PKK lideri Abdullah Öcalan, 15 Haziran’dan sonra üç seçenek olduğunu belirterek, “Somut bir adım atmazlarsa, ben AKP'ye ikinci bir şans tanımayacağım, kesinlikle ikinci bir kez şans tanımayacağım!” dedi. Öcalan iktidarın din üzerinden yürüttüğü tartışmalara da dikkat çekerek, “Bugünkü iktidarın İslam anlayışı ABD'nin, kapitalizmin ürettiği İslam anlayışıdır” diye belirtti.

ILIMLI İSLAM BİR PROJE OLARAK TÜRKİYE'YE DAYATILDI

“Radikal İslamcılık -El-Kaide gibi- Amerika'nın ortaya çıkardığı bir projedir. El-Kaide'nin başına da oyun getirdiler. El-Kaide liderinin öldürülmesi ya da öldürülme süsü verilmesi, cenazesinin bulunmaması bütün bunlar aslında bu oyunun parçasıdır. Bahsettiğim gibi Yeşil Kuşak projesinin ürünü. Ladin'in öldürülüp-öldürülmediği de belli değil. Radikal İslamcılık, ılımlı İslamcılık, ikisi de ABD'nin ürettiği, ortaya attığı İslam anlayışıdır. Bugünkü iktidar da Amerika'nın 1980'lerden itibaren Türkiye'ye dayattığı ılımlı İslam anlayışının ürünüdür. 12 Eylül darbesiyle Türkiye'ye “laik ulusalcılık yerine, milliyetçi İslamcı anlayışı koy” denildi. Ilımlı İslam bir proje olarak Türkiye'ye dayatıldı. Bugünkü iktidarın İslam anlayışı ABD'nin, kapitalizmin ürettiği İslam anlayışıdır. 12 Eylül'den sonra ortaya çıkan İslam anlayışında ABD'ye karşı olan unsurlar, gruplar vardı. Bu nedenle Refah'ı, Saadet'i tasfiye ederek, içinden bugünkü iktidarı devşirdiler.

“Bugüne kadar Türkiye'de toplumsal sorunlara ilişkin üç anlayış mevcuttur” diyen Öcalan bunları şöyle dile getirdi: 

BİRİNCİSİ: MİLLİYETÇİ-ULUSALCI GELENEK VE ANLAYIŞ

Birincisi, milliyetçi-ulusalcı gelenek ve anlayıştır. Bugün bunun temsiliyetini MHP ve CHP yapmaktadır. MHP ve CHP arasında bazı farklar olsa da özünde aynı anlayışı, bir anlayışı temsil etmektedir. Milliyetçilik İttihat ve Terakki'den gelmedir, ulusalcılık ise Kemalizm'den, 1920'lerdeki anlayıştan gelmedir. 1925'ten 1950'lere kadar devlet milliyetçi-ulusalcı anlayışla gelmiştir. Günümüze kadar da devam etmektedir. Bu anlayış ABD tarafından desteklenmiştir, ABD güdümündedir, biliniyor Türkeş ve arkadaşları ABD'de Florida'ya götürülüyor ve orada eğitiliyor. Kapitalisttir, burjuva anlayışıdır, halka dayanmaz, halka dayanmayan bir anlayıştır. Bir önemli özelliği de hegemonik olmasıdır. Bugün temsiliyetini CHP ve MHP de bulmaktadır. 

İKİNCİSİ: MUHAFAZAKAR MİLLİYETÇİ ANLAYIŞ

İkinci anlayış, muhafazakar milliyetçi anlayıştır. Bugünkü temsiliyetini AKP'de bulmaktadır. Bu anlayış dincilik ile milliyetçiliğin bir arada olduğu bir anlayıştır. 1950'lerden günümüze kadar gelmektedir. Ancak son yıllarda AKP ile birlikte iktidar olmuştur. Özal döneminde de bu anlayış kısmen vardı. Bu muhafazakar milliyetçi anlayışın en büyük özelliği dünya kapitalizmi ile finans kapital ile tam bir uyum içerisinde olmasıdır. Ulusalcı-milliyetçi anlayışta az da olsa ABD kapitalizmine karşıt yönler vardır. Fakat muhafazakar milliyetçi anlayış global kapitalizm ile tam uyum içerisindedir. Halka kesinlikle dayanmaz. Emekçilerle, işçilerle, halkın gerçek sorunlarıyla ilgilenmez, bunlarla hiç alakası yoktur. Tamamen hegemoniktir. Dünya kapitalizmi tarafından desteklenmektedir.

