"Rojava Kantonları'nda inşa edilen 'akademiler'de eğitim nasıl işliyor?" zanenstitu.org'dan Derya Aydın bu soru etrafında, eğitim modeline ve 'akademilere' ilişkin merak edilen soruları Rojava'nın Cizîrê Kantonu’nda bulunan Mezopotamya Toplumsal Bilimler Akademisi’nde Jineoloji dersleri veren Dorşin Akif'e yöneltti. Rojava'daki eğitim pratiğine ilişkin olarak bilgiler aktaran Akif, "Eğitimlerde temel alınan perspektif, demokratik, ekolojik, ekonomi ve cinsiyet özgürlüğü paradigması temelinde gerçekleştiriliyor,” derken, "Neden 'üniversite' değil de 'akademi' kavramını kullandıklarına(?)" ilişkin soruya da yanıt verdi; kadın akademilerini ve eğitim alanına yönelik ileriye dönük planlarını anlattı.

zanenstitu.org'da "Rojava’da Eğitim: ‘Üniversite’ değil, ‘Akademi'; Tekçi Değil Çoğulcu!" başlığıyla yayınlanan söyleşi şöyle:

Rojava Devrimi ile birlikte eğitim alanında yaşanan gelişmeleri kısaca anlatabilir misiniz?

Öncelikle, Rojava’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, ciddi anlamda yansımasını bulan bir devrimci geleneği olduğunu hatırlatmak gerek. Özellikle kadın özgürlüğü açısından çok ciddi bir çaba söz konusu. Akademiye gidenlerin -70 yaşındaki bir yetişkinden 7 yaşındaki bir çocuğa dek- çoğu, bir şekilde eğitimden geçmiş durumdalar. Bu durum orada zaten bir geleneği inşa etmiş. Yani Kürdistan Özgürlük mücadelesinin ‘özgür Kürt’ ve ‘özgür kadın’ devrimi bu sahada üç yıldır önemli bir değişim ve dönüşümü beraberinde getirmiş.

Rojava’da eğitim ikili biçimde devam ediyor. Birincisi ‘halk eğitimi'; bu eğitim daha çok akademiler üzerinden yürüyor.İkincisi ise ‘okul eğitimi'; bu da ağırlıklı olarak devlet eğitim kurumları olarak sürüyor. Devletin tek olduğu yer zaten okul eğitimleri ancak biz müfredatı değiştirmeye çalışıyoruz. Derslerin müfredatlarının oluşturulmasında ise şöyle bir durum var. Bu yıl ana okullar, kreşler ve birinci sınıflarda derslerin tümü bizim hazırlamış olduğumuz kitaplar üzerinden yürütülüyor. Okulların  tüm işleyişleri kantonların eğitim bakanlığına bağlı olarak çalışıyor. Ama tabi şimdi okul kitaplarının tümünü değiştirmiş değiliz. Biz daha çok bu okulların içinde bazı derslerden başlayarak müfredatı değiştirip, bu eğitimleri de devletin denetiminden çıkarıp topluma devretmeye çalışıyoruz. Fakat tüm okul eğitimleri henüz toplumun elinde değil; devlet de eğitimlerini sürdürüyor.

Eğer akademi eğitimlerini biraz daha açacak olursak şunları söyleyebiliriz: Akademi eğitimleri, toplumsal yaşamın inşasına dönük, öncü kadro inşası ve toplumsal değişim-dönüşüm eğitimlerini kapsıyor. Bu eğitimlerde temel alınan perspektif, demokratik, eko-ekonomi ve cinsiyet özgürlüğü paradigmasıdır. Ulus-devletin geliştirmiş olduğu eğitimin dışında bir sistemimiz var. Daha çok bilginin, bilimin inşa edildiği yere, yani topluma geri verilmesi esas alınıyor. Tabi bu durum, eğitim yönteminden binaların kullanım biçimine, oradan da akademilerdeki günlük yaşamın inşasına kadar her şeyde bir değişikliği beraberinde getiriyor. Devlet okullarındaki müdür-müdüreler ve öğretmenler, öğretici olmaktan çok, korku salan kişiler olarak karşımıza çıkmaktalar. Fakat burada bizim tanımımız da dahi derin bir farklılık var, kurduğumuz ilşkinin adı arkadaşlıktır.

Diğer taraftan, devletteki eğitim programlarında daha çok ortak bir müfredat oluşturulur ve her yerde de bu müfredata uyulur. Yine devletin eğitim programında esas alınan bireyindevlete ait kılınması anlatısıdır. Temel farklılık biraz da burada beliriyor. Çünkü biz, kendi kendimizi eğitebileceğimiz, bilgi üretebileceğimiz bir sistem inşa etmeye çalışıyoruz. Kendimize ait olmaya, toplumumuza ait olmaya, kendi toplum gerçekliğimizi sorgulayarak anlamlandırmaya çabalıyoruz. Devlet eğitiminden farklılaşıyoruz; bu Hâliyle de devleti küçültürken toplumu daha çok geliştirdiğimiz, savunduğumuz ve beslediğimiz bir eğitim sistemi inşa etme uğraşındayız.

