10 Ekim Ankara Gar katliamında kızını ve kardeşini yitiren, eşi de ağır yaralanan  İzzettin Çevik saldırıdan sonra kendisini devlet yetkililerinden kimsenin aramadığını belirterek "Biz devlete ait olmayanlardanız, biz devletin gözünde olmayanlardanız, kaybedilmiş olanlardanız" dedi. 

İnsanın rüyasında bile görmeyeceği bir kâbusu, düşünmek bile istemediği şeyleri yaşadım diyen Çevik, “Üç kadınla gidip, yarım kadınla döndüm ben Ankara’dan” ifadesini kullandı.

Cumhuriyet'ten Mahmut Oral'ın sorularını yanıtlayan Çevik'in yanıtları şöyle:

O fotoğrafın çekildiği andaki duygularınızı hatırlıyor musunuz?

Çocuklarımı, eşimi, kardeşimi düşünüyordum, kendimi de düşündüğümü hatırlıyorum. Yaralılardan bir halka oluşmuştu. Ne kızımı ne de kardeşimi tanıyabiliyordum. Sonra bir baktım ki Hatice yanıma gelmiş, kucağıma sığınmış ben de onu sarmışım. Hatice, kızımızın nerede olduğunu soruyordu. Biraz daha bakınınca kız kardeşimi yatanlar arasında seçebildim. Hâlâ da kızımı göremiyordum.

Yerde elbiseleri kızımınki gibi olan biri vardı. Plastik bir mağaza mankeni gibi yatıyordu. Kolu, elleri, ayakları ve teni sanki erimişti. O sırada yerde gördüğüm kişinin kızım olduğunu idrak edebildim. O an kendime kızmaya başladım.

Suçluluk mu duydunuz? 

Kızımın erimiş bedenini görünce "Eğer kızım buysa ölmüştür, o zaman kardeşim de ölmüştür" diye düşündüm. Kızımı, kardeşimi, eşimi oraya ben getirmiştim. Öfkelendim. Neden bana neden bir şey olmadı diye. Çünkü artık çığlıkları, kucağıma sığınmış olan eşimi, yerde yatan cenazeleri ve diğer bütün detayları algılamaya başlamıştım. İnsanın rüyasında bile görmeyeceği bir kâbusu, düşünmek bile istemediği şeyleri yaşadım. Üç kadınla gidip, yarım kadınla döndüm ben Ankara’dan.

Eşinizin durumu nasıl?

Ankara’da sürekli tedavisi devam ediyor. Malulen emekli olması için başvuru yaptık. Sene sonuna kadar belli olacak bu durum. Sol gözü yüzde 10 civarında görüyor. Maalesef tedavisini başta üstlenen ve ameliyatına girmesi gereken profesör ise kayıplara karıştı. Tabip albaymış ama 15 Temmuz sonrasında ortada yok. Bir doçent hanım ameliyatını yaptı. Benim de sol kulağımda hasar var. Sesleri karıştırıyorum. Eğer benim öyle ise Hatice’nin çok daha fenadır. Çünkü kulağı daha çok zarar görmüştü.

Şu anda nasıl bir ülkedeyiz, bir anda onlarca radyo televizyon kanalı kapatılıyor, on binlerce kamu çalışanı, öğretmen açığa alınıyor. Siz de bir öğretmensiniz, nasıl görüyorsunuz olan biteni?

Öğretmeni açlıkla terbiye etmeye çalışıyorlar. Türkiye’de çocuklarımız ve haksızlıklara karşı gelebilmek için bize bir devlet lazım. Ama bu ülkede devlet nereye gidiyor? Hukuk yoksa adalet yoksa, öyle devlet mi olur? İşler iyi gitmiyor. Yanlışlıkla uçak düşürdü bu ülke. 317 milletvekili seçtiren Başbakan apar topar görevden alındı.

Her gün yeni bir şeyle uyanıyoruz, belki bu diptir diye. Çünkü dibe vuran kişi artık yukarı çıkar. Ama hâlâ dibi göremedik. Kimsenin normalleşme gibi bir derdi yok. Siyasetçiler güçlü olduklarında demokrat olurlar. Bunlarda tersine çalıştı. Güçlendikçe antidemokratik oldular. Bu ülkede bugün benim izleyeceğim televizyon, dinleyeceğim radyo kalmadı.

Nereye kadar?

Her canlının bir dayanma sınırı vardır. Eğer onu merak ediyorsanız, yaklaştılar sona. Çünkü ben acı çekmiş biri olarak şunu görüyorum, daha çok kanlar dökülecek, ondan korkuyorum. Çünkü çok huzursuz bir toplum olduk. Her gün 10 kişiyi, 20 kişiyi öldürmekle övünür olduk. Bu böyle süremez. İşin ekonomik yönü de kötü. Ben öğretmenim, sözüm ona toplumun refah içinde yaşayan kesimlerindenim. Ayın daha ortasındayken cebimde beş kuruş para yok. Esnaf öyle, küçük üretici öyle. Sanayici öyle. Gırtlağa kadar borç içinde ülke.

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın...