Ankara Üniversitesi, 'Evimize gelmeyen düğünümüze de gelmesin" diyerek 7 gazeteye AKP Kongresi'nde ambargo uygulayan Başbakan Erdoğan'ın katılımıyla açıldı. Ancak açılışa da bazı öğrenciler alınmadı, sadece resmi kayıtlılar içeri girebildi. Başbakan’ı protesto eden bazı gruplara polis müdahale etti, 19 kişiyi de gözaltına aldı.

 

Ankara Üniversitesi'nin 2012-2013 akademik yılı açılışına Başbakan Erdoğan'ın davet edilmesini protesto etmek üzere SBF'de bir de alternatif açılış dersi düzenlendi. Derse İsmail Beşikçi, Müge Tuzcuoğlu, Banu Güven ve İrfan Aktan konuşmacı olarak katıldı.

 

Ankara Üniversitesi'nin 2012-2013 akademik yılı açılışına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın davet edilmesini eleştiren Eğitim Sen 5'nolu şube üyesi akademisyenler Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde (SBF) alternatif bir açılış dersi düzenledi.

 

"İfade Özgürlüğü ve Üniversiteler" konulu derse konuşmacı olarak Sosyolog İsmail Beşikçi, Antropolog Müge Tuzcuoğlu ve gazeteciler Banu Güven ile İrfan Aktan katıldı.

 

Fakültenin Aziz Köklü Salonu'nda gerçekleştirilen dersin açılış konuşmasını yapan SBF öğretim üyesi Kerem Altıparmak "Bu kadar öğrencinin hapiste olduğu bir ülkede YÖK Kanunu içerisinde ifade özgürlüğü kendine yer bulamıyor" dedi.

 

BEŞİKÇİ: ÜNİVERSİTELER RESMİ İDEOLOJİDEN YANA

Hiçbir rektörün adaylık sürecinde ifade özgürlüğünün gelişmesi için çalışmalar yapmayı kendine dert edinmediğini söyleyen Beşikçi, "Üniversiteler her zaman resmi ideolojiden yana tavır alıyor" dedi.

 

"YÖK olduğu için mi ifade özgürlüğü kısıtlanmaktadır?" diye soran Beşikçi sözlerine şu şekilde devam etti:

 

"YÖK'ten önce de üniversiteler ifade özgürlüğü anlamında varlık göstermiyordu. Eğer Türkiye'de gerçek anlamda üniversiteler olsaydı YÖK olmazdı. Hatta darbeler de olmazdı."

 

“İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ YOKSA BİLİMİN GELİŞMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

İsmail Beşikçi bilim, üniversite ve resmi ideoloji hakkında konuşacağını söyledi. Bilimin temelini ifade özgürlüğünün oluşturduğunu belirten Beşikçi, ifade özgürlüğünün olmadığı bir yerde bilimin gelişiminin mümkün olmayacağını ifade etti. “Özgür eleştiri kurumlaşmamışsa akademik özgürlükten söz edilemez” diyen Beşikçi, Türkiye’de ifade özgürlüğünün ve özgür eleştirinin anayasa ile kısıtlandığını vurguladı.

 

Beşikçi konuşmasına, üniversitelerde bilim ve özgürlüklerin önündeki engellerin sadece YÖK ile açıklanamayacağını savunarak “gerçek anlamda üniversite olsaydı YÖK de darbeler de olmazdı” ifadelerini kullandı. Üniversitelerin kurumsal olarak yüksek yargı, yüksek bürokrasi gibi resmi ideolojiyi savunduğunu vurgulayan Beşikçi, bir profesörün katıldığı bir toplantıda Mustafa Kemal ile ilgili “bu adam” diye söz etmesinin ardından Ege Üniversitesi tarafından dava edildiği ve ceza aldığı örneğini verdi.

 

İsmail Beşikçi, 27 Mayıs darbesini gerçekleştirenler tarafından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde görev yapan akademisyenlerden talep edilen Türk milliyetçiliğine dayanan bir anayasanın yerine getirildiğinin altını çizerek resmi ideolojinin etkisini örneklendirdi. Türk milliyetçiliğinin esas amacının Kürtleri asimile etmek olduğunu belirten Beşikçi yeni anayasa tartışmaları ile ilgili fikirlerini de açıkladı. Beşikçi, “Yeni anayasada ifade özgürlüğü kurumlaşırsa anayasa ‘yeni’ olur” ifadelerini kullandı.

 

BANU GÜVEN: DEMOKRASİ BÜTÜNLÜK, TUTARLILIK GEREKTİRİR

"Türkiye'de gerçek anlamda üniversiteler olsaydı Beşikçi Hoca'yı da amfilerde dinlerdik" diyen Banu Güven resmi ideolojinin hayatımızın her alanında etkili olduğunu söyledi.

 

Hükümetin, demokrasi kavramını kısmi şekilde ele aldığını belirten Güven "Demokrasi bütünlük, tutarlılık gerektirir" diye konuştu.

 

"Gazeteciler, akademisyenler cezaevlerine gönderiliyor. Bununla topluma bir sindirme mesajı veriliyor ve korku tüneli yaratılmaya çalışılıyor."

