Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ihlal kararının ardından yapılan ilk duruşmada birçok siyasetçi, gazeteci ve insan hakları savunucusu Gezi Parkı eylemleri hakkında 2 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Osman Kavala’nın Silivri’deki mahkemesini takip etti.

Duruşmayı salonda takip etmek için Strazburg’tan İstanbul’a seyahat eden AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Eş Başkanı Sergey Lagodinsky, davayı değerlendirdi.

Duruşma sırasında ifade veren tanıklardan ikisinin Kavala adından hiç bahsetmemesinin “çok şey söylediğini” ifade eden Lagodinsky, savcının “pasif” rol oynamasının da kendisini şaşırttığını dile getirdi.

Türkiye’de AİHM’in önemli davalarda yeterince hızlı hareket etmediği hakkında şikayetler duyduğunu da ifade eden Lagodinsky, bu durumu Strazburg’a taşıyacağını ifade etti.

AİHM'in Selahattin Demirtaş, Cumhuriyet gazetesi ve Kavala davalarındaki tutukluluklara yönelik itirazlara dair karar vermesi bir yılı aşkın süre almıştı.

Lagodinsky, Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili olarak, “Türkiye’de hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özellikle Kürtler olmak üzere tüm azınlıklara yapılan muamelede değişimler olmadığı sürece fazla umut görmüyorum” diye konuştu.

Lagodinsky’nin T24’ten Mehmet Kaan Kurtuluş’un sorularını yanıtladı:

AİHM’in kararına rağmen Osman Kavala bugün serbest bırakılmadı. Bu Türkiye’de hukukun durumu hakkında ne anlama geliyor?

Bugün olanları anlamaya çalışıyorum. Bence öne çıkan bir nokta yargıçların karar konusunda çok formaliteci davranmasıydı. Zamana ve karara tepki verebilmek için Adalet Bakanlığı’ndan onaya ihtiyaçları olduğunu söylediler.

Bence bu formaliteciliğin gerekçeli olmayan bir seviyesi. Çünkü bu bir insanın, cezaevinde halihazırda iki yıldan fazla süre geçirmiş bir insanın özgürlüğü hakkında.

Ben de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de suçlu olduğuna dair bir kanıt görmesek de mahkemenin Osman Kavala’nın suçlu olup olmadığını hemen söylemesini beklemiyordum. Ancak hükümsüz tutukluluğuna son verileceğini düşünüyordum. Çünkü hükümsüz tutuklu bulunması orantısız bir önlem ve AİHM’in kararı açıktı.

‘AİHM’İN KARARINA YAPILAN MUAMELE BU ORTAK DEĞERLER VE SAYGI İÇİN İYİ BİR TEMEL OLMADI’

Sizce bu durum Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkileri nasıl etkileyecek?

Bekleyip göreceğiz. Bence bu olanlar Türkiye ile AB arasında daha çok güven ve ortak değer tabanından taraf olan herkes için bir darbe. Bence Türkiye’nin geleceğinin Avrupa olmasını istiyorsak, bu gelecek sadece ortak değerler üzerine kurulabilir. Bugün AİHM’in kararına yapılan muamele bu ortak değerler ve saygı için iyi bir temel olmadı.

Bugün duruşmayı mahkeme salonunda takip ettiniz. İzlenimleriniz nelerdir?

Dürüst olmak gerekirse daha kötüsünü gördüm.

Tanıklardan ikisinin Gezi Protestoları hakkında anlattıklarında Kavala adının hiç geçmemesi çok şey söylüyor. Basitçe söylemek gerekirse bütün gün Kavala veya suçlanan kişilerle alakası olmayan şeyler üzerineydi.

Ancak çarpıcı olanlar karardan önce olanlar değil, bu olanlardan yola çıkılarak varılan sonuçlardı. Ben hakime elden verilen AİHM kararının bir etkisi olacağını düşünüyordum. Çünkü bu karar dava için o kadar önemli ki, kararı yazıcıdan çıkarmadıysanız bile hakimin haberi vardır.

Dışarıdan bakan bir göz ve bir AB parlamenteri olarak söyleyebileceğim şu: Tabii ki AİHM, Avrupa’da hukukla uğraşan herhangi biri için- ve bunu bir avukat olarak söylüyorum- en öncelikli mahkemedir. AİHM’in çok açık sözlü bu kararını görmezden gelmek hayal kırıklığı oluşturan bir durum.

