Demokrasiyi sadece sandığa gitmek olarak anlayan bir siyasal kültürümüz var. Demokrasinin bir toplumun birlikte yaşama halinin yönetilebilmesi için insanlığın bulduğu en etkin yollardan biri olmasının ötesinde, demokrasinin bir ortak yaşam anlayışı ima ettiğini çoğu zaman atlayan bir siyasi kültür bu.


O nedenle de demokrasiye geçtiğimiz yani siyasi partilerin seçimlerle işbaşına gelmesi kararını verdiğimiz yılların en önemli partilerinden biri (Demokrat Parti) halkın “demokrasi” teriminin yabancılığını aşabilmesi için, içini daha da boşaltarak “demokrasi”ye “demir kırat” demeyi uygun bulmuştu. “Demir”in gücü “Kırat”ın da efsanevi çağrışımlarının demokrasiyle bir ilgisi yoktu olmasına ama yine de “Altı ok”un yanında daha sempatik gelmişti topluma.


O yıllardan bu yıllara çok gitmedik aslında. Demokrasinin anlamı bugün hâlâ birçok siyasetçimiz için “seçimlerle” sınırlı. Ülkede serbest seçimler yapılıyor mu öyleyse ülkemiz demokratik bir ülkedir demek, diyebilmek bizim siyasetçilerimizin hemen çoğunda varolan temel bir anlayış. O nedenle demokrasi bahsinde gidecek epey yolumuzun olduğu ortada.


Allahtan Kürt sorunu var da bu düzeyin üzerinde bir arayış çabası anlamlı oluyor. Bu ifade de nereden çıktı demeyin. Gerçekten de bu toplumda Kürtlerin kimlik mücadeleleri olmasa Türklerin varolanı değiştirmek gibi bir dertleri olmayacak sanki. Bugün yeni anayasa arayışları aslında Kürt sorunun varlığının bizi getirdiği bir nokta. Demiyorum başka sorunlar yoktu diye, aksine eski anayasayla bu toplumu yönetmek imkânsızlaşmaya başlamıştı zaten. Ama yine de temel itici gücün Kürt sorunu ve onun etrafındaki sorunlar olduğunu unutmamak gerek.


Yeni anayasanın yeni Türkiye insanları eski Türkiyelilerden farklı olacak. Farklı olacak çünkü Kürtlerin kimlik mücadeleleri uzun bir zamandan beri Türklerin de kendilerini sorgulamaya yöneltti ve onları değiştirdi. Sonuçta Türkler de başka bir Türkiye özlemi içindeler.


O nedenle de Türkiye’nin demokratikleşmesini büyük ölçüde Kürt siyasetine borçlu olduğunu söylememi abartılı bulmayın sakın. Çünkü öyle anlaşılıyor ki Kürt sorunu, hepimize, farklılıklarımızla birlikte nasıl yaşayabiliriz sorusunu sordurttuğu için böyle bir öneme sahip.



Şimdi artık bir tür konsolidasyon zamanı bence. Neyin konsolide edileceği ise açık. Türkiye denilen bu toprakların çok sayıda farklılığı barındıran insanlığının konsolidasyonu. Belki de ilk defa birbirlerine dokunarak ve birbirlerini anlamaya çalışarak yeni bir toplum olmak için yapılacak bir konsolidasyon
.


Neden olmasın?


Bakmayın siyasetçilerin bazılarına! Onların demokrasisi “demir” “kırat” demokrasisi. Ama geniş çoğunluğun özlemi ise özgürlükçü bir demokrasi. Sahiden ve gerçekten kendisinin de içinde kendini hissedebileceği bir demokrasi.


Biliyorum ki varolan güvensizlikleri aşmak kolay değil. Tarih bu! Biriktirmiş. Ama eğer Türklerle, Kürtler ve diğerleri gerçek bir konsolidasyon yaratacaklarsa bu, demokrasinin sınırlarının, içeriğinin ve zihniyetinin değişmesi ve genişlemesiyle mümkün olacak. Yani ucundan tutmamız gereken demokrasidir. Demokrasiyi “demir”den ve “kırat”lıktan çıkarabildiğimiz ölçüde güvensizliği aşmanın köşe taşlarını da döşemiş olacağız.


Eğer sokaklarda, meydanlarda, caddelerde yürürken, havada bir özgürlük kokusu alabiliyorsak orada gerçek bir demokrasi var demektir.


Gerçek bir demokrasi varsa gerçek bir kardeşlik de var demektir…