CHP’den milletvekili aday adayı olan eski Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız’ın daha önce yayınlanan bir röportajını aşağıda ilginize sunuyoruz.

Demokratik Alevi Hareketi oluşturmak, Alevilerin haklarını savunmak, mevki değil eşit yurttaşlık hakkı mücadelesi vermek, Alevilerin şeriat korkusuyla kışkırtılarak düzen bekçiliği rolüne figüran yapılmasına alet olmamak için “yol”a çıkan Alevilerin bizzat önderleri “yol”dan dönüp Örsan Öymenlerin, kendilerine suikast yapmak için haklarında krokiler hazırlayan Ergenekoncular için “Ergenekon nerede üye olacağım” diyen Kılıçdaroğlu’nun  CHP’sinde vekillik kapma yarışına girdi. Başını da Ali Balkız çekti. Kılıçdaroğlu operasyonuyla Alevileri tekrar CHP’ye yedekleme, statükocu güçlerin oylarını CHP’de toparlayıp eski düzene nefes aldırma planına vekillik uğruna alet oldular. Kendilerine yeni “yol”larında başarılar dilerken, eski sözlerini de hatırlatalım istedik:


Ali Balkız / Aleviler ne istediklerini biliyor
 

AKP Hükümeti, 'Alevi açılımı' kapsamında Alevi Çalıştayı toplandı. Sonuç ne? Bundan sonra ne olacak? Ergenekon'da Alevi temsilcilerini suikast planları yapıldığı ortaya çıktı. Neden hedef alındılar? Laiklik hassasiyetinden hareketle, darbeci söylemin kitle dayanağı yapılmaya çalışılan Alevi toplumu Cumhuriyet mitinglerine yaygın olarak katılım sağlamıştı. Aleviler laiklik tartışmalarını nasıl algılıyor? Aleviler, bu seçimde de CHP'yi destekledi. Bunun ideolojik, psikolojik arka planını ne oluşturuyor? CHP, Alevilerin talepleri için bugüne kadar ne yaptı?

Alevi hareketi içerisinde farklı eğilimler var. Cem Vakfı-İzzettin Doğan'ın temsil ettiği çizgi var. Ehl-i Beyt Vakfı vb. Son dönemde hükümet yanlısı Alevi örgütleri türemeye başladı. Keza sizin başkanı olduğunuz Alevi Bektaşi Federasyonu, Pir Sultan Abdal dernekleri gibi demokratik örgütler var. Alevi toplumu siyasal ve toplumsal/ sınıfsal olarak bir bütün müdür? Ne tür farkılıkları bulunuyor, farklılıkları belirleyen olgular nelerdir, bunlar Alevi hareketine nasıl yansıyor? Bu ve benzeri daha pek çok soru...

Biz sorduk, Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız yanıtladı.

Aleviler ne istediklerini biliyor

AKP Hükümeti, 'Alevi açılımı' kapsamında Alevi Çalıştayı toplandı. Sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonra ne yapılacak?

Çalıştayda bir sonuç çıktığı yok henüz. Ne çıkacağını göreceğiz ilerleyen aylarda, belki yıllarda. Ama şu sonuçları elde ettik diyebiliriz;

Yıllardır çeşitli vesilelerle her fırsatta miting alanlarında, basın toplantılarında, konferans salonlarında, bildirilerimizde, çeşitli ziyaretlerimizde dile getirdiğimiz 'hükümetin bizi muhatap almaması' şikayetlerimiz kısmen giderilmiş oldu. Bu başlangıç itibariyle iyi bir şey. Basın üzerinden konuşmak yerine doğrudan yüz yüze görüşmek bizim de arzu ettiğimiz bir şeydi. Bunu bir başlangıç olarak kabul etmek lazım.

Diğer bir şey, Alevi örgütlerinin yıllardan beri dillendirdikleri kimi farklı talepler ve çözüm önerileri konusunda hemfikir olduk, hem de hükümet bunu anlamış ve görmüş oldu. Yedi sekiz ana talepten ilk beşi üzerinde Alevi örgütleri fikir birliğine vardılar. Bunlar şunlar: Zorunlu din dersleri kaldırılsın. İçeriğinin nasıl doldurulacağı tartışma konusu olmakla birlikte cemevleri yasal statüye kavuşturulsun. Alevi köylerine cami yapılma politikalarından vazgeçilsin. Madımak müze olsun. Ve başta Hacı Bektaş Dergahı olmak üzere el konulmuş olan bizce kutsal birçok dergahlarımız bize iade edilsin. Artık hükümet, önceki hükümetler gibi 'bu Aleviler de ne istediğini bilmiyorlar ki', 'siz gidin önce kendi aranızda anlaşın, ondan sonra bize gelin' diyemez.