Uluslararası kapitalist sistem eski milliyetçi-ulusalcı anlayış yerine muhafazakar milliyetçi anlayışı, yani bugünkü AKP'yi desteklemektedir. Bugün MHP'de yaşanan kaset olayları da bununla bağlantılıdır, MHP milliyetçiliği yerine, ulusalcı-milliyetçi anlayış yerine Türk-İslamcılığını yerleştirme amaçlanmaktadır. MHP-CHP milliyetçiliği yerine AKP anlayışını geçirmeye karar vermişlerdir. Yaşanan kaset olaylarının özü budur.

ÜÇÜNCÜSÜ: DEMOKRATİK ANLAYIŞ VE GELENEK

Üçüncü anlayış bizim sahip olduğumuz demokratik anlayış ve demokratik gelenektir. Bu ilk iki anlayışa karşı üçüncü yoldur. İki anlayışa karşı bu üçüncü yolu öneriyorum. 1920'lerde Mustafa Suphilerden itibaren bize kadar gelen demokratik örgütlenme, demokratik toplumsal anlayıştır. Bu anlayış ekolojik, kadın özgürlükçü, toplumsal demokratik bir anlayıştır. 1920'lerde Mustafa Suphiler; tasfiye edilen, inkar edilen Kürtler; yine 1920'lerde tasfiye edilen dürüst İslamcılar, kısacası dışlanan, ezilen tüm kesimleri kapsar. Bu anlayış tamamen demokratik, emekçilere, halka, ezilen kesimlere dayanır. Bizim de yapmaya çalıştığımız, demokratik anlayışta da ilk iki anlayışta olduğu gibi, bir temsiliyeti sağlamaktır. Bu üçüncü yolun, seçeneğin örgütlülüğünü belli bir düzeye çıkarmak, temsiliyetini sağlamaktır.

15 Haziran öncesi kendisiyle bir görüşme daha yapılabileceğini söyleyen Öcalan, AKP’ye ikinci bir şans tanımayacağını kaydetti. Öcalan şunları ifade etti:

BİRİNCİ SEÇENEK: MEVCUT KAOTİK DURUM

“15 Haziran'a ilişkin; muhtemelen son bir kez benimle burada bir görüşme daha yapılacak. 15 Haziran'dan sonra önümüzde üç seçenek var. Birinci seçenek, bugüne kadar tek taraflı olarak devam eden daha çok kaotik bir durumu yansıtan seçenektir. Tek taraflı ateşkes hali olup-olmadığı tam belli olmayan, daha çok kaotik devam eden bir durumdur.

İKİNCİ SEÇENEK: KANDİL SEÇENEĞİ

İkinci seçenek, Kandil seçeneğidir. Kandil'in mevcut savaşı orta düzey savaşa çıkarmasıdır. Kandil ile PKK ve KCK'nin süreci ele alıp savaşı orta düzeye çıkarmasıdır. Eskiden böyle bir tabir kullanıyorlardı. Böyle bir güçleri var mı, savaşı orta düzeye çıkarabilirler mi, buna hazırlıklılar mı, bunu yapabilecek güç ve hazırlığa sahipler mi bilemiyorum. Bu orta düzey savaş, pasif-aktif savunma vb de bu durumda anlamını kaybeden gereksiz kavramlardır. Böyle bir durumda devlet de buna karşı Kandil'i dikkate alır mı, almaz mı bilemiyorum. Devlet de bu duruma karşı kendi hazırlığını yapar, kendi metodunu uygular.

ÜÇÜNCÜ SEÇENEK: BENİM EĞİLİMİM 

Üçüncü seçenek, benim eğilimimdir. Birinci seçenek devletin eğilimi ve tutumu, ikinci seçenek Kandil'in eğilimi ve tutumu, üçüncü seçenek ise benim çözüm eğilimimdir. Üçüncü seçenek benim sunduğum demokratik çözüm projesidir. Ancak benim bu üçüncü seçeneği hayata geçirebilmem için bazı koşullarım olacak. Bunları şart olarak ileri sürmüyorum ancak üçüncü seçeneği hayata geçirebilmem için böyle üç-dört adet koşulun yerine getirilmesi lazım. Ben burada pratik önderlik yapabilecek durumda değilim, çünkü tutukluyum. Şu anki mevcut koşulları da daha fazla sürdürebilmem mümkün değil. Eğer devlet bu üçüncü yol eğilimimi önemserse, dikkate alırsa o zaman demokratik çözümün gelişmesi için devreye girerim, elimden geleni yaparım. Böyle bir durumda gelişecek çözüme de demokratik anayasal çözüm diyorum. Bu demokratik anayasal çözüm gelişirse Türkiye'de önemli demokratikleşme adımları gelişir. PKK de bu çözüme bağlı olarak silahsızlandırılır. Ben demokratik çözümden yanayım, demokratik anayasal çözümden yanayım. Devletin bu koşulları kabul etmesi ve demokratik çözüme imkan tanıması halinde de ben açık müzakere yürüteceğim, her şeyi açık bir şekilde yürüteceğim. Ancak bunun için AKP'nin istekli olması lazım, çözümü istemesi lazım. Belki devlet de bu çözümden yana tercihini kullanır. Ancak hayır, AKP “ben her şeyi tek taraflı yaparım” derse, ben de bunu kesinlikle kabul etmeyeceğim ve çekileceğim. Birinci ya da ikinci seçenek devreye girer, daha doğrusu herkes kendi seçeneğini devreye sokmaya çalışır.”

