Geçtiğimiz günlerde aralarında Londra merkezli insan hakları kuruluşu Amnesty International'ın (Uluslararası Af Örgütü) Türkiye Direktörü İdil Eser'in de bulunduğu gözaltına alınan 10 insan hakları savunucaları 'terör örgütü üyeliğiyle' suçlanmıştı. 

RS FM'de Yavuz Oğhan'dan Bidebunudinle'ye katılan Helsinki Yurttaşlar Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ahmet İnsel yaşananlara tepki gösterdi. 

İnsel'e göre iktidar rakip gördüğü her hareketi terörist olarak yaftalıyor. 

Supitnik'te yer alan habere göre Ahmet İnsel, insan hakları örgütlerinin eylemlere katılmak gibi bir fonksiyonlarının bulunmadığını, bu örgütlerin, dil, din, ırk, cinsiyet farkı gözetmeksizin kim mağdursa onun yanında bulunmakla görevli olduğunu anlattı. 

"Hatta bazı aktivistler hiçbir eyleme katılmayan insan hakları savunucularını bu tavırları nedeniyle pasif bulurlar" diyen İnsel, Büyükada'daki gözaltının nedenlerine ilişkin çarpıcı bir yorum yaptı:

"Bu bir algı operasyonudur. Bunu sadece Türkiye yapmıyor. Örneğin Rusya'da da aynı algı operasyonu televizyon dizileri üzerinden yapılıyor. Aynı şekilde orada da televizyon dizilerinde yabancı dernekler, yabancı vakıflar hedef gösterilerek yapılıyor. Aynı şeyi Macaristan'da Viktor Orban da yapıyor.

Hemen bu olayın arkasından aynı Ankara'da bir kararname çıkartmak üzere Alman vakıflarıyla ilgili bir konu gündeme getirildi. Dolayısıyla bir algı operasyonu var. Yani otoriter bütün rejimlerle aynı yöntem kullanılıyor.

Bu dönemde büyük televizyon kanallarında gösterilen bazı diziler insanların bu tür algı operasyonlarına hazır olmalarını sağlıyor."

Büyükadada toplanmış olmanın bir suç karinesi olmaya başladığını, bunun başlı başına Aziz Nesin'lik bir olay olduğunu ifade eden Ahmet İnsel sözlerini şöyle sürdürdü:

"Terörle mücadele adı altında artık iktidarın uygun görmediği iktidarın kendisi açısından rakip bulduğu her kesim, her hareket baskılanmak isteniyor. Ki Adalet Yürüyüşü'nü de terörle mücadele çerçevesinde tehdit eder hale geldiler. Yürüyenler terörist olarak gösterilmek istendi.

'Teröristlerle yan yana yürüyorlar' dendi. 16 Nisan'da yapılan referandumda da hayır diyenler terörist olarak nitelendi. Tüm bunlar bir despot rejimin yönetim tarzıdır. Maalesef giderek daha fazla buna giriyoruz. Artık burada mantık aramamak gerekiyor."

'TOPLUM HALA DESPOTİK BİR REJİMİ BENİMSEMİŞ DEĞİL'

Helsinki Yurttaşlar Derneği Yönetim Kurulu üyesi akademisyen-yazar İnsel'in 'Adalet Yürüyüşü'ne ilişkin yorumu ise şöyleydi:

"Adalet Yürüyüşü, toplumun önemli bir kesiminin her şeyi göze alarak referandumda hayır diyebildiğini, şimdi adalet talebiyle bir araya gelebildiğini gösterdi. Bundan daha fazlasın ne kadar olur, nasıl olur bunu artık toplumsal mücadeleler belirleyecek. Şu anda bir tahmin yapmak mümkün değil elbette. Ama bu ortamda bunun yapılabilmiş olması da son derece önemlidir.

Yani Türkiye toplumu despotik bir iktidara hala teslim olmuş değil. Ama onu yenebilecek, onun alternatifini geliştirebilecek güçte mi o da değil. Araf noktasındayız."