İki konuda anlaşamadık. Alevi örgütleri iki konuda kendi aralarında anlaşamadılar. Anlaşmaları da olası değil. Gelecek günlerde, aylarda belki bu tartışmalar sürecektir. Ama bizim 'Diyanet İşleri lağvedilsin' talebimiz, laiklik duygularımız nedeniyledir. Laik bir ülkede böyle bir kurumun olamayacağına inanıyoruz. Kimi görüş sahipleri de, Cem Vakfı başta olmak üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı yerinde kalsın, ıslah edilsin, yeniden yapılandırılsın, Aleviler de burada ona göre yerler bul diyor. Anlaşamadığımız diğer bir konu ise, bizim yine laiklik bakış açıçısıyla karşı çıktığımız dedelere maaş konusu.

Çalıştaya 36 Alevi örgütünün temsilcilerinin katıldığı belirtiliyor. Kimlerin katılacağı kim tarafından ve neye göre belirlendi. Katılım, Alevi toplumunun bütününü temsil etme özelliği taşıyor mu?

Bunu, Çalıştay öncesi bir yazıyla sorduk. İtirazımızı ilettik. Dedik ki, bu toplantıya kimleri çağırdınız? Hangi ölçülere göre çağırdınız? Ve çalışma usulu ne olacak çalıştayın? Bize muğlak yanıtlar verdiler. Kimlerin çağrılmış olduğunu 3 Haziran günü, o da salona girdiğimizde anladık ve doğrusu biraz şaşırdık. Hükümet yanlısı, devlet yanlısı, dinci gerici -Alevilerin dincisi gericisi olmaz mı!- kesimlerin de çağrıldığını gördük. Bunu eleştiri konusu yaptık. Bize verilen yanıt şu idi: Alevi örgütlerini büyüklük-küçüklük, kapasite veya iş yapma kapasitelerine bakmaksızın eğilimlere göre çağırdık.

Sonuçta yıllardır bizim demokratik eylemlerimize küfür ve hakaret eden kesimlerle de ne yazık ki aynı salonda bulunma talihsizliğini yaşadık. 9 Kasım mitingimize gölge düşürmek isteyen, 'provokasyon kokuyor', 'provokatörler bunlar', 'Gazi ve Sıvas'ı yaratanlar şimdi sıhhiye meydanında olacaklar' gibi demeçler verenler bunlar. Bunların Alevilikle alakası yoktur. İtirazlarımızı sürdürdük, ama toplantının da devamı için bunun bozulmaması için çok mesele yapmadık.

Eksiklikler vardı. Örneğin Avrupa örgütümüz, konfederasyonumuz davet edilmemişti. Bunu bir gün önce yaptığımız basın toplantısında ve çalıştay sırasında dile getirdik. Ya da Hacıbektaş Belediye Başkanı'nı çağırmışlardı, ama 1963'den beri orada faaliyet yürüten Hacıbektaşı Veli Kültür Derneği'nden bir sözcü çağırmamışlardı.

Çalıştay başlamadan önce “Konu mankeni olmayacağız” demiştiniz. Hükümet, Alevi kuruluşlarını 'konu mankeni 'olmaya mı zorluyor?

Henüz bilemiyoruz. Hükümet geldi, bizimle konuştu, notlarını aldı. Top şimdi onlarda. Bakalım onlar ne adımlar atacaklar. Doğrusu şimdiye dek yaptıkları işlere, attıkları adımlara baktığımızda çok fazla umutlu değiliz. Ne yaptılar bu iki yıl içerisinde? Çalıştayda da anlattık, kayıtlara geçirdik. Örneğin Alevi iftarı meselesi. Muharrem ayı Aleviler için yastır, matemdir, Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da katledilmesinin anısına yas tutarlar Aleviler, acıyı paylaşır, onu içselleştirirler. Su içmezler, et yemezler. Ramazan iftiharlarına benzercesine pırıltı avizeler altında şova dönüştürülen iftar yemeğini biz kendimize hakaret kabul ettik.

Diğer mesele, Cem Vakfı'yla ilişki. Cem Vakfı'yla hükümet buluştular, birleştiler ve Alevi-İslam diye bir terminoloji ortaya attılar. Alevi kültüründe, Alevi tarihinde böyle bir şey yok. İzzettin Doğan'ın icat ettiği bir kavramdır bu. Aleviliği Sünniliğe monte etmenin bir aracı bu. Hem hükümet kanadı, hem de Cem Vakfı kanadı buradan hareketle bir alevilik tanımı yapmaya kalkıştılar. Bu tartışmaların biz Alevileri böleceğini biliyoruz. Bu tarz tuzaklara düşmemeye çok özen gösterdik.

Bakan Faruk Çelik, bin yıllık ortak tarih ve birlikte yaşama değerlendirmesi yaptı. Bin yıllık ortak yaşam Alevi toplumunda nasıl algılanıyor?

O bin yıllık tarihin içinde Maraş var, Çorum var, Sivas var. Gazi var. O kadar çok şey var ki, o bin yıllık tarihte. Bin yıllık tarihte bizim anladığımız budur. Asimilasyon politikaları, katliamlar, sürgünler, yok saymalar, yasaklamalar, suçlamalar, mum söndürme hikayeleri...

'Makul' olan Diyanet'in lağvedilmesi

1 Mayıs'ta gündemleşen 'makul' kavramı, Alevi açılımı tartışmalarına da girdi. Hükümet tarafından 'değişik kesimlerin makul talepleri' ifadesi kullanıldı. Makul olan nedir, neyin makul olup olmadığını kim karar verecek? Yoksa hükümet, kendi Alevilerini ve kendi makuliyetini yaratmaya mı çalışıyor? Siz, AKP Hükümetinin Alevi sorununa çözüm getireceğini düşünüyor musunuz?

Çalıştay davet yazısında makul talepler denince, hemen 1 Mayıs 2009'da valinin makul sayıda göstericiyi Taksim'e alabileceği sözü geldi aklımıza ister istemez. Biz, 'makul olan nedir' diye sorduk. Makulu kim temsil ediyor? Biz buna itiraz ettik ve itiraz etmeye devam ediyoruz. Bizce makul olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılması. Ama bir önceki Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu'na göre bu 'uç fikir.' Birkaç gün sonra sözünü geri aldı, ama halen o akıl, zihniyet...

Türkiye laik değil, laik olacak

Laiklik hassasiyetinden hareketle, darbeci söylemin kitle dayanağı yapılamayı çalışılan Cumhuriyet mitinglerine Alevi toplumu yaygın olarak katılım sağlamıştı. Aleviler, laiklik tartışmalarını nasıl algılıyor?

Olabilir, tek tek bireyler katılmış olabilirler. Bu bir bilinç bulanıklığından olmalı. Bizim hiçbir örgütümüz imzasıyla ya da pankartıyla cumhuriyet mitinglerine katılmadı. Mitinglerde 'Türkiye laiktir, laik kalacak' denildi. Biz orada olsaydık, 'Türkiye laik değildir, laik olacak' diye slogan atardık. Cumhuriyet mitingini örgütleyenlerde ulusalcı, kemalist, “Ergenekoncu” yanların dolanların olduğu görülüyor, seziliyor ve biliniyor. Bir taraftan da Ergenekoncuların Alevi örgütü yöneticileri ile ilgili suikast planlarından çıkıyor. Onaylayacağımız bir şey değil. Katıldığımız bir şey de değil.

İmam hatip okulları, İslam yüksek enstitüleri, ilahiyat fakülteleri, ihtiyaçtan çok fazla imam yetiştirilmesi, bunların devletin başka kanallarına aktarılması, transfer edilmesi, diyanet işleri başkanlığının bütçesinin her yıl devasa boyutlara ulaşması, kadro sayısının artması, cami sayısının artması kuran kursları sayısının açık gizli artması, içki yasakları laik kesimini korkutuyor, endişelendiriyor. Onlar da, sistemi sorgulamaksızın evrensel anlamda laiklik nedir sorusunu sormadan bu mevcudu laik sanıp ona sarılıyorlar. Türkiye'nin laik olduğunu var sayıp mevcut durumu, statükoyu koruma amaçlı meydanlara çıkıyorlar; cumhuriyet mitinglerini yapanlar ve katılanlar. Oysa Türkiye'yi laikleştirelim diye uğraşan hep biziz, çabamız bu yönde.

