PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Ermenilere hitaben kaleme aldığı mektubu, Agos yazarları Rober Koptaş, Yetvart Danzikyan, Ohannes Kılıçdağı ve Karin Karakaşlı değerlendirdi.

ROBER KOPTAŞ: Önemli çağrılar

Mektup önemli ve değerli. Öcalan’ın, cezaevi koşullarına rağmen bugün Türkiye’nin en önemli siyasi aktörlerinden biri olduğu dikkate alınırsa, bu önem ve değer daha iyi anlaşılabilir. Sonuçta Türkiye’de yaşıyoruz ve diğer siyasi aktörlerin, Ermenilerin yaşadıkları konusunda onun yaptığı “soykırım, yüzleşme, adalet” vurgularını bir gün kullanacaklarını henüz hayal dahi edemiyoruz. Sadece Ermenilere değil, aslında bütün Türkiye’ye hitaben yazılmış olan mektuptaki bu netliği takdir etmeli.

Öcalan’ın Ermeni halkının 1915’te yaşadıklarını “soykırım planı, iğrenç, zalim” sözleriyle değerlendirmesi ve ayrıca Ermenilerin hâlâ hayatta olmasının mucizeviliğine, bu mucizenin de “mazlum Ermeni halkının büyük emekleri ve mücadelesi sonucu gerçekleştiği” vurgusu da anlamlı. Bu sözlerin, Kürt hareketine, Ermenilerin tarihsel yazgısıyla ilgili değerlendirmelerinde ışık tutacağına inanmak istiyorum. Öcalan’ın Ermenilerin ırkçı-milliyetçi tuzaklara düşmemek konusunda önerisine ise katılmamak mümkün değil. Aynı sorumluluğun her kesimde olduğunu unutmadan elbette.

Mektupta eleştirilecek ve eksik bulunabilecek hususlar var şüphesiz. Kürtler ve 1915’teki rolleri konusunda eleştirel ifadelere yer verilmemesi bunların en başlıcalarından. Ayrıca, “lobi, cemaat, paralel yapı” kavramlarının, KCK yetkililerinin kullandığı kadar hoyratça olmasa da, bolca ve muğlakça kullanılması da sorunlu. Ayrıca mektupta Rumların, Süryanilerin ve diğer gayrimüslim halkların da zikredilmesi gerekirdi.

Öcalan sonuçta sınırlar ötesi irice bir siyasi yapının lideri ve ona bir politikacı gözüyle bakmakta yarar var. Hal böyle olunca, barış sürecini birlikte yürüttüğü AKP’nin iktidarını sarsacak adımlara karşı mücadele vurgusunu öne çıkarmasını anlamak da mümkün. Başta Gülen cemaati olmak üzere sürece zarar verebilecek güçlere karşı dikkatli olunması çağrısı, son haftalarda yaşanan gelişmelerle doğrudan ilgili. Şahsen ben de, Kürt ve Türk gençlerinin kanının akmadığı bir Türkiye’ye doğru ilerleyebilmemizin en öncelikle meselemiz olduğuna inananlardanım. Öcalan’ın “sürdürmeye çalıştığım barış arayışının hiçbir halkın zararına olmayacağı” taahhüdüne sadık olup olmayacağını da hep birlikte takip edeceğiz.

YETVART DANZİKYAN: Dış odaklar söylemi sorunlu

Ben de kendi adıma Öcalan’ın selamını alıyorum. Bütün bu tartışmaların ardından özel olarak bir mektup yazmasını da önemli ve saygıdeğer buluyorum. Öcalan’ın mektubun ilk bölümümde yaptığı çözümleme ile büyük oranda mutabık kaldığımı ve Türkiye’nin artık 1915 gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini söylemeliyim.

Öcalan’ın ve Kürt hareketinin Ermeni halkına, meselesine yaklaşımının elbette ki farkındayım, farkındayız. Ve bunu çok önemsiyorum. Keza Kürt siyasetinin bilhassa son 5-6 yıldır bölgede hayata geçirdiği kardeşlik pratiğini de daha önce de defalarca kaydettiğim gibi çok kıymetli buluyorum.

Ama demeden, naçizane birkaç cümlem var elbette. Biz Türkiyeli Ermeniler, devlet tarafından yıllar boyunca kim olduğu bilinmeyen, belirsiz bir “dış güçler” ile terbiye edildik. Ve yine bize sürekli kötü diaspora, düşman Ermeni lobisi, iyi, uyumlu Türkiyeli Ermeniler denklemi sunuldu. Hatta dayatıldı. Bizden hep iyi Ermeniler olmamız istendi. Türkiye ile, o boğucu resmi görüşle yetiştirilmiş kuşaklarla diyalog kurma, ortak bir dil üzerinden kendimizi anlatabilme derdiyle bu denklemin çok dışına çıkmadık, çıkamadık. Hrant’ın o dikkatli dili, iki halkı tedavi etmeye çağıran dili bile bu ülkeye fazla geldi.

Şunun anlaşılmasını rica ediyorum ben de: Bu adresi belirsiz, muğlak, çok genel bir dış güçler, kötü kalpli lobiler, Türkiye’nin düşmanı Ermeni odaklar söylemi bizi çok yoruyor ve aynı denklemin içinde sıkışıp kalmışız, oradan bir türlü çıkamıyoruz hissi yaratıyor. Ve ısrarla buna ikna edilmek istenmemiz, yeni bir resmi görüşe mi çağrılıyoruz duygusunu, sorusunu yaratıyor.

