T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Turgut Özal mahallesinde 3 Eylül’de zırhlı aracın çarpması sonucu 7 yaşındaki Miraç Miroğlu'nun ölümüyle birlikte zırhlı araç sonucu öldürülen çocukları bugünkü köşesine taşıdı. Yayıngın medyanın bu ölümleri görmezden geldiğini belirten Tahincioğlu, "Bazı çocukların hava değişiminden nasıl etkilendikleri üzerine saatlerce konuşulur ama hayatını sadece Kürt olduğu ve orada doğduğu için panzer altında kaybeden çocukların adı geçmez yaygın medyada. Geçmez çünkü biliyoruz ki onlar herkesin zihninde başka bir iklimin çocuğudur.Olabilir, başlarına gelebilir böyle şeyler! Ana babaları rahat dursalar devlet neden oraya panzerlerini göndersin değil mi?İşte bu yüzden, bu ülkede, ölen bazı çocuklar öldükleri için suçludur." dedi. 

Gökçer Tahincioğlu'nun, "Terörist çocuklar ve 'vardır devletin bildiği' suskunluğu" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle: 

Haklılar, sonuçta İdil’de öldü bu çocuk, doğan bütün çocukların potansiyel tehlike olarak görüldüğü bir yerde, zırhlı araçlar ne yapsın? Yatağında ölen çocukların davasında ne oldu ki şimdi olsun? Bazı çocukların hava değişiminden nasıl etkilendikleri üzerine saatlerce konuşulur ama hayatını kaybeden bazı çocukların adı geçmez yaygın medyada. Geçmez çünkü biliyoruz ki onlar herkesin zihninde başka bir iklimin çocuğudur.

Yahya Menekşe, bu ülkenin suçlu doğmuş çocuklarından biriydi. Öldüğünde bile suçunun günahının olmadığını kanıtlamak zorunda olan ölülerden.

Mümkün olsa ifadeye çağrılacak, sorgulanacak, neden ölüp de boş yere bu kadar zamana neden oldun diye azarlanacak çocuklardan…

2008’de Cizre’de arkadaşlarının anlatımına göre panzerin bilinçli olarak ezmesiyle yaşamını yitirdi.

Polis ve bağlı olduğu valilik, düşündü, taşındı en kolay yolu buldu; Menekşe, polisle eylemciler arasındaki çatışma sırasında ölmüştü. Ne yapsın polis, nereden görsün Menekşe’yi, başına gelen taşla ölmüştür… En iyisi böyle söylemekti.

Öyle güzel açıklamalar ki bunlar, tek cümleye bir çocuğun terörist olduğunu da polisin zaten canının derdiyle uğraştığını da teröristlerin kendi arkadaşlarını öldürdüğünü de sıkıştırıverirsiniz.

Kenarda alkışlamaya hazır milyonlar, onların alkışlaması için kutlu sözlerini cebinde tutan siyasiler açıklamayla ayağa kalkar… Artık uğultudan, evlatlarının canının hesabının verilmesini isteyenlerin sesi duyulmaz olur. Zaten duymak isteyen de yoktur.

***

Ama bir de zaman dediğimiz zalim var.

Şırnak Valiliği, polislerin soruşturulmalarına izin vermedi. Avukat Rojhat Dilsiz, bu kararı idare mahkemesine taşıdı. İdare mahkemesinin kararıyla soruşturma açıldı.

Dosya, “başına gelen taşla öldü” denilerek kapatılmak isteniyordu ama Adli Tıp Raporu, yüz çevrilemeyecek kadar açıktı.

Üzerinden paletli, ağır bir cismin geçmesi sonucu yaşamını yitirmişti henüz 16 yaşındaki Menekşe.

Savcılık, mecbur dava açtı. Ancak sadece “taksirle öldürme” suçundan. “Olsa olsa görmemiştir, olsa olsa mecbur kalmıştır” diyerek.

İki yıl süren yargılamadan sonra Cizre 2. Asliye Ceza Mahkemesi, polisin beraatine karar verdi.

Mahkemeye göre Menekşe izinsiz gösteriye katılmış, yetmezmiş gibi panzerin manevra alanına girmişti.

Karar Yargıtay’a taşındı. Üstelik yerel mahkemenin, belki gerçek niyetini gizleyemediğinden, maktul Menekşe için kararda yanlışlıkla “sanık” ifadesini kullandığına dikkat çekilerek.

Olur, hep olur böyle şeyler!

Yargıtay Başsavcılığı da Yargıtay da itirazı anlamsız buldu. Tam sekiz yıl süren yargılamadan sonra beraat kararı onandı.

***

Hikâye, Menekşe ile başlamadı ve elbette O’nunla bitmedi.

13 yılda, panzer, TOMA, akrep gibi zırhlı araçların çarpması sonucunda 20’si çocuk 42 kişi yaşamını yitirdi.

Yataklarında uyurken ölümle tanışmalarından olacak, 4 Mayıs 2017’de evlerine çarpan panzerin duvarı yıkması ile hayatlarını kaybeden 7 yaşındaki Muhammet Yıldırım ile 6 yaşındaki Furkan Yıldırım kardeşler, en çok gündeme gelenlerdi.

