Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet İnsel, geçmişte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Nazi Almanyası gibi totaliter rejimlerin hüküm sürdüğü ülkelerde, ‘terörist niyet’ gibi kodlamalarla suç tanımlarının eyleme değil niyete göre yapıldığını ve Türkiye’de de benzer uygulamarın yapılmaya hazırlandığını belirtti. İnsel hazırlığıın işaretinin, Star gazetesinin, 16 Mart'taki manşetinin olduğunu öne sürdü. İnsel, SSCB'de devleti kastederek pazar yerinde 'Allah belalarını versin' demenin terör suçu kapsamına alındığını vurgulayarak, ‘’Totalitarizm canavarı bugün Türkiye’de’’ dedi.

İnsel’in bugün (17 Mart 2016) yayımlanan ‘’Siyaseten terör suçu ve totalitarizm’’ başlıklı yazısı şöyle:

20. yüzyılda örnekleriyle karşılaştığımız totaliter rejimlerin ayırt edici özelliklerinden biri, terör suçunun kapsamını siyasallaştırıp, esnekleştirmeleri ve iktidarın baskı ve sindirme aracı haline getirmeleriydi. Bunun ilk örneği, Sovyetler Birliği’nde 1922’de yürürlüğe giren ve 1926’da kapsamlı bir değişiklik geçiren ceza kanunudur. Özellikle kanunun ünlü 58. maddesidir. Bu ceza kanunu Stalin’in ölümü ve Kruşçev’in başa gelmesine kadar yürürlükte kaldı.

1934’te kapsamı daha da genişletilen 58. madde, 14 paragraftan oluşuyordu. Soljenitsin, Gulag Takım Adaları’nda bu 14 paragrafın kullanımını etraflı biçimde anlatır. Stalin’in iktidara gelmesiyle hızlanarak, Sovyetler Birliği’nde “halk düşmanları”nın takibi, avlanması ve yok edilmesi rejimin ana niteliklerinden biri haline gelmişti. Etkisiz hale getirilmek istenen tüm yurttaşları suçlu sandalyesine oturtmak için tasarlanmış olan bu 58. maddeyle birlikte, modern tarihte ilk kez kanun ile keyfi cezalandırma arasında bu denli yakın bir ilişki kuruldu. Nazi Almanya’sının ceza yasaları da, daha sonra bunu daha ileri bir aşamaya taşıdı.

58. madde, iktidar açısından şüpheli olarak görülebilecek tüm davranış ve eylemleri tek tek sıralayarak, kanunu uygulamakla yüklü “sorgu komiserlerine” hemen hiçbir sınırı olmayan yorum yetkisi ve otorite tanıyordu. Yargının da iktidarla bütünleştiği, güçler ayrılığı ilkesinin yürürlükte olmadığı totaliter rejimde, 1926 Ceza Kanunu ve özellikle onun 58. maddesi pozitif hukuku bütünüyle yürürlükten kaldırıyordu. Bunun yerine ikame olan iktidarın keyfi kararlar vermesine dayanak sağlayan kanunlarla donanmış kanun devleti ve ondan güç alan parti-devlet bürokrasisiydi.

58. madde, ceza hukukuna “halk düşmanı”, “hain”, “sabotajcı” gibi suçlu tanımları getirmekle kalmıyor, örneğin bu maddenin 11. paragrafındaki suç tanımı, ortada bir örgüt olmasa da, sadece iki kişinin mektuplaşmasını veya aralarında geçen bir konuşmayı suç örgütü kanıtı olarak kullanılmasını mümkün kılıyordu. 58. maddenin ilk paragrafına göre iktidarı zayıflatmayı hedefleyen her türlü eylem suçtu. Casuslukla suçlanmak için, “casusluk karinesi taşıyan bir ilişkide bulunma şüphesi” veya “kanıtlanmamış casusluk faaliyeti” (!) iddiası yeterliydi. Kanunun konumuz açısından can alıcı bölümü 58. maddenin 8. paragrafıydı. Bu paragrafta terör suçu, sadece şiddet içeren bir eylem olarak tanımlanmıyordu. Soljenitsin, karısının sevgilisini öldüren bir kişinin, eğer maktül parti üyesi değilse cinayetle, eğer parti üyesiyse terör suçundan yargılanabildiğini belirtiyor. Suç tanımı, eyleme değil, niyete önem veriyordu. Pazarda alışveriş yapan bir kişinin yokluklardan bezip iktidar aleyhinde, “Allah belalarını versin!” demesi, o kişinin terör suçundan toplama kampına yollanması için yeterli olabiliyordu. Her şeyi kodlama saplantısıyla ünlü SSCB bürokrasisi için bu TN suçuydu. Yani, “terörist niyet” suçu!

10. paragraf ise, “Sovyet iktidarını devirmek, ona zarar vermek veya yıpratmak amacıyla yapılan yayınların üretimi, dağıtımı veya bulundurulması” suçunu tarif ediyordu. Yıpratma eylemi, iktidarın hoşuna gitmeyen her türlü söz ve düşünceyi kapsıyordu. Soljenitsin bu suçu, “iktidarı güçlendirmeyen her şey onu zayıflatır, iktidarla uyumlu olmayan her şey iktidarı yıpratır” formülüyle özetliyor. 12. paragrafta ise 58. maddede sayılan suçlardan bilgisi olan ve bunu ihbar etmeyen kişilerin de suç ortağı olarak yargılanmalarını öngörüyordu.

Totaliter rejimler, sadece şiddet içeren eylemleri değil, sözle, yazmayla, fikrini ifade etmekle sınırlı kalan muhalif veya iktidarın aykırı bulduğu eylemleri de terör suçu içine katmanın ileri örneklerini verdiler. İktidarın açıkça yanında yer almayanlar bilkuvve düşmanlardı.

Sovyet totaliter rejimi ve Nazi totaliterizmi hem kendi ülkelerine hem de insanlığa çok ağır bir bedel ödeterek tarih sahnesinden çekildiler. Ama totalitarizm canavarı canlı ve kıpraşmaya devam ediyor. Öyle uzaklarda değil, şimdi ve burada. Dün Türkiye’de iktidarın sesi olan bir gazete, gazetede yayımlanan veya televizyonda verilen haberleri ve yapılan yorumları terör suçu kapsamına alma hazırlığını, “Silahsız Terörist” manşetiyle ve iştiyakla verdi.