Önce 22 Temmuz seçimlerinden hemen öncesine ilişkin bir anekdot aktarmak durumundayım... 22 Temmuz seçimlerinden önce, bir vesileyle Ankara’da, isimleri bende saklı bazı Alevi derneklerinin yöneticileriyle bir dost sofrasında seçimler üzerine sohbet etmiştik. Masadakiler “devrimci” geçmişi olan kişilerdi ve biri CHP’den milletvekili olmak için “adaylık” başvurusunda bulunmuştu. Başvuruda bulunan 15 kişi olduklarını söylüyordu. Alevi toplumunun sevdiği sanatçılardan biri olan Ozan Emekçi’yi yıllar sonra Türkiye’ye getirmişler, Mersin’de miting havasında kalabalık bir kitle önünde konser vermesini sağlamışlar ve bu vesileyle CHP’ye “bakın meydanlara kaç kişi toplayabiliyoruz” mesajı vermişler, hemen ardından Deniz Baykal’ın kapısında adeta yatar olmuşlardı... Kendi görüşlerim çerçevesinde yaklaşımlarını ve tutumlarını eleştirdim. CHP’nin Aleviler için, Alevilerin talepleri için ve bir bütün olarak Türkiye’nin normalleşmesi, demokratikleşmesi için hiçbir çaba sahibi olmadığını, aksine statükonun savunucusu olduğunu hatırlattım, Alevileri CHP’nin “oy deposu” olmaktan çıkarmak gerektiğini, bunun için Alevileri rahat bırakmaları gerektiğini, illa da siyasete atılmak istiyorlarsa bağımsız adaylar olarak seçimlere girmelerinin daha doğru bir tercih olacağını vb. söyledim. Bu arada Baykal’ın kendilerini aday bile göstermeyeceklerini de ekledim. Siyaseti iyi biliyor geçiniyorlardı, ama bu gerçeği görmekten dahi acizdiler. Gözlerini milletvekili olmak hırsı bürümüştü, beni dinlemediler tabii. Ama sonuçta haklı çıkan ben oldum; CHP bu 15 Alevi derneği yöneticisini aday bile göstermedi... Onlar da kurdukları hayaller ve Deniz Baykal’ın kapısında yattıkları ile kaldılar...
 
Marks’ın ünlü sözüdür, tarihte bazı olaylar iki kez yaşanır, ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak... 12 Haziran seçimlerinde de aynı durumu yaşayacağız gibi görünüyor; bu anekdotu hatırlatmamın ve paylaşmamın nedeni de bu.
 
Alevi talepleriyle ne ilginiz var?
 
 Alevi Bektaşi Dernekleri Federasyonu (ABF) başkanı Ali Balkız başta olmak üzere çok sayıda Alevi derneğinin başkanı veya yöneticisi CHP’den milletvekili olmak için başvuruda bulundu. Bunlardan Ali Balkız’ın, ABF tüzüğünü de hiçe sayarak, ABF başkanlığından istifa etmeden çok önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeler yaptığı ortaya çıktı. Aslında Ali Balkız bunu ilk defa yapmıyor. Kuruluş çalışmalarına katıldığı Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) daha resmen kurulmamışken basına demeçler vermiş, “Aleviler parti kuruyor” yorumlarına neden olmuş ve ABF bünyesinde yer alan 19 dernek Balkız’ın bu tutumunu protesto etmişti. Ama koltuğundan kalkmayan Ali Balkız, ilerleyen günlerde Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olunca, Alevilerin ibreyi yeniden CHP’ye çevireceği öngörüsüyle EDP’yi daha yolun başında terk etmişti.
 
Kuşkusuz bütün yurttaşlar gibi Alevilerin de siyaset yapmak, milletvekili olmak istemek doğal ve meşru haklarıdır. Gözünü milletvekili olmak hırsı bürümek de son tahlilde “anlaşılır” bir durum olabilir. Mesele bu değil. Ama bu istek ve hırsını, son derece “hesaplı” bir biçimde bir toplumun istemlerini istismar ederek yaparsanız, işte bu “meseledir”; çünkü her şeyden önce ahlaki değildir...
 
Bu durumda Alevi kurumlarının siyasete meraklı şahsiyetlerine sormak durumundayız: 2009 ve 2010 yıllarında Ankara ve İstanbul’da düzenlenen, binlerce Alevi yurttaşın “eşit yurttaşlık” istemlerini dillendirdiği mitingleri düzenlerken aklınızın bir kenarında “CHP’den aday adayı olmak” mı vardı? Hükümetin düzenlediği Alevi çalıştaylarını ilki hariç protesto edip katılmazken, bu toplantılara katılan ve devlete karşı Alevilerin istemlerini savunanlara toptancı bir dille hakaretler yağdırırken kimlere göz kırpıyordunuz? 12 Eylül referandumunda hızınızı alamayıp “bütün Aleviler hayır diyecek” türü talimatvari açıklamalar yaparken aslında ne tür hesaplar yapıyordunuz? Ve son sorum: Sizin Alevilerin “eşit yurttaşlık” istemleriyle, Alevi meselesinin Alevilerin haklı istemlerinin karşılanması sonucu çözülmesiyle, çözüm sürecine sokulmasıyla gerçekten bir alakanız var mı? Yoksa bütün bunların sizin zihninizdeki karşılığı sadece ve sadece küçük hesaplarınızı gerçekleştirmeye dönük “araçlar” olmaktan mı ibarettir? (Sorduğum sorulara cevaplarım var elbette. Yakında genişletilmiş yeni baskısı TİMAŞ yayınlarından çıkacak olan Alevilerin Kemalizm’le İmtihanı’nda...)
 
Koltuğunu bırakamayan aday adayı
 
Siyasete atılan Avrupa Alevi Bektaşi Federasyonu (AABF) başkanı Turgut Öker de, “AKP’den aday olan Aleviler insan bile değildir” şeklinde bir açıklama yapacak kadar kendinden geçmiş. AK Parti’nin ya da bu partiden aday olan Alevilerin avukatı filan değilim. Ama bu sözlerdeki abartı, kin ve öfke sadece AK Parti veya bu partiden aday olanlar açısından değil, bütün Aleviler açısından son derece düşündürücü olmalıdır.
 
Aleviler şu veya bu nedenle şu veya bu partinin taraftarı, üyesi veya milletvekili olabilirler. Siyasete atılan kişilerin eleştiri karşısında biraz tahammüllü olmaları gereği vardır. Dahası, bu tür üsluplar her şeyden önce Alevilerin inanç ve öğretilerinden nasiplenmemiş olmaya delalettir.
 
Öte yandan Ali Balkız’ın boşalttığı ABF Genel Başkanı koltuğuna oturan Fevzi Gümüş’ün de, daha koltuğuna dahi oturmadan CHP’den “aday adayı” başvurusunda bulunduğunu öğrendim. İronik bir durum; bazı Alevi kurumlarına “yönetici” bulunamayacak bu gidişle... CHP’den siyasete atılmaya hazırlanan kişilerden birinin daha adını anacağım, o da 18 Mayıs 1973’de Diyarbakır’da işkenceyle öldürülen İbrahim Kaypakkaya’nın kız kardeşi Elif Güneş... Elif Hanım, seçim çalışmalarında ağabeyi İbrahim Kaypakkaya’nın adını kullandığı zaman, onun kemiklerini sızlatacaktır. Çünkü kendisi herhalde İbrahim Kaypakkaya’nın CHP ve Kemalizm hakkındaki görüşlerinden haberdardır. Bilmiyorsa rahatlıkla öğrenebilir. Biliyorsa, “İbrahim Kaypakkaya’nın kızkardeşi de CHP’den aday oldu” başlıklarıyla yayınlanan haberlerden herhalde rahatsız olmuştur...
 
Türkiye toplumu için “balık hafızalı” denir; doğru mudur bilemem. Fakat bazı kişilik ve değerleri, duyarlılıkları kullanarak siyaset yapmaya soyunanların bizleri iyiden iyiye “belleksiz” sanmalarının hiçbir şey değilse bile bir “gaflet” olduğunu vurgulamak istiyorum...
 
 CHP kendi gerçeğiyle yüzleşsin
 
Sorun şudur: CHP, Alevi sorununa da kaynaklık eden “Tek Parti” zihniyet ve uygulamalarıyla yüzleşmediği, Dersim 38 başta olmak üzere Alevilerin yaşadıkları zulüm ile ilgili anlaşılır bir vicdani cümle kurmadığı, Alevilerin “eşit yurttaşlık” istemleriyle ilgili ne düşündüğünü deklare etmediği, kaygı ve korkuların istismarına dayalı siyaset yapmayı sürdürdüğü müddetçe tarih önündeki günahlarını büyütmekten başka bir konumda olmayacaktır.
 
Ben Turgut Öker gibi konuşmayacağım. Ama Alevileri CHP’ye mecbur ve mahkûm gören ve Türkiye’ye demokratik bir gelecek vaat etmeyen anlayışın değirmenine su taşıyan Alevilerin şu gerçeği görmelerinde sonsuz fayda vardır: Aleviler bu günaha daha fazla ortak olmayacaklardır, olmamalıdır. Aleviler artık kimsenin “arka bahçesi” değildir, olmamalıdır. Çünkü Aleviler kendilerine dayatılan roller ile ilgili kendi gerçeklerini sorgulamada ve kendi taleplerini sahiplenmede, daha bilinçli ve duyarlı bir durumdadırlar...
 
Bu gerçekleri görmekten kaçınanlar içerisinden geldiği inancı, kimliği ve değerleri doğru düzgün telaffuz etmekten dahi kaçınanlarla birlikte olmaktan medet umabilir, milletvekili bile olabilirler... Ama korkarım ki bunun onlar için bedeli ağır olacaktır; çünkü ahlak ve vicdani değerlerini yitirmiş olmak, Alevilikte insan olmanın en kötü halidir...
 

10 Nisan 2011, Star