Ünlü düşünür Noam Chomsky, Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı’nda ‘Türkiye ve Oluşan Dünya Düzeni’ başlıklı bir konuşma yaptı. Konuşmasında Kürt sorununa da değinen Chomsky, "Türkiye çözümü içeriden bulmalı" dedi.

Hürriyet’ten Sevin Turan’ın haberine göre, Boğaziçi Üniversitesi bugün tarihi günlerinden birini yaşadı. ABD'li ünlü düşünür ve dilbilimci Noam Chomsky Hrant Dink Anma Konferansı için Boğaziçi Üniversitesi'ndeydi.

Hem yerli hem de yabancı medya kuruluşlarının konuşmaya ilgisi çok büyüktü, o kadar ki basın locası bile dolmuştu. Akademik camia dışında tanınmış isimler de "Albert Long Hall" olarak bilinen salonda yerini aldı. Bu isimler arasında ünlü edebiyatçı Adalet Ağaoğlu ve TÜSİAD eski Başkanı Ümit Boyner de vardı.

Chomsky’e konuşmasının ardından Hrant Dink’in eşi Rakel Dink tarafından bir plaket verildi.

"TÜRKİYE ÖNCE KENDİ EVİNİN İÇİNİ TEMİZ TUTMALI"

Alkışlar arasında salona giren Chomsky sözlerine Hrant Dink ile ilgili bir konuşma yaparak başladı. Chomsky, “Bundan 1 yıl önce on binlerce kişi İstanbul sokaklarında ve Türkiye’nin diğer bazı kentlerinden yürüyüşler yaparak Hrant Dink’in katlinin yıl dönümü bize hatırlattı. O dönemde mahkemelerin verdiği idari cezalarını da protesto ettiler. Bundan önce de İstanbul’da bir ifade özgürlüğü toplantısına katılmıştım. O dönemde de Türk gazetecilerin bu önemli özgürlük şehidinin mirasını nasıl yaşattığını izleyerek çok duygulandığımı hatırlıyorum. Hrant Dink, devlet suçlarını protesto eden, onlara karşı çıkan yazılarıyla oldukça da tehdit alan bir kişiydi. Bu, Türkiye’de gurur duyulması gereken bir gelenek. Ben buradan başka hiçbir yerde böyle bir gelenek olduğunu da düşünmüyorum “ dedi.

İsmail Beşikçi’nin Hrant Dink ödülünü aldığını hatırlatan Chomsky, “Hrant Dink ödülünü geçtiğimiz aylarda alan İsmail Beşikçi Türkiye'deki cesaret ve onur geleneğinin bir sembolüdür. Bize bu ödül bir kez daha hatırlatıyor ki bu yol hiç kolay bir yol değil. İnsan hakları ve özgürlüğü savunan birçok kişi cezaevinde yatmak zorunda kaldı. 2010 yılı sonlarında sınır tanımayan gazeteciler gazetecilere dünyada uygulanan baskılarla ilgili yıllık bir rapor hazırlamışlardı. Bununla birlikte 'Türkiye dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi' başlıklı ek raporunu da yayınladı. Rapor şöyle diyordu: Türkiye’de gözaltında bulunan gazetecilerin sayısı askeri rejimin sonundan bu yana görülmemiş sayılara ulaşmış durumda“ dedi.

Ünlü düşünür sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye önce kendi evinin içini temiz tutmak zorunda. Ancak burada doğrudan ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler işin tek yönü değil. Düşüncenin kendisini kısıtlama çabaları aslında son derece karmaşık propaganda sistemleri tarafından yapılan bir şey özgür toplumlarda. Bunun amacı kitlelerin seyirciye indirgenmesi, her şeye rıza göstermelerinin sağlanması.

Okullar, dini kurumlar üzerlerine düşeni yapıyor ve gençlerin endoktrinizasyonunu yerine getiriyor. Kendilerini sorumlu gören entelektüellerin bu yerleşik doktrinin çerçevesini oluşturma çabası çok önemli bir boyutu bu durumun. Ama asıl konumuz bugün oluşmakta olan dünya düzeni ve Türkiye’nin kendisine bulabileceği yer."

ORTADOĞU'DAKİ ÇIKARLAR KREMLİN'İN KAPISINA BIRAKILAMAZ

"ABD'deki politikalar özellikle güvenlik, refah ve özgürlüğü sağlamak içindir deniyor ve bu sorgulanmıyor. Savunma amacıyla bu taahhütler gerekçelendiriliyordu. Bu temel doktrinler hiç sorgulanmıyor ama sorgulamak için çok sebep var. ABD alışılmadık derecede açık bir toplum. Tarihi kayıtları araştırabiliyoruz ve görüyoruz ki ana kaygı hep kontrol kaybı olmuştur.

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra sözde Rus tehdidi ortadan kalktı ve politikalara konu olmayacak hale geldi. Soğuk Savaşı araştıranlar bunu görecektir, o yüzden kimse araştırmıyor. O zamanlar "iyi" denilen ilk Bush yönetimi yeni bir güvenlik doktrini yayınladı. Temel bir değişiklik yoktu ama buna yeni bir bağlam ve isim uydurulacaktır. Ortadoğu özellikle önemliydi: ABD'nin Ortadoğu'ya müdahale kapasitesini koruması çok önemli. Ortadoğu'daki çıkarlar Kremlin'in kapısına bırakılamaz"

GLOBAL ENERJİ SİSTEMİNİ KORUMA GÖREVİYLE NATO DOĞUYA YÖNELDİ

"ABD'nin istisnai konumu da aslında hiç istisnai değil. Tarihsel, evrensel bir doğru diyebiliriz ki bunun içinde faşizm, Stalinizm, Emperyalizm gibi korkunçluklar da var. Bu dünya düzeninin önemli bir temeli ama Çin'le Hindistan'ın potansiyel rolüyle ilgili söylenenler de abartılı olabiliyor. ABD'nin çöktüğüne dair haberler yeni değil. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da aynı şeyler söyleniyordu ki ABD o zamanlar gücünün zirvesindeydi. ABD ile diğer ülkeler arasındaki servet farkı da gayet iyi bilinmekteydi ve sürdürmek istenmekteydi.

SAF OLANLAR NATO'NUN ORTADAN KALKACAĞINA DA İNANDI

Roosevelt'in danışmanlarından biri 'Ortadoğu'da petrollerin kontrolü dünyanın kontrolü anlamına gelir' demişti. Ama halka bunun savunma amaçlı olduğunu söylüyorlardı. Burayı kontrol etmenin dünyanın çıkarlarına daha iyi hizmet etmek anlamına geleceğini söylüyorlardı. Sovyetler'in çöküşünden sonra ne oldu diye bakarsak soğuk savaş retoriğine inanacak kadar saf olanlar NATO'nun ortadan kalkacağına da inandı. Ama tam tersi NATO doğuya doğru yayılmaya başladı ve Gorbaçov'a verilen taahhütler de çiğnendi. Gorbaçov Bush'a karşı çıktı ama bunlar sözlü taahhütlerdi dediler. NATO'nun görevi çok daha doğuya uzandı. Resmi bir görevi de var: global enerji sistemini korumak. NATO artık küresel bir müdahale gücü haline geldi, başkomutanı da ABD. NATO'nun yayılması Çin'le potansiyel bir çatışma kaynağı olabilir."

VİETNAM SAVAŞI'NDAKİ KAYIP FELAKET GİBİ GÖRÜLDÜ

"Asıl 1949'da Çin'in bağımsız olması önemli bir gelişmeydi. Batı'da bu "Çin'in kaybı" olarak nitelendirildi. Bu çok ilginç çünkü ABD'nin Çin'e sahip olduğunu varsayıyordu. Çin'in kaybı ABD'nin çöküşünde önemli bir adım oldu ve politika bakımından önemli sonuçları oldu. Bunlardan bir tanesi Fransa'nın eski sömürgeleri Güneydoğu Asya'ya sahip olmasına yardım etmek oldu. Bir virüs gibi yayılmasından korkuluyordu. Kurulan diktatörlüklerle de virüse karşı aşılama amaçlandı. Bunun en iyi örneği de Vietnam savaşı. Beklentiler sınırsızdı o nedenle en küçük kayıp bile felaket olarak görüldü."

ARAP DÜNYASINDAKİ MİLLİYETÇİLİK ENDİŞE VERİCİYDİ

"Tarih de kendi tuzaklarını kuruyordu ve Doğu Asya'da gelişen bazı şeyler Washington'ın hiç hoşuna gitmiyordu. Aynı taktikler ABD'nin arka bahçesi Latin Amerika'da da yapıldı. Örneğin Şili'de darbeyle virüs hemen ortadan kaldırıldı 1964'te."

Arap dünyasında da planlama uzmanlarının önündeki temel endişe milliyetçiliğin yükselişiydi. Burada milliyetçiliğe karşı kökten dincilik desteklendi. Önemli bir örnek: Haziran 1967 - İsrail'in müttefiki Suudi Arabistan'la birlikte Nasır'ın Mısır'ını hedef aldı. Yemen'de o dönemde savaş vardı ve ABD-İsrail ilişkileri de bugünkü şeklini İsrail'in o hizmeti sayesinde aldı."

TÜRKİYE İSRAİL'LE GİZLİ İTTİFAKA SAHİPTİ

"İsrail ve Şah'ın İran'ı o dönemde Arap dünyasının iki önemli jandarmasıydı. Nixon doktrini o dönemde oluşmaktaydı. Bunlara iki polis devriyesi deniyordu. Türkiye İsrail'le 1958'den itibaren gizli bir ittifaka sahipti, Pakistan da Suudi Kraliyet ailesine güvenlik hizmeti sunuyordu. Buradaki devriyenin Arap kökenli olmaması daha iyiydi. Ana karakol Washington'dı, Londra'da da küçük bir şube vardı.

1970'e gelindiğinde ABD'nin dünya serveti içindeki payı yüzde 25'e indi. İkinci Dünya Savaşı'nda yüzde 50'ydi. Çin'e baktığımızda bu dönemde hala ileri sanayileri için montaj merkezi olduğunu görüyoruz. 80'lerde ABD'nin çöküşü yeni bir döneme girdi, Regan'ın politikaları ABD'yi dünyanın en çok borç veren ülkesi haline getirmiştir."

LİBYA'DAN İSTİFADE EDEBİLMEK İÇİN MÜDAHALE ETTİLER

"Kuzey Afrika'da Libya üzerinden bir şey söylemek istiyorum. Üç emperyalist güç bu ülkeyi hiçbir şekilde desteklemediler. BM kararlarını çiğneyerek Libya'ya girdiler. Güçlü bir ayaklanmaya destek verdiler, diktatör dostlarıydı ama güvenilmez bir dostu ve Libya'nın kaynaklarından istifade etmek ve Çin'in bu ülkeye girmesini engellemek için bu müdahaleyi yaptılar. Afrika'nın da bir üs olarak kullanılması için bir müdahaleydi. Almanya'nın da çok büyük etkisi var biliyorsunuz."

ABD BÖLGEDE İŞLEYEN DEMOKRASİ İSTEMİYOR

"Arap baharıyla ilgili bakınca, kamuoyu son derece önemli. ABD o yüzden bölgede işleyen demokrasi olsun istemiyor. Sürekli demokrasiden bahsediliyor ama bu Stalin'in demokrasi söylemi kadar ciddi. Stalin'i ciddiye alan olmamıştı, ABD yapınca herkes ciddiye alıyor."

İRAN'A YAPILAN 'İSTİKRARSIZLAