Mesut Onatlı / Demokrat Haber

 

Biz “modern insanlar”, bize “ıyyy” dedirten Romanların bizden olmadıklarını kanıtlama telaşıyla nereli olduklarını, nereden dünyaya yayıldıklarını da merak etmiş ve yaptığımız araştırmalarla “geri” Hindistan/Pencap, Pakistan/Karaçi bölgelerine ulaşmış ve rahatlığa kavuşmuşuz. İşte bu Romanlar, nerden gelmiş, nerden yayılmışlarsa yayılmışlar ve buralarda da varlar. Dünyalılar sonuçta. Ve belli ki “dünyalı” olmanın en güzel örneğidirler. Sınır tanımazlar. Canları nereye isterse oraya giderler. Yapay sınır ve sistemlerin duvarlarına sığamazlar. Yerleşik hayatla sorunları vardır. Doğayla iç içedirler. Doğadan beslenirler. Bu halleriyle yerleşik modern insanın gözüne batarlar.

 

BİZİM İÇİN YİNE “IYYY ÇİNGENE”SİN. BİLESİN!

Haliyle modern insanlar olarak bunlara da el atmakta gecikmedik. Bizim gibi vergini vereceksin, okula da gideceksin. Ama tabi bizim gibi de değilsin. Haddini de bileceksin. Ancak bizim çeperimizde yaşayabilirsin. İş hayatı kapalıdır sana. Anca bize bir çiçek lazım olduğunda çiçeğimizi tedarik edersin, gelecek ile ilgili güzel sözler duymak istediğimizde falımıza bakarsın ya da şöyle “kendimizden geçelim” dediğimiz anlarda müziğinle, dansınla bizi eğlendirirsin. Kendimize geldiğimizde bizim için yine “ıyyy Çingene”sin. Bilesin.

 

BEYİNLERDE HENÜZ YERLEŞİK YAŞAMA GEÇMEMİŞLER

Peki ya okul? Eğitim, bu ülkede resmi ideolojiyi bireye aşılamanın en etkili yoludur. Eğitim üzerine yaşanan bunca hengamenin sebebi budur. Her “yurttaş” zorunlu eğitimi alacak. Ve tabi benim istediğimi alacak. Çatışma bu vesileyledir. Başka zamanlarda olmayan “eşitlik” sistemin okulu için olmak zorunda. Paralı/parasız, fırsat eşitliği vs. sistemin egemenleri için önemli değildir. Önemli olan her birey resmi ideolojinin verildiği bu eğitimden geçiyor mu buna bakılır. Kürt Berfinleri Kardelenleştirmenin, Alevi Alileri Yavuzlaştırmanın bir başka versiyonu Romanlara uygulanır, onlar da zorunlu eğitime tabi tutulur. Gel gör ki Romanlar okumaz. Sistemin tüm kurumlarına ve yaşantısına direndikleri gibi okula da direnirler. Belli ki beyinlerde henüz yerleşik yaşama geçmemişlerdir. Niyesini tartışmak abestir. Kültürel olarak böyleler. Duvarlara hapsedemezsin onları. Evlerinde de duramazlar. Dışarıdadırlar genelde. Dışarıda da yerlerinde duramazlar. Hareketlidirler. Haliyle okulda da duramazlar. Zorla kayıtları yapılsa da gelmezler. Gelirlerse kaçarlar. Kaçamazlarsa kitap-defter getirmezler, getirseler de açmazlar. “Niye gelmiyorsun?”, “Niye getirmiyorsun?” sorularına cevap bile vermezler. Yine bildiklerini yaparlar. Doğrularını. Öyle asidirler. Öyle özgür.

 

NASILSA İŞ HAYATINDA DİPLOMALARI KULLANAMAYACAKLAR

İstanbul’da genellikle Sulukule, Kuştepe, Tarlabaşı vb. yerlerde yaşarlar. Okula kayıtları yapılır. Sisteme entegre edilmeleri amaçlanır. Fakat çoğu baştan gelmez. Gelenlere yönelik daha ilk günden berbat bir ayrımcılık baş gösterir. “Beyaz” veliler onların kendi çocuklarıyla aynı sınıfta olmalarını istemez. Öğretmen, onları kendi sınıfında istemez. “Beyaz” çocuklar kendi sıralarında. Zaten okumak istemeyen, zorla getirilmiş olanlar da kaçar. Kaçmaya fırsat bulamayan ise tüm bu olanlara meydan okurcasına arka sırada öylece oturur. Okul yönetimleri, Milli Eğitim il/ilçe müdürlükleri bu durumun farkındadır.  Müdahale etmez. Öylece gidişatına bırakır. Ama yine de bu kişilere mümkün olduğunca diploma da verilir. Göstermelik de olsa “eğitilmiş” olurlar. Nasılsa iş hayatında bu diplomaları kullanamayacaklardır.  Okullu oldular işte. Okul okuma oranı artmış, görev tamamlanmış olur. Sosyal, ekonomik yaşantıları ne sistemi ne de başka kimseyi alakadar eder.