Türkiyeli Ermeniler ne söylendiğini anlarlar. Buna inanalım. Son haftalarda sürekli kulağımıza söylenen “yanlış sonuç çıkarıyorsunuz” telkinlerinin artık bir son bulmasını diliyoruz. Ve bu barış ihtimalinden en çok heyecan duyanlar arasında Türkiyeli ve bir gün Türkiye’ye dönme umudu taşıyan Ermeniler olduğunu, herhalde söyleyebilirim. Tüm çabamız barışın kalıcılaşması ve bu heyecanı diri tutmak içindir.

OHANNES KILIÇDAĞI: Düzeltme ve diyaloğa devam

Öcalan’ın mektubunda yaptığı, Batı‘nın dünyanın geri kalanı üzerindeki etkisi konusundaki tarihsel analizi hakkında uzun uzadıya konuşulabilir ama sadece genel manada şu kadarını söyleyeyim ki kolonyal süreçlerin Batı dışı toplumlarda yıkım yarattığı genel bir tespit olarak doğru olsa da Tükiye’de (ve Ortadoğu’da) yaşayageldiğimiz sorunları tamamen “Batı’nın oyunu” veya “Batı kaynaklı” olarak tanımlamak zannımca eksik bir okumadır.

Yerel yapıları ve ilişkileri tamamen aklamak, bizi özeleştiri yapmaktan alıkoyabilir. Yine de, Öcalan mektubunda, Ermeni soykırımıyla yüzleşme bahsinde, ideal pozisyon nedir sorusu bir yana, Türkiye siyasetinin ortalamasının oldukça üstünde bir duruş sergilemiştir. Bu da zaten Kürt hareketinin şimdiye kadarki çizgisiyle uyumludur.

“Ermeni halkı ırkçı-milliyetçi tuzaklara düşmemelidir” önermesi de doğru çünkü zaten kimse bu tuzaklara düşmemeli. Öte yandan, “uluslararası sermaye”, “lobi” gibi tanımlamalar söylenip geçildiğinde haddinden fazla soyut kalan kavramlar. Kimdir bu sermaye ve lobiler? Olaya tam olarak nasıl müdahil oluyorlar? Bu gibi sorular daha açık tartışılmadan bunlar bir hayalet olmanın ötesine geçemiyor.

Öcalan’ın mektubunu cümle cümle ele aldığımızda katılmadığımız birçok nokta olabilir. Fakat esasen bu mektubun bir ‘düzeltme’ ve Türkiye Ermenileri ile Kürt siyasi hareketi arasındaki yapıcı diyaloğun devamı ve geliştirilmesi için asgari zemini muhafaza eden bir metin olarak okunmasının doğru olacağı kanaatindeyim.

KARİN KARAKAŞLI: Barışa tamamlanma ihtimali

Söz, ulaşmak içindir. Yoksa kendine saklarsın onu, telaffuz etmezsin. Kürt halkının lideri Öcalan'ın selamını da bunca yıldır varlığını sınırlandırmamak için mücadele verdiği tecrit koşullarında kaleme aldığı mektubu da bu ulaşmanın işareti olarak aldım. “Gerçek bir adalet üzerine inşa edilmiş tarihi bir barış” benim de en çok inanmaya ihtiyaç duyduğum, bu yola baş koymuş herkesle birlikte mücadelesini verdiğim şey. Öcalan'ın bu uğurda “katledilen son Ermeni” olarak nitelendirdiği Hrant Dink ve gazetesi Agos bu düsturla çıkmıştı o zorlu yola. Bunca yıl sonra, aynı mekânda devam eden de adaletli barış çabasıdır zaten.

Ermeni halkının soykırım gerçeğini ve kendini bu trajediye rağmen bugüne taşıyabilmiş olma mucizesini bu topaklarda bir siyasiden işitmek nasip olmadı. Öcalan'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin bu bilgi eşliğinde tarihle yüzleşmeye çağırması, her kesimi milliyetçilik tuzağına karşı uyarması kıymetlidir. Ancak bu kıymet Türkiyelilerin tarihi idrak ve bugünü inşa azmine ihtiyaç duyar. Çünkü hayli belirsiz tınlayan o uluslar arası lobilerin aksine bu halklar bütün yaşanmışlıkları ile buradadır. Ve aslolan, devletçi refleksi anımsatmayan bir dille tam da AK Parti iktidarı, Gülen cemaati ve de üçüncüler arasındaki iktidar mücadelesinin ortasında yeni bir ihtimal yaratabilmektir. Bu ihtimalse bizzat Öcalan'ın çizdiği bu hiza çizgisinde özellikle Kürt siyasi hareketinden tutarlılık talep eder.

Çağdaş şiirin ustası Edip Cansever, "Sanırım hiçbir şeyin öyle pek tamamlanmadığı/Bir çağda yaşıyordum" demişti bir şiirinde. Kimlik politikalarının özgürleştirici değil kapana kıstırıcı haline denk gelen bu zamanda ben Türkler, Kürtler ve bu toprakların bütün halklarıyla birlikte o adalete ve barışa tamamlanmak istiyorum. Bütün kayıplarımızın hatırası ve çocuklarımızın hatrı için. (Agos)