Kantonlarda eğitim nasıl inşa ediliyor; üç kantondaki eğitim modeli de aynı mı, yoksa farklılık gösteriyor mu?

Her kanton kendi toplumsal dokusu ile kendi eğitim sistemini inşa etmeye çalışıyor. Tabii paradigma anlamında ortak bir yaklaşım söz konusu. Bu ortak yaklaşım demokratik, eko-ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasıdır. Fakat her kantondaki toplumsal bileşim aynı değil. Örneğin Cizre tam bir Ortadoğu halklar birlikteliği; dolayısıyla da eğitim modeli ona göre şekilleniyor. Kobanê ve Efrin de daha farklılar. Örneğin dil konusundan örnek vereyim. Cizre Kantonu’nda okul eğitimlerinde Süryanice, Kürtçe ve Arapça dil eğitimleri var. Bir çocuk eğer Arap ise Arapçayı temel ders olarak görüyor; Kürtçe ve Süryanice ise onun için bir tercih oluyor. Çocuklar kendi etnik kimliklerine göre bu dilleri görüyor ve kendi eğitimlerini de daha çok kendi toplumsal yapılarına göre görüyorlar. Ama bu Efrin kantonunda böyle değil; çünkü ağırlıklı olarak Kürtler ve Araplar var. Yine Efrin kantonu kitaplarını 8. sınıfa kadar hazırladı; ama Cizre kantonu henüz üçüncü sınıfa kadar hazırlamış durumda. Çünkü etnik yapı farklılığı olunca ortak noktaları yakalamak gerekiyor.

Toplum akademileri de biraz bu eksende gelişiyor. Örneğin tarih ve sosyoloji akademisi şimdilik Cizre kantonunda var; diğer kantonlarda henüz açılmış değil. Kobanê’de ise durum, savaş gerçeğinden kaynaklı farklılaştı.

Üniversite’ değil de ‘Akademi’ adlandırması kullanılıyor. Neden?

Güzel bir soru. Aslında bu daha çok sistem kaynaklı bir tanımlama. Üniversiteler ilk kurulduğunda daha çok merkezi sistemden bağımsız olarak örgütlenmeyi düşünmüş olabilirler; ama sonuç itibariyle bugün, kulağa daha çok devletin kadrolaşma alanı olarak çalınıyorlar. Akademi ise toplumun kendi entelektüel gücünü kendi kendisine inşa ettiği bir alan. Bilgisini, bilimini kendisinin ürettiği bir alan olarak hâlen varlığını koruyor. Bu nedenle adına “akademi” demeyi daha uygun bulduk.


Akademilerdeki eğitim modelini, Batı’dakinden ya da Ortadoğu’daki eğitim modelinden ayıran özellikler neler?

Aslında temel farkı şu soruyla ortaya konulabilir: “Toplum nasıl yaşamak istiyor?” Bu sorunun cevabını yakalamaya çalışan bir eğitim modelimiz var. Aslında ait olduğu toprakları, yani Ortadoğu eğitim geleneğini de bağrında taşıyor; fakat aynı zamanda Batı’nın sorgulama ve araştırma geleneğini de kendisine miras alıyor. Her şeyden öte Batı merkezli bir bilimcilik anlayışı ile bilmeyi inşa etmiyoruz. Bilmek, daha çok toplumun kendi dinamikleri içinde işliyor. Örneğin Mezopotamya Tarih ve Sosyoloji Akademisi’nde 70 yaşındaki bir anne, gelip Sözlü Tarih dersini veriyor. Öyle Sözlü Tarih diyoruz da o, daha çok yakın tarihte yaşadıklarını, özgürlük mücadelesi  yürüten gençlerin hikâyelerini, destanları, kaybolan ya da kaybedilen kelimeleri anlatıyor… Bir örnek daha verelim. Ezbercilik yok. Yani öğrencinin edindiği bilgi toplumsal yapıda ya da yaşamda işe yarayacak mı, yaşamı güzelleştirecek mi, anlamaya ve anlatılmaya çalışılan bilgi bireyin kendi toplumuyla mı ilgili, yoksa modernitenin inşa ettiği bireycileşmeye götüren yolda biriktirilen bilgi mi? Evet; işte böyle bir bilgi değil. Daha çok yaşamı anlamaya, anlatmaya ve paylaşmaya çalışan bir bilme faaliyeti var. Bu yüzden Ortadoğu ve Batı geleneğinde olan öğrenci ve öğretmen ilişkisinin sınırlarını aşan, zaman zaman yer değiştiren bir bilgilenme faaliyeti söz konusu.