Öyle ya polisin 6 ve 7 yaşındaki kardeşlerin elinde sapan olduğunu açıklama şansı yoktu. Eyleme de katılmış olamazlardı, gerçekten de uyuyorlardı. Panzer, bir olaya müdahale ediyor da olamazdı. Evin içerisine kadar girmişti. Zaten girmediği bir tek orası kalmıştı. İnsanların hayatlarına öylesine uzatıyordu başlarını panzerler.

Panzer sürücüsü polis sadece taksitlere bölünen 19 bin lira para cezasıyla kurtuldu. Yanındaki meslektaşı ise beraat etti. İstinaf mahkemesi de kararı hızla onadı.

***

Aslında bu işler genellikle öyle mahkeme ile falan da bitmez.

Zırhlı araçların neden oldukları ölümlü ve yaralamalı kazalardan sonra düzenlenen tutanak mühim.

Tıpkı küçük araba kazaları gibi.

Genellikle trafik polisleri, meslektaşları için kusurlu olmadıkları bir rapor düzenleyerek ya da az kusurla ve para cezası ile geçiştirilecek bir rapor hazırlayarak daha birkaç saat içerisinde kapatılmasını sağlayabiliyorlar dosyanın.

***

Bir çocuğun hayatını kaybetmesinden daha vahimi, o çocuğun ölümünden keder duymamak olabilir ancak.

Bir ülke aslında o zaman bitmiştir.

Şırnak İdil’de 9 gün önce zırhlı aracın çarpması sonucu yaşamını kaybeden 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu’nun ölümü de bunun göstergesidir.

Trafik polislerinin raporuna göre yine kusurlu olan çocuk olayda. Mihraç, “dur” işaretine uymamış. Herhangi bir kurala uyuyormuş gibi zırhlı araçlar… Ama onlarca olay böyle kapandı zaten.

Bisikletle ekmek almaya giderken panzerin çarptığı Miroğlu’nun Galatasaray formalı o gülen fotoğrafı kaldı geriye ve bir de ailesinin güç bela aldığı, ortadan kırılmış bisikletinin fotoğrafı.

Zırhlı aracı kullanan polis, ifadesi alındıktan hemen sonra serbest bırakıldı.

Ne olacaktı başka, Türk Ceza Kanunu’ndaki olası kast gibi ileri düzenlemeler uygulanacak değil ya!

Sadece 14 baro açıklama yaptı Miroğlu için.

Yaygın deyimle, “bölge baroları.”

Diğer barolar dönüp bakmadı bile.

Mesela “sosyal sorumluluk” fırsatını kaçırmayan kulüplerden tek açıklama gelmedi, Mihraç’ın formasını giydiği kulüp dahil.

Siyasi partilerden her zamanki gibi birkaçı bir parça olsun gündemine aldı çocuğu.

Sivil toplumun çok küçük bir bölümü.

Bakmayın sosyal medyaya. Nüfusa oranladığınızda bir avuç diyebileceğiniz insanlar dışında kimsenin umurunda bile olmadı.

***

Haklılar, sonuçta İdil’de öldü bu çocuk, doğan bütün çocukların potansiyel tehlike olarak görüldüğü bir yerde, zırhlı araçlar ne yapsın?

Üstelik ekmek almaya giderken fırına.

Biliyoruz ki ekmek almaya giden çocuklar çok tehlikelidir bu coğrafyada.

***

Valilik, aracın son derece yavaş olduğunu bildirmiş babaya, görüntülere göre.

Daracık sokaklarda, sert manevralarla, “dünyayı yaksak hakkımız” halleriyle, “bize bir şey olmaz” tavırlarıyla çocukların arasından vızır vızır geçen zırhlı araçlar hızlı olsa ne olur, yavaş olsa ne olur.

Yatağında ölen çocukların davasında ne oldu ki şimdi olsun?

Yine de takdir etmek lazım bunca yıpranmışlığına rağmen Süleyman Soylu’yu!

Mihraç’ın ailesine taziye ziyaretinde bulundu da “ya çocuk teröristse” diye korkan herkes rahat bir nefes aldı. İl başkanından, belediye başkanına kadar herkes taziyede bulunmaya başladı İçişleri Bakanı’nın ziyaretinden sonra.

Yoksa Mihraç’ın kirli bağlantıları açıklanabilir, zırhlı aracın olaydaki “masum özne” olduğu savunulabilirdi zamanla…

***

Bu ülkede öldürülen kadınların cep telefonu kayıtlarından, konuştuğu, görüştüğü kişilere kadar bütün hayatı didik didik edilir cinayet davalarında.

Bu ülkede istismara uğrayan ve hayatını sonlandıran çocukların esir alındığı o tarikat yurtları araştırılmasın diye dosyalara yıllar sürecek gizlilik kararları konulur.

Bazı çocukların hava değişiminden nasıl etkilendikleri üzerine saatlerce konuşulur ama hayatını sadece Kürt olduğu ve orada doğduğu için panzer altında kaybeden çocukların adı geçmez yaygın medyada.

Geçmez çünkü biliyoruz ki onlar herkesin zihninde başka bir iklimin çocuğudur.

Olabilir, başlarına gelebilir böyle şeyler! Ana babaları rahat dursalar devlet neden oraya panzerlerini göndersin değil mi?

İşte bu yüzden, bu ülkede, ölen bazı çocuklar öldükleri için suçludur.