Şimdi adı Ergenekon

Ergenekon davasının ikinci iddianamesinde Alevi toplumunun önderleri olarak size, Kazım Genç'e suikast planları yapıldığı ortaya çıktı. Sizleri niye hedef almış olabilirler?

Biz 12 Martları, 12 Eylülleri, 28 Şubatları yaşadık. Hep böyle olmadı mı? Yani Maraş katliamına ilişkin Ecevit'in çekmecesinde çıkan belgeleri bir araya getirdiğimizde, 12 Eylül öncesi bir darbe ortamının nasıl hazırlandığını yaşayarak gördük biz. Bu gelenekselleşmiş bir metot. Kürdü Türk'e kırdırtacaksın. Alevi'yi Sünni'ye kırdırtacaksın. Sarı sendikaya üye olmuş işçiyle devrimci sendikaya üye olmuş işçileri birbirine kırdırtacaksın. O amfide okuyan öğrenciyle bu amfide okuyan öğrenciyi birbirine kırdırtacaksın. Toplumu harekete geçireceksin onları katlederek, sokaklara bombalar atarak, kin yağdırarak. Bir adı kontrgerilla idi, CIA idi, MİT idi. Bir süre sonra adı Susurluk oldu. Şimdi adı Ergenekon.

Herkes için hak ve demokrasi

Bir tarafta Alevi açılım tartışmaları, diğer taraftan Kürt sorununda çözüm tartışmaları. İki tartışmanın ortak yönleri nelerdir? Alevi toplumu Kürt sorununa nasıl bakıyor?

Alevi toplumu, demokrasi ve laikliği, barışı ve kardeşliği sadece kendisi için istemiyor; bütün ülke halkı için istiyor. Buna hiç kuşku yoktur. 9 Kasım 2008 Ankara mitinginde de bunu dillendirdik. Orada seçim yasasının, partiler yasasının ve anayasanın değişmesini, neoliberal politikalardan vazgeçilmesi istedik; üniversite gençliğinin sorunları, işçi ve işsiz kesimin sorunları, örgütsüzleştirme ve özelleştirme politikaları, bunların hepsine karşı çıktık. Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollardan çözümünü öneren, önemseyen deyimlerde bulunduk. Türkiye demokratikleşecekse bu iki sorunda elbette birbirleriyle bağlantılıdır. Çünkü sistemden kaynaklanıyor.

Kapitalizm Alevileri çözüyor

Alevi toplumu siyasal ve toplumsal/sınıfsal olarak bir bütün müdür? Ne tür farkılıkları bulunuyor, farklılıkları belirleyen olgular neler, bunlar Alevi hareketine nasıl yansıyor?

Bundan 50 yıl kadar önce Aleviler köyde yaşıyorlardı. Feodal koşullarda, içe kapanık, hem inançsal sosyal yaşam, hem de ekonomik yaşam açısından homojendiler. Ama kente gelmekle, okuyup yazmaya başlamakla, iş güç sahibi olmakla sınıfsal farklılıklara uğradılar. Kapitalizm çözüyor. Sosyal anlamda çözüyor, kültürel anlamda çözüyor, ekonomik anlamda çözüyor. Artık Alevilerin zengini de var. Artık alevinin ihracatçısı, ithalatçısı da var. Olacaktır, olmalıdır da. Tabi sınıfsal konumları, sınıfsal çıkarları belirliyor, siyasal mücadelede hangi pozisyonu takınmaları gerektiğini gösteriyor. Hayat bunu gösteriyor. Alevi zenginlerinin anlayışı kapitalistlerin, zenginlerin, dolayısıyla devletin yanında olmalarını emrediyor. Onlar eğer hükümetten ihale alacaklarsa, işlerini yapacaklar ise bir arayışları var. Alevilik diye bir dertleri yok. Ama Alevilerin daha çoğu işçi, işsiz, esnaf... Kaldı ki hep ezilmiş, sömürülmüş, hep ötekileştirilmiş olduklarından Aleviler hep mazlumun yanındadırlar.

