ demiş olabilir.

Türkiye’nin bu planının tutması da mümkün değildir. Herkes bunun farkında. ‘Ilımlı muhalif dedikleri’ Sultan Murat Tugayı (Sultan Tayyip Tugayı da denilebilir) zihin olarak IŞİD ile aynı. Kapasite olarak böylesi bir bölgeyi kontrole alması zor. Alırsa bile sadece bir IŞİD gitmiş birkaç IŞİD gelmiş olacak. Fakat Türkiye’nin tek hesabı Kürtleri sınırlandırmak olduğu için, böylesi lüzumsuz ve riskli hamlelerde bulunuyor. Başkada çaresi yok.

Türk hükümetinin sahadaki durumu okuyamadığı, Azaz-Cerablus hattına atfettiği önemden de görülüyor. Zira, IŞİD’i bu coğrafyadan temizlenmenin esas yolu Minbiç-Bab bölgesinden geçiyor. Minbiç bölgesi alınırsa Cerablus ve Azaz’ın önemi kalmaz, IŞİD orada boğulur.

Bu durumda; önümüzde gelişmelerin ana merkezi Minbiç olacaktır. Yeni kurulan Minbiç Askeri Meclisi, uluslararası koalisyonun desteğiyle buraya bir operasyona yapacaktır. Bölgenin önemine bakıldığında önümüze nasıl bir tablonun çıkacağı daha rahat anlaşılır.

Şöyle:

Minbiç, çevresindeki 300 köy ve 4 ilçesiyle geniş bir alanı kapsamaktadır. IŞİD burası üzeri Türkiye sınırına ve dünyaya açılmaktadır. Burası Cerablus ve Azaz gibi küçük değil büyük bir şehirdir. Neredeyse yarım milyon nüfusluk bir alandan bahsediyoruz.

Minbiç bölgesi, diğer Suriye ve Rojava’daki diğer bölgelere bakılarak değerlendirilemez. Sosyolojik yapısı çok farklıdır. Bölgenin siyasal eğilimi aşiret önderlerinin tutumuna göre şekilleniyor. Bölgedeki 6 büyük aşiretin temsilcileri her zaman Şam yönetiminde yer almışlardır.

Müslüman kardeşler örgütü burada hiçbir zaman örgütlenemedi. Halk IŞİD’i hiçbir zaman benimsemedi. IŞİD işgaline sokakta isyan eden ilk ve tek şehirdir. Bu sebeple IŞİD korku salmak için 1700 insanı katletti ve bunu kameralara çekti.

Minbiç merkezde binlerce Kürt yaşıyordu. Bunlar daha çok Kobanê’den giden Kürtlerdi. Fakat IŞİD işgalinden sonra geri döndüler. Bir kısmı orada kalmış olabilir. Bu bölgedeki 128 Kürt köyü daha çok Cerablus, Azaz tarafındaki sınır bölgelerinde kalıyor.

Dikkat edilirse, IŞİD’e mahkumiyeti kabul etmeyen aşiretlerin önde gelen liderleri Türkiye’ye sığınmadı. Bir kısmı Şam’a, bir kısmı ise Rojava’ya geldiler. Türkiye çok istemesine rağmen bu alanda örgütlenemedi. Minbiç bölgesinin önemli aşiretlerinden temsilciler, Rimelan’da ilan edilen Suriye Demokratik Halk Meclisi’nde yer alıyorlar.

Geçen hafta ilan edilen Minbiç Askeri Meclisi ise bölge halkını temsil ediyor. Meclis, YPG öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri’nin kurtardığı Tışrin barajında ilan edildi. Mecliste yer alan askeri yapılar Demokratik Suriye Güçleri’nin bünyesinde yer alan yerel yapılardır.

Türkiye, aşiretlere dayalı bu sosyal yapıyı fark ettiği için ‘Aşiretler YPG’den ayrılsın’ dayatmasında bulundu. Ama zaten YPG’nin Minbiç’i kontrole almak gibi bir amacı yok. YPG, bölgeyi IŞİD’den temizlemek istiyor. Bu olduktan sonra orayı, tıpkı diğer bölgelerdeki gibi, yerel halk yönetecek.

Zaten Rojava ve Suriyeli demokratik güçlerin oluşturduğu çatı örgütü olan Suriye Demokratik Halk Meclisi’nde temsilcileri bulunuyor. Askeri olarak da Minbiç Askeri Meclisi yetkili olacak. Söyledikleri gibi burası Rojava’ya bağlı bir bölge değil, Rojava ile dost özerk bir bölge olacaktır. Dolaysıyla; Türkiye’nin Kürtleri ve Arapları karşı karşıya getirmek planı tutmadı, tutmayacaktır.

Minbiç savaşı kolay olmayacaktır. Zira bu IŞİD için kader savaşı olacaktır. Yanı sıra, büyük bir şehir olması itibariyle bir süre sokak çatışmaları sürebilir. Belirli bir noktadan sonra hava saldırıları etkili olmayabilir. Ama nihayetinde burası alınacaktır. Ve alındıktan sonra IŞİD Rakka’ya kıstırılacak, orada daha rahat bir şekilde bastırılacaktır.

Bazı ABD’li kaynaklar ise, ‘Minbiç alınsın, sonrasında yeni bir durum değerlendirmesi gerek’ diyorlar. Bu tespit çok büyük bir risk barındırır.

Minbiç alındıktan sonra peşinden hemen Güneybatı’daki Bab ile batısındaki Mare alınmazsa IŞİD için değişen fazla bir şey olmayacaktır. Eğer önce Minbiç ve akabinde Bab-Mare hattı alınırsa o zaman IŞİD’in Türkiye sınırına gelen yolu tümden kapanmış olacaktır.

Ve böylece, Kobanê’den “Êfrîn’e kadar güvenli bir hat oluşmuş olacaktır. Türk hükümeti, Kürt fobisinden dolayı buna karşı çıkıyor. Fakat bu bir Kürt koridorundan ziyade bir güvenlik koridoru olacak ve Kuzey Suriye ile Rojava topraklarında yaşayan tüm halkları IŞİD belasından kurtaracaktır. Bu durum siyasi dengeleri de belirleyecektir.