Uluslararası Af Örgütü’nün yeni genel sekreteri Güney Afrikalı Kumi Naidoo (Cumartesi Anneleri’ne yönelik polis saldırısına ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamalarını değerlendirdi.

Cumartesi Anneleri’nin çocuklarının akibetini sorma hakları olduğunu söyleyen Naidoo, “İnsanları kaybedilmesine neden olan devlette olsa, terör örgütü de olsa bu önemli değil. Annelerin bir araya gelme ve çocuklarının akıbetini sorma hakları var. Bu eylemlere izin vermemek kabul edilemez. İnsanların direnişini engellerseniz, direniş kamusal alandan çıkmaya evrilir” diye konuştu.

Çözüm sürecine değinen Naidoo, “Bir zaman dünya çok olumlu bir şekilde Türkiye’deki barış sürecini izliyordu. Şu an ise bu durum, tersine çevrilmiş durumda. Hükümete şöyle bir çağrıda bulunuyoruz; Bu mesele hiçbir zaman ortadan yok olmayacak. Bu sadece Türkiye’nin meselesi değil aynı zamanda ülkeleri ve sınırları da aşan bir mesele. Kürt sorununu çözmekte yetersiz kalmak Türkiye’nin küresel anlamdaki duruşunu itibarını da zedeleyen bir şey” dedi.

Kumi Naidoo iki günlük Türkiye ziyaretinde Cumhuryet’ten Seyhan Avşar’ın sorularını yanıtladı.

PARLAMENTO CİDDİ ZARAR GÖRÜR

Yüzlerce gazetecinin, siyasetçinin, insan hakları savunucusunun tutuklu olduğu Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle bu haksız tutuklamalar Türkiye’nin uluslararası itibarını zedeliyor. Af Örgütü olarak haksız yere cezaevinde tutulan insanların ya derhal serbest bırakılmasını ya da adil yargılamalarla adalet önüne çıkarılmasını talep ediyoruz. Türkiye cezaevlerinde şartlar oldukça zor. Cezaevinde tutulan insanların kendi kendilerine, ‘bu cesarete sahibim ve umudum var’ demeleri lazım. Kendilerini terk edilmiş hissetmesinler. Türkiye’de ve Türkiye dışında çok sayıda insan onların serbest bırakılması için mücadele ediyor. Ayrıca Türkiye’de gazetecilerin, sendikacıların tutuklanması insan haklarına karşı yapılan tutuklamalar. Seçilmiş parlamento üyelerinin tutuklanması ilerleyen süreçte Türkiye parlamentosuna ciddi zararlar verir. Türkiye’de muhalif basından ya da medyadan bahsetmek çok zor. İfade özgürlüğü demokrasi ve toplum için çok önemli. Maalesef bu, Türkiye’de yok.

Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Taner Kılıç da uzun süre tutuklu kaldı. Kılıç hakkındaki iddialarla ilgili neler söylemek istersiniz?

Türkiye’de çok sayıda insan herhangi bir suçlama olmaksızın cezaevine konuyor. Herhangi bir delil olmaksızın insanların tutukluluk halinin devam etmesi kesinlikle haklı gösterilemez. Taner yanlış hiçbir şey yapmadı. Herhangi bir temel olmaksızın tutuklandı. Bizim hükümetten talebimiz ya insan hakkında bir delil sunup öyle tutuklayın ya da serbest bırakın. Aksi takdirde insanları tutuklayamazsınız, tutuklamamalısınız.

Barış talebinde bulunan insanların tutuklandığı günlerden geçiyoruz. Uzun yıllardır barışla ilgili çalışmalar yürüten birisi olarak Türkiye’deki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir zaman dünya çok olumlu bir şekilde Türkiye’deki barış sürecini izliyordu. Şu an ise bu durum, tersine çevrilmiş durumda. Hükümete şöyle bir çağrıda bulunuyoruz; Bu mesele hiçbir zaman ortadan yok olmayacak. Bu sadece Türkiye’nin meselesi değil aynı zamanda ülkeleri ve sınırları da aşan bir mesele. Kürt sorununu çözmekte yetersiz kalmak Türkiye’nin küresel anlamdaki duruşunu itibarını da zedeleyen bir şey.

Türkiye’deki en uzun sivil itaatsizlik eylemi olan Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü haftasındaki eylemlerinde polis şiddetle karşılık verdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise polis şiddetini savundu. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Cumartesi Anneleri’nin kaybettikleri çocuklarının akıbetini sorma hakkının inkâr etmesi kabul edilemez. Hiç kimsenin sorumlu tutulmadığı, kimseden hesap sorulmadığı bir süreçte yasın bitirilmesi mümkün değil. Aynı zamanda sorumlularından hesap sorulmamış olması durumu var. İçişleri Bakanı’nın açıklaması ise kesinlikle ikna edici değil çünkü bu insanların kaybedilmesinden sorumlu bir terör örgütü de olsa, devlet de olsa önemli değil. Şu anlamda önemli değil. Bu annelerin bir araya gelme hakları var, ifade özgürlüğü hakları var, çocuklarının akıbetini sorgulama hakları var. Bu Türkiye ya da başka bir ülkede olsa insanların temel haklarını inkâr etmek, özgür bir şekilde eylemlerini gerçekleştirmelerine izin vermemek kabul edilebilecek bir şey değildir. İnsanların direnişlerini bu şekilde engellersiniz, o zaman bu direniş kamusal alandan çıkma yönüne doğru gider.

‘İNSANLARI HÜKÜMETLER AKTİVİST YAPIYOR’

‘15 yaşında Nelson Mandela’nın Apartheid karşıtı yürüyüşüne katıldım. O yürüyüşteki sloganımız ‘biz eşitlik istiyoruz’du. Kortejin arka taraflarındaki çocuklar ise renkli televizyon istiyorduk çünkü beyaz çocukların okullarında renkli televizyon vardı. O dönemde renkli televizyonla eşitliği aynı görüyor olabilirim. Ailem avukat mı, doktor mu olmam konusunda konuşuyordu. Başarılı bir öğrenciydim ama katıldığım yürüyüş nedeniyle okuldan atıldım. Aslında hükümetler yaptıklarıyla insanları aktivist haline getiriyor.’