Rifat Başaran / Radikal

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Alevilik konusundaki açıklamaları ve cemevlerine yasal statü tanınması için vakıf yönteminin tartışılmaya başlaması, Alevi cephesinde farklı yankı buldu. Alevi cemaati mesajları sıcak bulsa da asıl önemli olanın somut adımlar olduğu konusunda hemfikir.

GÖRMEZ: ALEVİ ALEVİLİĞİ YAŞASIN

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, “Aleviler tarihten gelen alışkanlıkları isterlerse yapsın. Bu ülkede bırakalım Sünni vatandaşımız Sünniliği, Alevi vatandaşımız Aleviliği yaşasın. Ateist de kendi değerlerini, kendi arayışını kendisi değerlendirsin” sözleri, bir süredir Alevi kesimle gerginlik yaşayan hükümette yumuşama eğilimi olarak değerlendirildi. Görmez’in bu sözleri daha önce Alevi kanaat önderleriyle yaptığı kapalı toplantılarda da dile getirdiği öğrenildi. Cemevlerine yasal statü tartışmaları çerçevesinde vakıf formülünün tartışılması da yeni bir açılımın ayak sesleri olarak değerlendirdi. Ancak Aleviler hem Görmez’in sözleri, hem de vakıf formülüne mesafeli yaklaştı. Bu konuda Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzettin Doğan, diğer vakıf ve kanaat önderlerinden ayrı bir yaklaşım sergileyerek, ‘Hükümetin bir açılım hazırlığı içerisinde olduğuna ilişkin bilgi sahibi olduğunu ve bu sözlerin de açılımın habercisi’ olduğunu söylerken, diğer Alevi dernek, vakıf ve kanaat önderleri ise Görmez’in sözlerini samimi bulmadıklarını ifade etti. Alevi kesiminden tepkiler şöyle:

DEVLET SADECE HAKEMLİK YAPSIN

Hacıbektaş Dergahı’nın postnişini Veliyettin Ulusoy: Bizim istediğimiz herkesin kendi inancını yaşaması, ama devletin de hiçbir inancı kucağına alıp öbürlerini itmemesi. Devlet sadece hakemlik yapsın. Ama bu sözlerin samimi olmadığına ilişkin şüphelerimiz çok fazla. Yoğurdu üfleyerek yiyoruz. Çünkü sütten ağzımız çok yandı. Bizim kimseye bir zararımız olmaz. Biz ayrılıkçı değiliz, el ele beraberce, birbirimize saygı duyarak yaşamak istiyoruz, bunu bize çok görmesinler. Cemevlerinin vakıf olup olmaması da çok önemsediğim bir şey değil. Bizim inancımız vakıflarla idare edilmiş yasak olmadığı dönemde. Ama bu kesinlikle taleplerimizi karşılamıyor. Bizim birinci talebimiz devletin elini inançlardan çekmesi. Şu anda yaptığımız şey Tekke ve Zaviye Kanuna aykırı. Cemevlerinin açılması, dede sıfatının kullanılması, dergahların kullanılması hep yasak. Biz Cumhuriyetin kurulmasında en fazla emeği geçen insanlarız ama ahdi vefa olmalı. Cumhuriyetten memnunuz ama istediğimiz bulamadık. Dergahlarımız kapandı. Okullarımızın kapısı kapandı, öğretmen yetiştiremiyoruz dini öğretecek. Ustaca bir asimilasyon politikası da uygulanıyor.

BU MESAJLAR OLUMLU AMA YETERLİ DEĞİL

Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzettin Doğan: Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklaması olumlu bir açıklamaydı ama yetmez. Bizim AİHM’de açtığımız davalar var ve hükümete 4 Eylül’e kadar savunmasını yapması için yazı gönderildi. Sayın Görmez beyanatında, ‘hızlanmamız lazım’ derken ima ettiği şey bu davanın karar aşamasına gelmesi. Açılımla ilgili hükümette bir çalışma var. Bunu Başbakan, akil insanlar toplantısında dile getirmişti. Hatta Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın bu konuya tahsis edildiğini, bu konuda çalışma yürüttüklerini, bazı Alevilerle birlikte proje hazırladıklarını anlatmıştı. Ama henüz bir gelişme olmadı. Görmez’in, sık sık bu konuda pozitif beyanlarda bulunması da projeye destek verdikleri anlamına geldiğini düşünüyorum. Cemevleri için oluşturulacak vakfın, ne tür faaliyet göstereceği, statüsünün ne olacağını bilmek lazım. Ben olsam Diyanet İşleri Başkanlığı’nın statüsünü değiştiririm.

BAŞBAKAN BİR HAFTA ALEVİ KÖYÜNDE KALSIN

Araştırmacı Yazar Ali Murat İrat: Diyanet İşleri Başkanı’nın cümlesini olduğu gibi alırsak imza atarım ama tek başına yeterli değil. Ama iyi niyetli sözlerle de olacağı yok. Kurumsal değişiklikler olması lazım. Bakan Faruk Çelik ilk çalıştaylarda düzgün tavır sergiledi, iyi niyetliydi de ne oldu? İyi laflarla olmuyor. Nesimi’nin bir lafı var; ‘şifa istemem balından yeter zehirin kalmasın’ diye. Devletten başka beklenti yok. Açılım söylemleri Alevileri ne kandıracak, ne de sempati geliştirecek bir şey olmaktan çıktı. İlk açılım yoğun bir katılımla yapıldı. Herkes söyleyeceğini söyledi ama büyük bir skandaldı sonuç. Şimdi bir açılımdan söz etmek anlamsız. Cemevlerine vakıf statüsü tanınması ise halen anlamadıkları şu; Alevilerin ne istediğini anlamak için Başbakan bir alevinin köyüne gidip bir hafta kalsın. Hep Alevilere, Sünnilere, Hristiyanlara yakınlaşmak istiyor ama uzaklaşsın. Uzaklaşsın ki insanlar istediğini yaşasın. Ortalama Alevi bunu istiyor.

YAVUZ İSMİ DURURKEN MESAJ SAMİMİ DEĞİL

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez: Bu açıklamaları ayak oyunu olarak değerlendiriyorum. Herkesin kendi inancını yaşayabilmesi için herşeyden önce inançları birbirine kavga ettiren, tek tipleştiren Diyanet’in bir an önce kapatılması gerekir ki, inançlar siyasetçilerin elinden çıksın. Başbakan bir yandan köprüye Yavuz imsmini veriyor, bir yandan Alevileri yuhalatıyor, bir yandan Türkiye’nin en büyük camisine Alevilere hakaret eden bir isimle açıyor. Hiç bir zaman samimi değil olamaz da. Bu konuşmalar ve adımların bizim açımızdan bir değeri olamaz.

BU AÇIKLAMALARI ÇOK ÖNEMSİYORUM

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Selahattin Özel: Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklamalarını çok önemsiyorum. Bizim de söylediğimiz ama itibar görmeyen sözler bu kez Diyanet İşleri Başkanı’nın ağzından döküldü. Diyanet İşleri Başkanı bile bunu söylüyor ama Diyanetin varlığı bu düşünceye ters. Yeni Anayasada bu değişikliğe gidilebilir ama gidilmiyor. Cemevlerine vakıf statüsü verilmesiyle ilgili bir sıkıntımız yok. Zaten biz bunu yapıyoruz ve açıyoruz. Hükümet yasal güvence altına alacak ki bunu bir kanunla yapabilir. Ancak Diyanet olunca Devlet taraf oluyor. Devlet eşit yaklaşmayınca da ara formüller geliştirmeye çalışıyor. Yapay şeyler çok sonuç vermez. Önemli olan camiye gitmeyenlerin camiye, cemevine gitmeyenlerin cemevine saygılı davranması.

BİZ İHSAN DEĞİL HAKKIMIZI İSTİYORUZ

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül: Diyanet İşleri Başkanlığının kontrolünün altında devletin geleneksel olarak kendi zihniyetine göre programladığı bir mizansen olarak değerlendiriyorum. Dikkat ederseniz, Diyanet İşleri Başkanı, ‘kimse karışmasın’ diyor ama kendisi karışıyor. Kendisi her inanç hakkında yorum yapma, o inanç hakkında tanım yapma veya o inancın haklarının ne olması gerektiği konusunda ifade hakkını kendisinde buluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, devlet dinini temsil ediyor ve Türkiye’de bulunan bütün inanç gruplarını ve kutsal değerlerini de bu zihniyet üzerinden tanımlayan bir yaklaşım sözkonusu. Bu da demokratik bir yaklaşım değil. Cemevlerinin açılmasıyla ilgili hükümet, devlet anlayışı ihsan eden anlayışı bırakmalı. Yapılacak şey çok basit. İmar Yasası, Yerel Yönetim Yasalarında söylenen ibadethaneler arasında cemevlerinin de alınması yeterli.