 

Şimdi durup “Romanları zorla ‘diplomalı’ yapacağınıza beyazlarınıza ayrımcılık karşıtı iyi bir eğitim verin. ‘Bütün’ olacağız diye size benzemeyen herkese ayrımcılık uyguladınız, kendinize benzetmeye çalıştınız. Size benzemeyince de dışladınız. Doğrusu farklılıkları “aynılaştırmak” değil farklı olarak kabul etmek ve bu doğruyu çocuklara vermektir. Asıl eğitim bu değil midir?” desek neye yarar? Ayrımcılık sistemce sistematik bir şekilde uygulanıyorken bizimki de laf işte.

 

“YOK ÖYLE BİR HAK.” DEĞİL Mİ TAYYİP PAŞAM?

Kürtlerin de Berfinlerinin dilsizleştirilip devşirilmeleri hedeflenir eğitimle. Ama bakın terörist Kürtlere, okul yakıyorlar. Pek ‘solcu-demokrat’ Tarık Akan’ın deyimiyle “bilinçsizlik, cahillik ve aptallık” işte. Kabul edilecek, anlaşılacak tarafı yok. Haydi bu canilere karşı “okuluma dokunma” kampanyası başlatalım. Sahi Kürtler o okulları kendi okulları görmediklerine göre çok haklısınız. Okulu-nuz/okulları-nız. Anladık da okul seninse şaşırman niye? Bu arada anadilde eğitim mi dediniz? “Yok öyle bir hak.” Değil mi Tayyip Paşam? Anlaşılmayacak ne var? Dili kesmek hak-hukuk, dili kesen bıçağın sapını yakmaya yeltenmek teröristlik-canilik. Bakınız İstanbul Baro başkanı Kocasakal ne de güzel hukuka sığdırıyor bunu: “Anadilde savunma hak değil hakkın suistimalidir.” Ve bunu söyledikten hemen sonra tekrar ezeli bir çoğunlukla nasıl da seçilebiliyor. Bu arada bu söyleme sebep, hapishanelere doldurulan 10 bin Kürt “anadilde eğitim/savunma” için bedenini ölüme yatırdı, açlık grevinde. Birçoğu için 36. güne girildi. Duyan var mı? Peki, bu eğitim düşmanlığı değil gerçek eğitim talebidir desek faydası olur mu?

 

UZAKTAN EĞLENDİRİN KAFİ

Velhasıl-ı kelam siz Romanlar, Kürtler, Ermeniler, Eşcinseller… özetle siz ötekiler, şunu iyi belleyin. Sizi kabulümüz bizden uzak ve bize hizmet etmeniz-bizi eğlendirmenizle doğru orantılıdır. Ne aş veririm size ne bark. İçimizde de olmayın. Şehir bizimdir. Kürtler, siz geldiğiniz yere, olmadı şehrin çeperlerine; Romanlar, siz sizin için yaptığımız şehir dışındaki gıcır gıcır TOKİ binalarına; Eşcinseller siz de depremde hasar gören binalara gidin, yerleşin. Orda da görmeyelim sizi. Ahlakımızı bozmayın. Uzaktan eğlendirin kafi. Siz Romanlar midemizi bulandırıyorsunuz ama Balık Ayhan, Kibariye ne güzel söylüyorlar. Dansınız da ne hoş. Siz Eşcinseller asla komşumuz olmayın ama Bülent Ersoy TV gecelerimizden uzak olmasın. Siz Kürtler istila ettiniz buraları ama ayak işlerimizi ne de güzel yapıyorsunuz. Ayrıca o şemmamé ne muhteşem bir oyun öyle. Sonuç olarak, istediğimiz mesafede olun bize. Buranın efendisi biziz. Size aş, iş, hak, hukuk yok ama işimiz olduğunda hamalımız, eğlenmek istediğimizde bizi eğlendiren maymunlarımızsınız. Tamam mı? Bellemediyseniz okullarımıza buyurun. Zorunlu.