Peki bir avukat ve dışarıdan bakan bir göz olarak duruşmayı değerlendirebilir misiniz?

Söylenenleri çevirilerden dinledim. Bana çarpıcı gelen savcının pasif davranmasıydı. Savcı pek bir şey yapmadı. Almanya’da böyle bir durum hayal bile edilemezdi.

Alman mahkemelerinde hakim-savunmaya karşı gibi bir durum yoktur. Alman sisteminde savcı ve avukatlar resmi çizer, hakim de karar verir.

‘BİR HÜKÜMET OLARAK İNSAN HAKLARINI İSTEDİĞİNİZ ZAMAN YOK SAYAMAZSINIZ’

Türkiye’de Avrupa’nın da gündeminde olan birçok siyasi dava var. Bunların arasında Demirtaş’ınkinden Kavala davasına, Kışanak davasından Mızraklı’nınkine birçok örnek var. Bu resim size ne anlatıyor?

Türkiye’deki meslektaşlarıma söylediğim gibi; İyi bir görüntü değil. Hukukun üstünlüğüyle bağlantılı çok büyük bir problem bu.

AİHM’in Kavala hakkında verdiği karara baktığımızda çok önemli bir şey söylediğini görüyoruz; Bir hükümet olarak insan haklarını istediğiniz zaman yok sayamazsınız. Kararda ”art niyet”ten bahsediliyor.  OHAL var deyip insan haklarını yok sayıp istediğinizi yapamazsınız. İnsan hakları böyle işlemiyor, İnsan Hakları Anlaşması böyle işlemiyor. AİHM bunu açıkça ifade etti.

Bu bence sadece Türkiye’ye değil, Avrupa’daki bütün demokrasilere bir uyarı; Çok zor şartlarda bile medeni hakları yok sayamazsınız. Onlar her zaman vardır.

‘BİRİNİ SADECE SİYASİ GÖRÜŞLERİNİZ UYMUYOR DİYE ALIP, İKİ YIL BOYUNCA HAPSE TIKAMAZSINIZ’

Peki sizce AB’nin veya AİHM’in bu süreçte daha iyi yapabileceği bir şey var mıydı?

AİHM’in önemli davalarda yeterince hızlı davranmadığı konusunda şikayetler duyuyorum. Bu çok ciddiye aldığım bir durum. Bu şikayeti benimle Strazburg’a götüreceğim ve incelemeye devam edeceğim.

Bence Türkiye’deki demokrasi problemlerini çözen kurum AİHM olmayacak. Destek verebilir, umarım en zor durumdaki insanlara yardımcı olabilir ancak orası bir Türk yargı organı değil. Türk toplumu, yargısı ve hükümeti medeni haklar ve hukukun üstünlüğü konusundaki bu problemler üzerine kendileri çalışmaya başlamak zorunda. Bu sadece Strazburg’tan çözülebilecek bir durum değil.

AB olarak bizim sorumluluğumuz koşulsallık prensibi üzerinde çalışmak olmalı. Bir taraftan ekonomik işbirliğini ve vize durumunu geliştirmek için çözümler ararken, bir taraftan da bunların sadece medeni haklar ve hukukun üstünlüğü konusunda Türkiye doğru yola dönerse gerçekleşebileceğini söylemeliyiz.

Bugün yaşananlar bu durumun başka bir örneğiydi. Bu böyle sonsuza kadar devam edemez. Birini sadece siyasi görüşleriniz uymuyor diye alıp, iki yıl boyunca hapse tıkamazsınız. Bu Türkiye’nin bir Avrupa ülkesi olarak itibarına zarar veriyor ve benim gibi Türkiye’nin Avrupa’da olmasını destekleyenlerin bunu yapmaya devam etmesini zorlaştırıyor.

Sizce 2020’de Türkiye-AB ilişkilerinden ne bekleyebiliriz?

Ben Türkiye’de değişimler olmadığı sürece fazla umut görmüyorum. Dediğim gibi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özellikle Kürtler olmak üzere tüm azınlıklara yapılan muamelede değişim olmadığı sürece bence zor zamanlar geçireceğiz.

Bu ben ilerleme istemediğim için değil, bu sorunları çözmediğimiz sürece ilerleme ve ikili ilişkilerden taraf olmak giderek zorlaştığı için olacak.