Beşiktaş futbol takımı taraftar grubu Çarşı'ya açılan dava ile birleştirilen Gezi Parkı eylemleri davasının üçüncü duruşması bugün görülüyor.

İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya 4 yıl 3 aydır tutuklu olan Osman Kavala yine katılmadı.

Evrensel’den Meltem Akyol’un haberine göre, duruşmada beyanda bulunan Mücella Yapıcı, iki kez beraat ettikleri halde yeniden hakim karşısında olduklarını hatırlattı ve şunları söyledi:

“Ben hala kirada oturan, hala çalışmak zorunda olan biri olarak Osman Kavala ve Can Atalay ile birlikte, Gezi’ye sponsor olmakla suçlanıyorum. İki beraat kararından sonra size başka delil bulma görevi vermişti mahkeme, var mı başka bir deliliniz? Size kolay gelsin diyorum bir de, bize beraat kararı veren yok oluyor çünkü.”

BİRLEŞTİRİLEN TORBA DAVADA 3. DURUŞMA

Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın tek tutuklu sanık olduğu, mimar Mücella Yapıcı, avukat Can Atalay, gazeteci Can Dündar, sanatçı Memet Ali Alabora’nın da aralarında olduğu isimlerin yargılandığı Gezi dosyası ile Çarşı üyesi 35 kişinin yargılandığı dosyanın birleşmesiyle görülen davaya bugün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ediliyor.

Aralarında CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Ali Şeker ile İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun da bulunduğu çok sayıda izleyicinin takip ettiği duruşma kimlik tespiti ile başladı.

KAVALA KATILMADI

Dosyanın tek tutuklu sanığı Osman Kavala, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisine yönelik “Soros artığı” sözlerinin ardından “Adil yargılama yapılmasına imkân kalmadı” diyerek bundan sonra duruşmalara katılmayacağını ve savunma yapmayacağını açıklamıştı. Kavala, bir önceki duruşmada olduğu gibi bugünkü duruşmaya da katılmadı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 10 Aralık 2019’da Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına karar vermiş ancak Kavala tahliye edilmemişti.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık 2021’deki toplantısında Osman Kavala ile ilgili AİHM kararlarına uymadığı için Türkiye’ye yönelik ihlal sürecinin başlatılmasına karar vermişti. Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin görüş vermesi için 19 Ocak tarihine dek süre vermişti. Sürenin dolmasına 2 gün kala görülen duruşma bu açıdan da önem arz ediyor.

ATALAY: BU YAMALI YALAN BOHÇASI, SİYASİ TARİH TEZİ BAŞARISIZ KALMAYA MAHKUMDUR

Duruşmada ilk olarak Can Atalay’ın beyanı alındı. Başlarken savunma yapmadığını, Gezi’yi anlatacağını söyleyen Atalay’ın beyanından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Bu yargılama bir çete faaliyetinin ürünüdür; karşımıza yamalı bir yalan bohçası ile çıkıyorsunuz. İddianame, Gezi Direnişimizi onca yıldır karalamaya çalışan siyasi iktidarın tarih tezidir; hukuki değil siyasi bir metindir.

Gezi Direnişi’nin tek bir kör kuruş ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Biz yahut tek bir Gezici bir tek kör kuruş ile dahi ilişkilendirilemezken bu iddianameyi yazan Savcının meslek içi eğitim seminerleri Avrupa Birliği tarafından fonlanmaktadır.

İddianameniz, uzun yıllar boyunca siyasal ve toplumsal hayatı ceza yargılamasını basit bir araç (misal konserve açacağı) gibi kullanan Adalet ve Kalkınma Partisi ile Fethullahçı Çete ittifakının işlediği suçların en yeni örneğidir.

2911 sayılı Kanunun 28’inci maddesi dahi ihlal edilmeksizin aynı Kanunun 32 ve 33’üncü maddelerinin ihlali nasıl söz konusu olabilir? Anılan maddelerle ilgili olarak Taksim Dayanışması’ndan insanlar ile ilgili kesinleşmiş beraat ve kovuşturmaya dahi yer olmadığı kararları varken siz Taksim Dayanışması ile ilgili “cebir ve şiddet kullanımını” Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kendi dosyasında bulunmayan başka bir dosya ile ilgili birleştirme kararı üzerinden var mı sayacaksınız?