 

Medyadan, üniversitelere, güzel sanatlardan aile planlamasına, cinsel yönelimden, dünya görüşüne kadar doğrunun ne olduğunun insanlara anlatıldığını söyleyen Güven "Burada bulunanlar bu duruma 'Razı değiliz' diyorlar" dedi.

 

10 yıllık hükümetin “özgürlük” vurgularıyla birçok kavramın içini boşalttığına değinen Güven, birçok kesime yapılan saldırılarla toplumun sindirilmek istendiğini vurguladı. Güven, hükümetin medyadan üniversitelere “doğrunun” ne olduğunu öğretmeye çalıştığını belirtirken İsmail Beşikçi’nin verdiği örneğe değinerek 1961’de hukuk profesörlerine yapılanların geçtiğimiz senelerde gazetecilere yapıldığı, gazeteciler bir araya getirilerek gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğinin anlatıldığını ifade etti.

 

Alternatif açılışın üniversitelerin dönüştürülmesine karşı bir direniş olduğunu vurgulayan Güven, baskılara karşı mücadele eden gazetecileri ve akademisyenleri selamlayarak konuşmasını sonlandırdı ve sözü gazeteci Müge Tuzcuoğlu’na bıraktı.

 

TUZCUOĞLU: ÖNEMLİ OLAN HAKİKATİ ARAMAK

"Kadınlar, çocuklar ve yoksullar için buraya geldim" diyen Tuzcuoğlu önemli olanın hakikati aramak  olduğunu dile getirdi.

 

"Özgürlüğü yaratan duvarın bir yanı değil. Özgürlük başka bir yerde. Burası o büyük 'güç' karşısında nefes aldırıyor. Bu nefes her yerde devir daim olsun."

 

AKTAN: GÖRDÜKLERİMİZİ BİRBİRİMİZE HABER ETMELİYİZ

En büyük tehlikenin otosansür olduğunu ifade eden Aktan ise "Sansür uygulandığında buna karşı çıkabilirsiniz; ama kendinize sansür uyguladığınızda her şey bitmiştir" dedi.

 

Hakikate ulaşmak için toplumsal bir mücadele yürütülmesi gerektiğini belirten Aktan "İfade özgürlüğü için bedel ödemeye hazır mıyız?" diye sordu.

 

"Bir gazeteci haber yaptığı için içeriye atıldığında 'Beni de alın' diyor muyuz? İnsanları hapsederek bu savaşı ve hak ihlallerini görünmez kılamayacaklar. Okulda, kantinde, çarşıda yaşamın her alanında gördüklerimizi birbirimize haber etmeliyiz."

 

Aktan konuşmasında 2009 yılında AKP hükümeti tarafından ortaya atılan “demokratik açılım”ı hatırlattı. Gazetecilerin “demokratik açılım” sürecinde haber yapmaya zorlandığının altını çizen Aktan “açılım” sonrası ise gazetecilerin haber yaptıkları gerekçesiyle hapishanelere doldurulduğunu belirtti.

 

İrfan Aktan’dan sonra Oda TV davasından hapis yatan gazeteci, akademisyen Coşkun Musluk söz aldı. Musluk konuşmasında Oda TV davasının kendisi üzerinde kimlik kargaşasına yol açtığını belirterek, akademisyen mi, yazar mı, Ergenekoncu mu, KCK’li mi olduğunu karıştırdığını ifade etti. Biraz hukuk bilgisi olan bir insanın bile geçersiz olarak göreceği iddianamelerle yargılandığının altını çizen Musluk, operasyonların sahte delillerle yapıldığını belirterek saldırıya uğrayan birçok kesim olduğunu bu kesimlerin bir araya gelerek saldırılara karşı gelebileceğini ifade etti.

 

Kocaeli Üniversitesi Öğretim üyeleri de açılış dersini kutlamak için bir not gönderdi. Notta "Düşüncelerin ve bedenlerin özgür olduğu bir ülkede bilim üretmek umuduyla yeni akademik yılınızın açılışını kutluyoruz" dendi.

 

ERDEM: BAŞBAKAN'IN YAPTIĞI AÇILIŞ KABUL EDİLEMEZ

Ders öncesi Cebeci Kampüsü önünde Eğitim Sen 5 No'lu şube bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını okuyan SBF Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nilgün Erdem Başbakan'ın bugün katıldığı toplantıyı Ankara Üniversitesi'nin resmi açılış töreni olarak görmediklerini belirtti.

 

Erdem şöyle devam etti: "Özgür düşüncenin baskılanmaya çalışıldığı, yaşanan tüm haksızlıklara ve baskıya karşı ses çıkaranların, 'dokunanların yandığı' bir ortamda, özgür ve bilimsel düşünceyi, ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunması gereken kurumlar olarak üniversiteler, tüm bu dayatmaların ve baskıların karşısında yer almak zorundadır.

 

"Dolayısıyla tüm bu yaşananların sorumlusu olan bir hükümetin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ankara Üniversitesi'nin açılışını yapması da ekonomik özgürlüğü ilke edinmiş demokratik bir üniversite ideali açısından kabul edilemez." (Bianet, Halkingunlugu, Evrensel)