CHP rozetlerini çıkarıp atmadıkça kurtuluş yok

Alevi kitleleri bu seçimde de CHP'yi destekledi. Bunun ideolojik, psikolojik arka planını ne oluşturuyor? CHP, Alevilerin talepleri için bugüne kadar ne yaptı?

Hiçbir şey yapmadı. Alevilerle CHP arasındaki ilişki defolu. CHP hep, “Bakın ben sizim taleplerinizi yerine getiriyorum, ama bu zındıklar sizi tanımıyorlar” demeye getiriyor. Hep yaptığı bundan ibaret. Ama Alevileri anlamak lazım. Alevilerin Demokrat Parti'yi desteklerken hangi nedenleri var ise, CHP'yi desteklerken de benzer nedenleri, argümanları vardı, var. CHP bunu çok kullandı ve halen de kullanmaya devam ediyor.

Tahminlere göre, CHP'ye giden oyların yüzde 70-75 Alevi seçmenlerden. Onlar da biliyorlar bunu. Ama Alevileri partide yaşatmak istemiyorlar. Alevi kimliğinden arınmış, böyle bir iddiası olmayan, kimi politikacılar var sadece CHP'de. CHP, bu devşirilmiş Aleviler aracılığıyla Alevilerin oylarını alıyor, ama aldıkları oy kadar ne milletvekilliği ne de belediye başkanlığı veriyor, ne de parti kademelerinde hak ve söz sahibi ediyor. Bunun düzelmesi mümkün değil. Bunun yıkılması lazım.

CHP içerisinde verilecek demokrasi mücadelesi ile olabilir mi bu? Bunun şartları yok. CHP, demokrasi talep eden, sosyal açılımlar isteyen kesimlere karşı da yanlış yapıyor. Hepsini tasfiye ettiler. Böyle demokrasi olmaz. Aleviler, yakalarındaki CHP rozetlerini çıkarıp atmadıkça onlara kurtuluş yoktur. Bu aslında Kürtler açısında da böyle. Hoş Kürtler durumu anlamış görünüyorlar. Aleviler için bu halen dert. Bu hastalıktan kurtulmak lazım.

Biz sistemden şikayetçiyiz. Bir binaya benzetecek olursak, CHP diyor ki; “Ben bunun çatısından, kiremit aldırtmam. Boyasını badanasını değiştirtmem. Bu sistem bu haliyle devam edecek. Sahibi benim, ben kurdum, dokundurtmam.” CHP ile hesaplaşılmadıkça Türkiye'de ne işçilerin, ne emekçilerin, ne öğrencilerin, ne esnafın, ne Alevilerin, ne de Kürtlerin kurtuluşu olamaz. En büyük handikap orada belki.

Alevi partisi olmaz

Kamuoyuna, Alevi Bektaşi Federasyonu'nun da içinde olduğu bir Alevi partisi kurma tartışma yapıldığı açıklandı. Bu konuda ne tür gelişme var, neler düşünülüyor?

Bizim başlattığımız bu tartışma, ucu açık bir tartışmadır. Bir Alevi partisi olmayacağını söyledim. Daha önce Barış Partisi, demokratik barış hareketi örneği yaşandı. Olmadı, olmaz da. Bir kez Alevilerin laiklik anlayışı nedeniyle bu ters, olmaz. Ama solun, sosyal demokrasinin kitlesel bir gücü mutlaka olmalıdır. Bu AKP'nin de, CHP'nin de önünü kesecek, solun ışık olduğunu halka gösterecek mutlaka bir yapıya ihtiyaç var. Binde 3'lerde, binde 5'lerde gezen partiler var, saygı duyuyorum, fikri bakımdan en azından ufuk açıcılar, bu kitlelere yansımıyor ama önemli işler yapıyorlar. Bunların da olmadığını düşünün şu Türkiye'de. Ama bunları halkla buluşturmak gerekiyor, bunun çabası içindeyiz. Buna mecburuz diye düşünüyorum.

ATILIM HABER - 21 Haziran 2009