Barışçıl gösterilerle hükümeti protesto etmek, kent hakkını savunmak, iddianamenin defalarca vurguladığı üzere şiddetsiz eylem ya da sivil itaatsizlik gerçekten de "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs" suçunu oluşturur mu? İddianame oluşturur, diyor. Ama bunu yaparken uygarlık tarihini, demokrasi tarihini, toplumsal mücadeleler tarihini tamamen devreden çıkarıyor. Kendi kendine birtakım varsayımlarla yurttaşların en temel hak arama özgürlüklerine ipotek koymak istiyor.

Savcılık, hukuk fakültesinde öğretilenlerle bağını kopartmış onu anladım ancak kendileri orta öğretim düzeyindeki mantık derslerinden de mi sorumlu değildir?

Bir savcının görevi demokratik bir toplumsal hareketi değersizleştirmek, aradan dokuz yıllık bir süre geçtikten sonra ona yeni bir hikâye uydurarak yapay bir tarih yaratmak olamaz. Biz hiçbir şey söylemesek, hiç savunma yapmasak bile kolektif hafızamız, sadece en bilinenlerini andığım isimleri bize hatırlatır ve bu yersiz çabayı boşa çıkarır. Başta da söyledim bu yamalı yalan bohçası, siyasi tarih tezi başarısız kalmaya mahkumdur.

Kavala ile ilgili İHAM kararlarının uygulanmaması emperyalizme kafa tutmak falan değil düpedüz kendi anayasal düzenimizi askıya almak niteliğindedir. Osman Kavala için özgürlük diliyoruz. Dilemekten de öte, Osman Kavala için özgürlük talep ediyoruz!

Türk Lirası bugün derin bir değer yitimi krizi yaşıyor, hayat her geçen gün daha da ateş pahası ve Türkiye’nin kaynakları fırsatçılar tarafından yağmalanıyor. Ağzından “dış güçler” lafı eksik olmayan siyasi iktidarın esas sınavı buradadır. Gerisi ise boş laftır.

Biz bu iddianameyi, bu iddianame öncesindeki ve sonrasındaki tüm yalanı dolanı reddediyoruz.

Taksim Gezisi’nde bir anda beliren o pankartta yazdığı gibi: mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime, benim bir insan olarak kaderime dokunma."

KAHRAMAN: GEZİ’DE AYAĞA KALKAN TOPLUMUN VİCDANIDIR

Daha sonra Tayfun Kahraman söz aldı. Taksim Dayanışmasının iddia edildiği gibi Gezi direnişi ile birlikte değil 2012’in Mart ayında kurulduğunu söyleyen Kahraman şunları söyledi:

"İstanbul’a zarar verecek her projenin karşısında olduk, dayanışmalar kurduk. Zincirlikuyu Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü arazisine bir alışveriş merkezi ve rezidans yapılmasını da, Göztepe Meteoroloji Arazisinde yapılan gökdelenleri de, Haydarpaşa Limanı ve Tren İstasyonunda yapılması planlanan projeyi de bir çok kez dava konusu ettik. Bunun için eylemler yapıldı, dayanışmalar kuruldu.

Gezi Parkında ağaçlara müdahale edildiği o gün bizler alana gittik. Ben bir meslek odasının başkanı ve bir bilim insanı olarak oradaydım. Oraya müdahale ettikten sonra gördüğümüz polis şiddetidir aslında eylemlerin başlama nedeni. Aradığınız şey toplumun vicdanındadır. Orada ayağa kalkan toplumun vicdanıdır çünkü.

Gezi sokağa akan milyonlardır. Her din, ırk ve görüşten inan yaşam alanlarına, ağacına, kuşuna sahip çıkmış, şiddete karşı gelmiştir.

YAPICI’DAN HEYETE: SİZLERE KOLAY GELSİN, BİZE BERAAT VEREN YOK OLUYOR

Ardından Mücella Yapıcı’nın beyanına geçildi. “İki kez beraat etmiş biri olarak şimdi yeniden buradayım, mahkemeler değişiyor, sizler değişiyorsunuz ama biz buradayız” diyerek sözlerine başlayan Yapıcı beyanında şu ifadelere yer verdi:

"2015 yılında aldığımız ilk beraat kararında “…her ne kadar sanıklar hakkında ihtara rağmen dağılmadıkları yönünde dava açılsa da bir bireye, bir kamu görevlisine veya halkın bir kısmına karşı şiddet içeren herhangi bir müdahalede bulunmadıkları anlaşılmıştır” denildi.

Sonra aynı suçlamalarla yeniden yargılandık, tekrar beraat ettik.

O iki karara rağmen buradayım. Buradayız. Ben hala kirada oturan, hala çalışmak zorunda olan biri olarak Osman Kavala ve Can Atalay ile birlikte, Gezi’ye sponsor olmakla suçlanıyorum. Size başka delil bulma görevi vermişti mahkeme, var mı başka bir deliliniz?

Sanki sahneye konulmuş, sonu belli bir oyunun figüranları gibiyiz. Ben bir meslek insanıyım benim meslek insanı olarak umudumu kırıyor. 70 yaşına geldim, yüksek mühendis mimarım. Ben işimi yapıyorum.

Olayların nereden çıktığını biliyor musunuz, Hepimizin itiraz ettiği o proje nedeniyle bile değil. O inat ettikleri projede yaya yolu bırakmayı unutmuşlar, bir gece yarısı parkın bir bölümünü yıkarak, ağaçları keserek o yolu yapmaya çalıştılar. Halk bizi aradı, kalktık gittik, ‘yaptığınızın bir izni var mı’ diye sorduk. Yoktu, itiraz ettik. O hukuksuz kararı uygulamaya çalıştılar. Ağaçları kesmeye çalıştılar. Buna itiraz ettiğimiz için ölüyordum. Her tarafım sarıldı, ağaca sarılıyorum diye. İnanılmaz bir gaz, gece içerisinde çocuklar varken çadırlar yakılmaya çalışıldı.

Biz meslek insanları olarak görevimizi yapıyoruz. Anayasa bize ‘siz meslek örgütleri kent içerisinde yanlış bir uygulama varsa idareleri uyarın’ görevi veriyor. Biz buna uygun davrandık. Biz bazı arsaların üzerine onunla bununla anlaşıp oralardan mal varlığı edinmeye çalışmadık. Biz kamunun yararına bu mesleği yapmaya çalıştık, çalışıyoruz. Bu diplomaları alırken de öyle yemin ettik. Sizler de öyle yemin etmişsinizdir.

Yaya yolu koymayı unutmuşlar, onun yüzünden. 8 çocuğumuz öldü, 45 kişi gözünü kaybetti sayın başkan. Ne için? Kediler öldü, köpekler, kuşlar öldü. Bunlar bu halkın gözü önünde oldu. Orada ayağa kalkan halkın vicdanıydı.

Bu kadar yolsuzluğun, cinayetlerin, istismarın olduğu yerde siz beni ve arkadaşlarımı, mesleğimin gereğini yaptığımız için nasıl yargılarsınız?

Onun için size gerçekten kolaylıklar diliyorum, hiç kolay değil kolay gelsin. Gezi’den suç çıkarmaya çalışıyorlar, size demiyorum, size üzülüyorum. Çünkü bize beraat veren yok oluyor, o yüzden size kolay gelsin diyorum. Umarım yemin etmemişsinizdir."

İŞLER: HEYETİNİZİ SUÇA ORTAK OLMAMAYA DAVET EDİYORUZ

Atalay, Kahraman ve Yapıcı'nın avukatı Evren İşler ise davanın soruşturma aşamasında iletişimin tespiti ve fiziki takip kararı alındığını hatırlattı, kararları talep etmelerine rağmen dosyaya konulmadığını söyledi. İşler şöyle devam etti:

"Kararı veren hakimler hakkındaysa 'FETÖ' davası var. Delil üreten hakim ve savcılardan bahsediyoruz. İddianame 'bu delilleri yeniden kıymetlendirdik' diyor. Mahkemeler değişiyor ancak aynı savcının devam etmesi savcılığın bu dosyaya özel şekilde önem verdiğini bize gösteriyor. Bu yargılamada açıkça suç işleniyor. Heyetiniz vermiş olduğunuz kararlara dikkat çekiyor, sizi bu suça ortak olmamaya davet ediyoruz."

ALTINAY: FENERBAHÇELİ BİRİ OLARAK ÇARŞI İLE NASIL İLİŞKİLENDİRİLDİM?

Daha sonra söz alan Hakan Altınay, aradan geçen yıllara rağmen ne ile ve neden suçlandığını bilmediğini ifade etti. Altınay, “Gezi olaylarıyla tek ilişkim gözlem yapmak için iki ya da üç kez orada olmaktan ibaret. Gezi sırasında AK Parti 10. yıl konferansıydım. Beni Gezi'ye yaptığım ziyaret de AK Parti konferansına götüren de aynı meraktır. Gezi'yi organize ettiysem aynı zamanda Anadolu yakasında bir üniversitede olmam mümkün müdür? Dosyada da tek bir delil yok. Hiçbir delile, somut olguya dayanmayan suçlamanın tümünü reddediyor, ülkemde böyle iddianame yazılmasından esef duyuyorum” ifadelerini kullandı.