Son bir örnek daha: Her iki gelenekte de öğrenci daha çok sınavlar üzerinden sorgulanır, kategorize edilir değil mi? Bu konuda da bir farklılık var. Her ders ardından öğrenci, öğretmenin ders veriş biçimini ve anlam gücünü kritik eder. Gerçekleşen eğitim sonunda ise bilme gücünün ne kadar sonuç verdiği, sadece öğretmen tarafından değil, tüm öğrenciler ve öğretmen tarafından hep birlikte ele alınır. Öğrenciler tek tek tüm öğrenci yapısının önünde eleştiri ve özeleştiri süzgecinden geçiyor. Toplumsal yaşama nasıl dahil olacağına birey daha çok kendi arkadaşları içinde, birlikte karar veriyor.

Kadın akademileri var; bize biraz bunlardan bahseder misiniz? Buradaki eğitimi farklı kılan şey nedir?

Toplumsal güç olarak görülmeyen kadın, akademilerde kendisini tanımlama, tarih içindeki yerini anlama ve bunun karşısında da nasıl bir iradeye dönüşeceğini sorguluyor. Çünkü inşa edilen toplumsal yapıda kadının yeri yok. Toplumsal tüm kurumlaşmalar erkeğe göre tanımlanmış. Bu tanımların dışına çıkma çabası akademilerimiz açısından önemli. Erkeğin donattığı toplumsallıktan sıyrılmak için de erkeklik söylemi ve zihniyetiyle örülen zihinsel yapıda değişim şart. Bu da eğitimlerin kadın kimliği ile örülmesini gerekli kılıyor.

Erkek egemen eğitim sisteminde illa ki yaş sınırları belli ve ortak olmalı öyle değil mi? Bu durum bizde farklı işliyor. Örneğin “Yekitiya Star Meclisi”ne dönük yaptığımız eğitim devresinde, arkadaşının annesi ile birlikte devrede olan arkadaşlarımız vardı. Bazı kadınlar 60 yaşında, bazıları ise 18. Bahsedilen nesil farklılıklarının ise daha çok iktidarcı yaklaşımlar olduğunu görüyoruz; birbirini sınırlayan, set çeken yaklaşımlarla ortaya çıkan sorunlar. Özgür ilişkilerde yaş bir sorun değildir, edinilen tecrübenin paylaşımıdır. 60 yaşındakinin tecrübesini bir güç olarak görmesi önemli, ama o gücü paylaşması ve çevresini geliştirmesi de önemli. Yine bu konuda sistem okullarındaki eğitimlerden geçmiş olmak toplumda bir statü oluşturuyor; ama akademilerimizde eğitim görme de bir sorun olarak algılanmıyor. Eğer özgür ilişkilerde bir veri sağlıyorsa üstünlük veren bir farklılık değil, paylaşılması gereken bir farklılık oluyor.

Kadın akademimiz tüm kantona hitap ettiği için daha çok kapalı devre eğitimleri gerçekleştiriyor. Gelen herkes burada kalıyor. O nedenle her şey birlikte yapılıyor. Geceleri mutlaka öğrenciler nöbet tutuyor. Sabahları günlük yaşam sporla başlıyor. Daha sonra dersler başlıyor. Gündüz dersleri tamamlandıktan sonra akşam haberleri ile akşam dersleri devam ediyor. Akşam dersleri daha çok görsel, alternatif sinema ya da belgeseller ile gündüz derslerini tamamlamaya çalışıyoruz.

Şu an Rojava’da akademiler ne kadar yaygın?

Akademilerimizin hepsi toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda inşa edildi. Özsavunma akademileri çok yaygın. “Kadın Akademisi, “Gençlik Akademisi”, “Asayiş Akademisi”, “Ekonomi Akademisi”, “Özgür Fikir ve Düşünce Akademisi” olarak adlandırdığımız, “Şehir Akademisi”, “Hukuk, Sosyoloji, Tarih, Dil ve Edebiyat Akademileri”, “Siyaset ve Diplomasi Akademileri” ve bunlarla sürekli ilişki halinde olan her komünde yer alan “Eğitim Komiteleri” var.

Her şehir meclisinin kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere “Özgür Fikir ve Düşünce Akademileri” var. Bunların dışında kurumların kendi çalışanlarına dönük oluşturduğu akademiler var. Bunlar da kanton düzeyinde. Ama savunma akademileri savunmaya ilişkin ve  her konuda profesyonelleşme akademileri ile okullar var.

Eğitim alanında ileriye dönük plan ya da programınız nedir?

Başta, okul eğitimi dediğimiz sistemin tümünün topluma devredilmesini sağlayabilmek. Çünkü başta da söylediğimiz gibi, bu eğitimlere şimdilik bazı dersler eklemişiz ve rejimin özenle verdiği Kavmiyetçilik dersi, Tarih dersine müdahale etmişiz. Ama diğer derslerde de köklü değişikliklere gidilmesi gerekiyor. Anaokul ve kreş kitaplarında toplumsal cinsiyetçi öğelerde düzenlemelere gidildi. Tabii bu yeterli değil. Eğitimlerde çocuklara verilen zihniyetin değiştirilmesi gerekiyor. İlk elden yapmamız gereken değişiklik bu.