8 Aralık’ta başlayan ve sonucu belli olan genel kurul tamamlandı. Sendikal mücadele açısından birkaç gün de olsa, Sendikal Güç Birliği Platformu’nun genel kurulda emek ve demokrasiden yana tutum almasını kutlamak gerekiyor.

 

Türk-İş genel kurulu Sendikal Güç Birliği Platformu sayesinde ilgi odağı haline geldi. Demokrasi ve emekten yana olanları umutlandırdı.

 

SGBP’nun Seçimleri kaybetmesi, Haklı itirazların, eleştirilerin varlığını ortadan kaldırmaz. Aksine Bundan sonra yapılması gereken, daha sorumlu davranıp mücadeleyi bütün emekçilerin birliğine ve eylemine taşımayı hedeflemelidir.

 

Anlaşılan Yeni süreç, yeni kurulan rejimin tasarladığı gibi şekillenecek. Türk –İş de bu yeni sürece tarihinden aldığı ilhamla uyumlu hale gelecek.

 

TÜRK -İŞ TARİHİ DEYİNCE

 

Sinan İkinci’nin 30 Ağustos 2007 de hazırladığı makaleden yararlanarak çıkardığım notlara bir göz gezdirmekte fayda var.

 

Türk-İş 10 sendikanın ve bölgesel sendika federasyonlarının bir araya gelmeleriyle 1952 yılında kuruldu.

 

Kendisini, Amerikan sendikalarının benimsediği "partiler üstü" konfederasyon olarak ilan etti.

 

DP hükümeti Türk-İş’e önemli maddi destek verecek düzenlemeler yaptı. Konfederasyonun mali durumu toplanan aidatların neredeyse dört katını buldu.

 

Ağırlıklı olarak kamu sektöründe örgütlendirildi.

 

27 Mayıs 1960 darbesinde DP’den yana tutum aldı.

 

Türk-İş yönetimi darbeden sonra, DP ile yakın bağları nedeniyle cezalandırıldı.

 

Konfederasyonun hem başkanı, hem de genel sekreteri seçimleri eski hükümetin yardımıyla kazandıkları suçlamalarının ardından istifa etmeye zorlandılar.

 

1962 yılında Türk-İş Ankara Tandoğan Meydanı’nda bir gösteri düzenledi ve üyelerini komünizmle mücadele etmeye çağırdı.

 

Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy, 1966 yılında, "sınıf ve kitle sendikacılığı" yanlısı bir grup sendikacı tarafından 1963 yılında kurulmuş olan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kendilerine yönelttiği eleştirilere karşılık olarak, başında bulunduğu konfederasyonun bir sınıf mücadelesi politikası izlemediğini, ilan etti.

 

1968 yılında yapılan 7. Genel Kurulu sırasında, bugün de geçerli olan 24 ilke belirledi.

 

Bu ilkelerin üçüncüsü devletine bağlılık deklarasyonu niteliğindeydi.

 

Bu maddede, "Anayasa dışı sosyal ve ekonomik bir düzen kurulması, devletin şeklinin değiştirilmesi, Atatürk devrimlerinin ve demokrasinin tahribi amacına yönelen her türlü akıma karşı bütün gücüyle mücadele etmek," konfederasyon için "temel bir görev" olarak tanımlanıyordu.

 

1970 yılında düzenlediği 8. Genel Kurulunda, Türksen’i (Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Konfederasyonu) üyeliğe kabul ederek. Ankara’nın Kıbrıs’a askeri müdahale planına destek verdi.

 

1970 yılında Adalet Partisi hükümeti içinde yer alan Türk-İş kökenli milletvekilleri, Türk-İş’i de facto tek aktif konfederasyon haline getiren ve diğer bütün rakip örgütleri ortadan kaldırmayı amaçlayan kısıtlayıcı ve anti-demokratik bir yasa taslağı hazırladılar.

 

CHP de bu yasayı destekledi ve parlamento ve senatodan geçti.

 

Bu girişim 15-16 Haziran direnişinin gerçekleşmesine neden oldu.

 

Bu gösteriler sırasında çıkan çatışmalarda üç işçi öldürüldü ve yüzlerce işçi yaralandı. Olayların ardından sıkıyönetim ilan edildi. Çok sayıda işçi tutuklandı ve/veya işten çıkarıldı.

