Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1990'llı yıllarda özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki insan hakkı ihlallerinin etkin soruşturulmaması ve iç hukukta sonuç alınmaması nedeniyle Türkiye için bir istisna uyguluyordu. Buna göre AİHM'e başvurabilmek için iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekirken Türkiye'den yapılan başvurular da doğrudan kabul ediliyordu. AİHM bu kararlarına gerekçe olarak da "iç hukukta sonuç alınamayacağı baştan belli olduğu" gerekçesini gösteriyordu.

Kemal Göktaş’ın kendi blog’unda yer alan habere göre, Gezi eylemlerinden sonra hukukçular AİHM'e yeniden doğrudan başvuru yapılabileceğini tartışmaya başladı. Özellikle Ethem Sarısülük'ü vuran polis memurunun meşru müdafa olasılığı nedeniyle serbest kalmasının ardından "etkin soruşturma" yapılmadığı ileri sürüldü.

Ethem Sarısülük'ün avukatları da soruşturma süreci devam etmesine rağmen doğrudan AİHM'e başvuruya hazırlanıyor. Avukatlar doğrudan başvuru yapmalarına gerekçe olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın müdahale için kendisinin talimat verdiğine ilişkin açıklaması başta olmak üzere göstericiler ve polise yönelik konuşmalarını delil gösterecek. Başbakanın yargıyı yönlendirici olduğu savunulan konuşmaları da deliller arasında yer alıyor. Sarısülük'ü vuran polis memurunun bu açıklamalardan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması, Emniyet'in uzun süre ateş eden polis memurunun ismini bildirmemesi de etkin soruşturma yapılmadığına kanıt gösterilecek.

AİHM'in Sarısülük başta olmak üzere Gezi eylemleri nedeniyle yapılacak işkence, taciz, kötü muamele iddialarını, iç hukuk yolları tükenmemiş olmasına rağmen kabul etmesi halinde Türkiye, insan hakları karnesinde 20 yıl geriye dönecek.