Fenerbahçeli olduğunu söyleyen Altınay, Beşiktaş’ın taraftar grubu olan Çarşı ile nasıl ilişkilendirildiğini sordu.

Hakan Altınay'ın avukatı Tora Pekin'in beyanı sonrasında duruşmaya 13.30'a kadar ara verildi.

DURUŞMA ÖNCESİ AÇIKLAMA: "GEZİ’DE DE HAKLIYDIK, BUGÜN DE HAKLIYIZ"

Taksim Dayanışması, duruşma öncesi Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde açıklama yaptı. Burada konuşan Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Akif Burak Atlar şunları söyledi:

“Gezi’de yaşam alanlarımızı, kentsel hafızamızı savunurken ne kadar haklıysak, bugün barınma hakkını savunurken o kadar haklıyız! Gezi’de özgürlükleri savunurken ne kadar haklıysak, bugün Enes Kara’nın yaşama sevincini ve geleceğini çalan tarikat ve cemaat zorbalıklarının karanlığı karşısında aydınlığı savunurken o kadar haklıyız! Gezi’de meslek ilkelerini ve bilimsel doğruları savunurken ne kadar haklıysak, bugün akıl dışı yönetimsel kararlarla afetlere mahkûm edilen kentlerimiz için liyakati savunmakta o kadar haklıyız. Gezi’ye faiz lobisi diyenlerin yüzüne gerçekleri haykırırken ne kadar haklıysak, bugün 'Yaşadığımız ekonomik çöküşün sorumlusu iktidarınızdır' derken de o kadar haklıyız.

Bu akıl ve hukuk dışı dava derhal geri çekilmeli, kurgu ithamlarla yargılanmak istenen arkadaşlarımız hakkındaki iddialar düşürülmeli, somut hiçbir delil olmadığı halde 1539 gündür siyasi bir tutsak olarak tutukluluğu devam eden Mehmet Osman Kavala serbest bırakılmalıdır! Biliyor ve inanıyoruz ki: Gezi hep haklı.”

NE OLMUŞTU?

Gezi davasında mahkeme, 18 Şubat 2020’de Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden hakkında beraat ve tutuklu sanık Osman Kavala hakkında tahliye kararı vermişti.

Yurt dışındaki sanıklar Can Dündar, Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Öğün, Gökçe Tüylüoğlu, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve İnanç Ekmekçi‘nin dosyalarını ise ayırmıştı.

Kavala, tahliye kararı verildiği gün başka bir suçlama yöneltilerek tekrar tutuklanmıştı.

İstinaf mahkemesi, Ocak 2021’de beraat kararlarını bozdu. Şubat 2021’de Kavala’nın “casusluk” suçlamasıyla yargılandığı dava dosyası, Gezi davası ile birleştirildi. Nisan 2021’de yurt dışındaki sanıkların dosyası da ana dosya ile birleştirildi.

Yargılanan 16 kişi hakkında “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, mala zarar verme, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi, ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme, nitelikli yağma, nitelikli yaralama, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet” suçlamalarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.

Gezi eylemlerine ilişkin taraftar grubu Çarşı’ya dair “hükümeti yıkmaya teşebbüs” ve “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”, “suç örgütüne üye olma”, “kamu görevlilerinin görevini yapmasını engelleme” suçlamalarıyla açılan 35 sanıklı davada ise İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Aralık 2015’te beraat kararı vermişti.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi ise Nisan 2021’de beraat hükümlerini oybirliğiyle bozmuştu.

Bozma kararına gerekçe olarak, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve beraat kararlarını bozulmasıyla yeniden başlayan Gezi davası ile birleştirilme hususunun değerlendirilmemesi gösterilmişti. 30. Ağır Ceza Mahkemesi birleştirmenin gerçekleşmesi halinde bunun Çarşı davasının görüldüğü 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde olacağını belirtmişti.

30. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi, dosyaları birleştirme önerisini ilettiği 13. Ağır Ceza Mahkemesine 28 Temmuz’da geçici görevlendirmeyle gitti ve bu mahkemede talep onaylandı.

Hakimin başkanlık yaptığı duruşmada da dosyaların birleşmesine ve yargılamanın 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam etmesine karar verildi.