 

Türk-İş yapılan gösterileri doğru bulmadığını ilan etti, hükümete destek verdi. Bu çatışma aslında 12 Mart 1971 yılında gerçekleştirilecek olan yeni bir askeri müdahalenin ön-hazırlığı oldu. Türk-İş’in aldığı tutum askeri müdahaleye giden yolu açmış oldu.

 

20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye, Kıbrıs’a müdahaleye başlayınca Türk-İş yönetimi, hükümeti ve askeri harekâtı desteklemek için sürmekte olan bütün grevleri erteleme kararı aldı.

 

Konfederasyon "Türk işçi hareketinin, Türk ulusunun ve onun kahraman silahlı kuvvetlerinin emrinde olduğunu," ilan etti.

 

Türk-İş, 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbenin ardından faaliyet göstermesine izin verilen tek işçi sendikası konfederasyonu unvanını kimseye kaptırmadı.

 

Darbecilerin toplu iş sözleşmesi yapılmasını yasakladığı dönemde, sadık sendika bürokratları işçilerden aidat toplamaya ve kendilerini zenginleştirmeye devam ettiler.

 

Türk-İş genel sekreteri Sadık Şide, Milli Güvenlik Kurulu tarafından Çalışma Bakanlığına atandı.

 

Bu atama, aralarında sendikacıların da yer aldığı yüz binlerce insanın gözaltına alındığı ve ağır işkencelerden geçirildiği bir sırada gerçekleşti. O yıllarda yüzlerce insan "ortadan kayboldu". Şide, böyle bir ortamda General Kenan Evren’in başında yer aldığı askeri cuntaya ihtiyaç duyduğu vitrin düzenlemesini sağlamış oldu.

 

Türk-İş cuntaya meşruluk sağlamak amacıyla yeni anayasa ve sendikalar yasası üzerine yapılan tartışmalarda yer aldı.

 

1982 Anayasası var olan birçok hak ve özgürlüğü ortadan kaldırdı ve yeni çalışma yasaları işçileri en temel haklarından mahrum etti.

 

Ordu 28 Şubat 1997 tarihinde hükümete muhtıra verdi ve en sonunda hükümeti askeri darbe tehdidi ile düşürdü.

 

Bu müdahale sırasında Türk-İş’in öncülüğünde oluşan deklarasyona DİSK de imza attığı Böylece "sivil" platform askeri müdahaleye açıkça destek verdi.

 

Türk-İş, Türkiye’deki yerleşik siyasi düzenin devamı için dış politika ve temel sorunlarda rejimin sadık dostu oldu. Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Kıbrıs’a askeri müdahale konularında, rejimi savunan sert açıklamalar yaptı.

 

Türkiye son yıllarda dört ekonomik kriz yaşadı: 1994, 1999, 2001 ve 2008 krizleri. Bu birbiri ardınca gelen krizler hem kamu işçilerini, hem de halkın büyük çoğunluğunu eşi görülmemiş ölçüde yoksullaştırdı.

 

Türk-İş bu kriz dönemlerinde hükümetlerle reel ücretleri sistematik bir biçimde aşağıya çeken anlaşmaların altına ardı ardına imza attı.

 

Tekel direnişinde bütün zorlamalarla aldırılan eylem kararlarının altını boşaltmak için özel çalışma yürüttü.

 

VE TÜRK-İŞ

 

21. olağan genel kurulunu gerçekleştirdi.

 

Sonuçlar Türk- İş in tarihsel geleneğine uygundur.

 

Seçimi kazanan Genel başkanın yazılı açıklaması şöyle:

 

‘Mevlana’nın bir deyişi vardır.

 

Der ki Mevlana, “dün dünde kaldı cancağzım, bugün yeni şeyler söylemek lazım”

 

Evet… TÜRK-İŞ Topluluğu için artık yeni şeyler söylemenin zamanıdır’ diyor.

 

Bu açıklamayı şöyle anlamalıyız eski rejim bizim için bitmiştir. Geçmiş dönemde biz üzerimize düşeni yaptık. Şimdi AKP’nin inşa etmeye çalıştığı yeni rejimde de üzerimize düşeni yapacağız diyor.

 

Sendikal Güç Birliği’nin bu mesaja yanıtı çok net olmalıdır. Yüzünü ne eski rejime ne de AKP’nin yeni rejimine çevirmeden yoluna devam etmelidir.