Geçtiğimiz haftalarda, Murathan Mungan, sosyal medyada gazetecilikle ilgi önemli bir noktaya dikkat çekmişti. Mungan, George Orwell'in "Gazetecilik, birilerinin basılmasını istemediği şeyi yayımlayabilmektir. Geri kalan her şey halkla ilişkilerdir" sözünü paylaşmıştı. Orwell'in gazetecilik için o dönemde yaptığı tanımlama belli bir dönemle sınırlı değildir. İktidarlar var olduğu müddetçe birileri 'rahatsız edici' haberler, yazılar yayımlayacak; birileri de suya sabuna dokunmayacak ya da kendisine verilen talimatları yerine getirecektir.

Dünden bugüne gazetecilik bu iki ayrı çizgi üzerinden gitmiştir. Bir yandan İktidardan yana 'haber' yapanlar, gerçekleri çarpıtanlar ya da gerçeklerin üstünü örtenler; diğer yandan gerçekleri yansıtabilmek için bedel ödeyenler.

Günümüzde gazetecilik ağır sınavdan geçiyor. Özellikle demokrasinin olmadığı, hukukun işlemediği Türkiye'de gazetecilik yapmak neredeyse imkansız hale geldi. Gerçekleri yazan gazeteciler hapishanelere kapatılıyor, mahkeme kapılarında süründürülüyor, vuruluyor. Ancak ağır bedellere rağmen gazetecilik yapmak isteyenler duruşlarından taviz vermiyor. Çok yakın zamanda, Gezi direnişinde buna tanıklık etmedik mi?

Geçen sene İstanbul'da başlayan Gezi Parkı eylemi topyekûn bir ayaklanmaya dönüşürken, gazeteciler de bu direnişin bir parçası oldu. "Gazeteciyim" diyenler, halkın taleplerini, dalga dalga büyüyen direnişi ve polis şiddetini olduğu gibi yansıtmak için az çabalamadı, az bedel ödemedi. Görüntü almak isteyen gazeteciler polis tarafından darp edildi, ellerinden makinaları alındı, gözaltına alındı. Ama gazeteciler yılmadı, hayatları pahasına da olsa gerçekleri yansıtmanın peşinden koştu. Polis şiddeti nedeniyle gözünü kaybeden meslektaşlarımız oldu.

Hükümet yanlısı medya meslektaşlarımızı 'terörist' ilan etti. Savcılar, mahkemeler de yandaş medyayı aratmayan kararlara imza attı, gazeteciler yargılandı, gazeteciler hakkında ağır cezalar istendi. Hatta hükümet, gazetecilere öyle tahammülsüzdü ki, masa başında tweet atarak polis şiddetini ve AKP'yi protesto eden editörleri ve yazarları talimat vererek işlerinden kovdurttu. Gazeteciler kovuldukça kalemler daha da keskinleşti. Sesi soluğu çıkmayanlar çığlık atmayı öğrendi, örgütlendi, sokağa indi.

AKP her ne kadar ekranlarda penguenleri oynatsa da gerçekleri saklayamadı. Kanla bastırmaya çalıştığı direniş tüm dünyaya yayıldı.

Gezi Direnişi'nin yıl dönümü geldi dayandı kapımıza. Ve biz gazeteciler yine kalemimizle, kameralarımızla gerçeklerin orta yerinde yer alacağız.

Biz gerçekleri not düşerken, tarih de bizi yazacak.