2005’TE DEVREDEN ÇIKMA EĞİLİMİNDEYDİM

Öcalan şöyle devam etti: “Ben aslında 2005 yılında mevcut durumu sonlandıracaktım. Devreden çıkma eğilimindeydim. PKK de o dönem mevcut durumu sonlandırma ve AKP'ye karşı daha sert yöntemlere başvurma eğilimindeydi. Ancak AKP iktidarda yeni olduğu için ona bir şans vermek, AKP'yi engellemek daha doğru göründü. 1 Haziran 2004 hamlesi olmasına rağmen savaşın derinleşmesini önledim. AKP iktidarının ikinci, üçüncü yılı olması vesilesiyle yeni olduklarını ve biraz zaman ve fırsat verilmesi için çağrıda bulundular. Ben de demokratik çözümün geliştirilebilmesi için fırsat sundum ancak anladım ki bugüne kadar hep bir oyalama eğilimindeler. 

AKP’YE İKİNCİ ŞANS TANIMAYACAĞIM

Ben demokratik çözüme olan inancım ve gerekliliği de dikkate alarak hep sabırla bekledim. Eğer 15 Haziran'a kadar Kürtleri de demokratik anayasal çözüme dahil ederek çözecekleri yönünde bir açıklama yapmazlarsa, somut bir adım atmazlarsa, ben AKP'ye ikinci bir şans tanımayacağım, kesinlikle ikinci bir kez şans tanımayacağım! AKP, “hayır, ben anayasayı tek taraflı yapacağım, kendi formülümü uygulayacağım, kendi bildiğimi okuyacağım” derse bu bir savaş ilanıdır. Savaş ilanına karşı da nasıl cevap verileceği bellidir. 

BEN DEMOKRATİK ÇÖZÜMDEN YANAYIM


Böyle bir durumda ben dahil ne Kandil ne BDP, hiç kimse halkın önüne geçemeyecektir. Öyle bir durumda halkın önüne geçmek alçaklıktır. Ben de halkın önüne geçersem, halkın demokratik tepkilerinin önüne geçersem, bana da çok şiddetli eleştiriler yöneltilmelidir. Tekrar ediyorum, ben demokratik çözümden yanayım. Fakat demokratik çözümün önü açılmazsa kesinlikle AKP'ye bir daha şans tanımayacağım. Eğer demokratik çözüme şans tanımazlarsa, AKP kendi formülünü dayatırsa, mevcut gözaltı sayıları ve tutuklamalar kat be kat artar, çok sancılı bir döneme geçilir. Bundan devlet, herkes büyük bir zarar görür.

İYİ SONUÇ ÇIKARSA DEMOKRATİK ÖZERKLİK ONAYLANACAK

Seçimlere de on gün kaldı. Bu son on gün içinde çalışmaların büyük bir seferberlik ruhuyla devam etmesi gerekir. Bu seçimler demokratik özerkliğin onaylandığı seçimler olacaktır. Büyük bir ivme yakalanması halinde demokratik özerkliğin onaylanması anlamına gelecektir. Bu bağlamda halk gerçek tercihini kullanmış olacaktır. Yani halk demokratik özerklik ile AKP arasında bir tercih yapacaktır. Seçimlerin iyi sonuç doğurması halinde demokratik özerklik onaylanacak, fiilen de hayata geçirilecektir. Seçimlerin kötü sonuçlanması halinde ise demokratik özerkliğe hayır anlamını taşıyacaktır. Halkımız bunu böyle anlamalı, buna göre son on gün içinde büyük bir seferberlik ruhuyla seçimlere hazırlanmalıdır. AKP de sandık sonuçlarını değiştirmek, kendi lehine sonuçlandırmak için elinden geleni yapacaktır. Her türlü güvenlik tedbirini, her türlü baskıyı uygulayacaktır. Halkımız, bu kaygıya göre hareket edip sandıklara, oylarına sahip çıkmalı, gözlemciler yerleştirmeli ve uyanık olmalıdır.”

ANF