Alevilerin önde gelen kadın aktivistlerinden gazeteci ve yazar Miyase İlknur, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun geçen çarşamba günü açıkladığı hükümet programında vadedilen açılımları "Yetmez ama evet. Bunlar, aradaki buzları eritmeye yetecek hamleler değil" sözleriyle değerlendiriyor.

Başbakan'a göre, yeni Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, “Eşit vatandaşlık” anlayışıyla Aleviler'in ibadethaneleri cemevlerine yasal statü kazandıracak. Başta eğitim, çeşitli konularda Alevi kanaat önderleriyle demokratik uzlaşı temelinde adımlar atacak. Davutoğlu açıklamasında ayrıntılara girmedi, ancak basına yansıyan haberlere göre bu vaatlerin 3 ay, en geç bir yıla gerçekleştirilmesi öngörülüyor.

Türkiye'de milyonlarca Alevi var. Bazı Alevi örgütlerine göre, 80 milyona yaklaşan nüfusun en az yüzde 10’unu oluşturuyor. Bazı Alevi örgütleri, 20-25 milyon Alevi olduğunu söylüyor. Gazeteci İlknur’un bu kadar büyük bir kitleyi ilgilendiren bir konuda, “Yetmez, ama evet” sözleri, aslında kinayeli.
 
DW Türkçe’nin görüşlerine başvurduğu Alevi kanaat önderleri de benzer bir temkin ve kuşkulu bir iyimserlik içinde. Alevi-Bektaşi Federasyonu Başkanı Baki Düzgün, “Olumlu” diyor, “Benim anladığım kadarıyla, bu sadece bir ön açıklama. Bir görüşme, müzakere süreci başlayacak.”

Düzgün, bünyesinde 320 Alevi örgütünü barındıran en büyük Alevi federasyonlarından birinin başkanı. Yıllardır dile getirdikleri ortak talepleri şöyle özetliyor: “Cemevlerinin yasallaşması, Alevi kimliğimizin kabul edilmesi, eşit yurttaşlık, fırsat eşitliği, eğitimde hak eşitliği, zorunlu din derslerinin kaldırılması.”

"Önemli olan samimiyet"

Nevşehir’deki Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği Başkanı Mustafa Özcivan'a göre ise önemli olan samimiyet. “Çünkü, samimiyse bu yaklaşım, ileriye yönelik olarak bir takım şeyleri tekrar gündeme getirip, konuşmak demek. Ama, insan tecriden (Azar azar, yavaş yavaş) yaklaşıyor.”
Hükümetlerin program açıklamalarına güvenmeyen Özcivan, “Tekrarlanan sözler ya da birtakım vaatler insanı tereddütte bırakıyor. Ama, umarız ki olur” diyor.

Alevi kanaat önderlerinin bu yaklaşımlarının en öncelikli nedeni, 2009 ve 2010 yıllarında yapılan “Alevi Çalıştayları”ndan hiçbir sonuç çıkmamış olması. Dönemin Devlet Bakanı Faruk Çelik liderliğinde yüzlerce Alevi temsilcinin katıldığı 7 çalıştay sonucunda elde kalan, yalnızca 2011 yılında yayınlanan bir rapor.
Alevi liderlere göre, sorunlar ve taleplerin ele alındığı bu raporda öngörülenlerden, bir tartışmalı istisna haricinde hiçbiri gerçekleşmedi. Tartışmalı istisna, Aleviler’in insanlığa karşı suç işlendiği gerekçesiyle “Utanç Müzesi” olmasını istedikleri Madımak Oteli’nin, çalıştay raporunun yayınlanmasından birkaç ay sonra “Bilim ve Kültür Merkezi”ne dönüştürülmesi.

Bu otel, 1993 yılında 37 kişiye mezar olmuştu. Ölenlerden 33’ü, aralarında pek çok ünlü sanatçı ve aydının da bulunduğu, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin katılımcılarıydı. “Sivas laiklere mezar olacak” sloganıyla yürüyen binlerce göstericinin oteli ateşe vermesi sonucu, yanarak ya da boğularak öldüler. Ölenler arasında, 2 otel çalışanı ve 2 gösterici de vardı.

Alevileri hedef alan saldırılar

Alevilerin uzak ya da yakın tarihi, bu türden katliamlarla dolu. 1978’de Maraş’ta, 1980’de Çorum’da, 1995’te İstanbul’daki Gazi mahallesinde onlarca Alevi, dini ya da siyasi nefret odaklı toplu cinayetlere kurban gitti. Yeni AKP hükümetinin açılım vaat ettiği bugünkü süreçte, gazeteci Miyase İlknur, Aleviler’in öncelikli sorununun bir kez daha can güvenliği olduğunu söylüyor:

“Cemevleri şu anda zaten fiilen açık. Onun sembolik bir önemi vardı. Bugün Aleviler’e karşı her gün nefret suçu işleniyor, radikal İslamcılar’ın saldırıları bekleniyor. Artık Aleviler, bunları önceliğe aldılar.”

Geçen Ağustos ayında İstanbul’un Sultangazi ilçesindeki Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Zeynel Odabaş, birkaç kişinin aracına düzenlediği silahlı bir saldırıdan kendi çabalarıyla yara almadan kurtulmuştu. Birkaç gün sonra, Alevi-Bektaşi Federasyonu Başkanı Düzgün, “Aleviler barış istiyor” başlıklı bir basın açıklaması için aracıyla İstanbul’dan Ankara’ya giderken uzun namlulu silahlara hedef oldu. Araçta eşi Yurdanur Düzgün ve Alevi Kültür Dernekleri Başkanı Doğan Demir de vardı. Üçü de yara almadan Ankara’daki basın açıklamasına katılabildiler. Her iki saldırının da failleri henüz belli değil. Kamuoyuna yansıyan bir ipucu da yok.

Ancak güvenlik güçlerinin istihbarat kaynaklarına dayanan resmi söylemlerine göre şu var: Alevi liderleri ve örgütleri, Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da son 6 ay içinde düzenlenen bombalı intihar saldırılarıyla onlarca kişinin katline neden olan IŞİD örgütünün hedefinde olabilir.

Baki Düzgün, polisin bu yöndeki istihbaratı kendilerine 6 Kasım’da tebliğ ettiğini söylüyor, “Kurumlarımıza yapılan tebligatın karşılığı, doğal olarak Aleviler’in tehdit altında olduğudur” diyor. “Maraş’taki, Çorum’daki gibi kitlesel bir tehdit hissediyor musunuz” sorusunu, “Evet” diye cevaplıyor; “Suriye’yi takip ettiğinizde, bunun algılarını görebilirsiniz. Oradaki kelle kesmeler, kol-bacak kesmeler, tecavüzler, bunların hepsini düşündüğünüzde neden böyle bir şey hissettiğimiz çok rahat anlaşılabilir.”

Soru: Ama Suriye neresi, Türkiye neresi? Cevap: Zihniyet, aynı zihniyet. Aynı zihniyet, burada Aleviler’i kitlesel olarak ele alabilir. Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği Başkanı Özcivan, “Devlet, tedbir alın diyorsa, burada tabii ki bir sıkıntı, bir zaafiyet var demektir.”

Ekliyor: “Bırakın Alevi’yi, Sünni yurttaş da kaygılanıyor. Çünkü, sokakta giderken başına ne geleceği belli değil.”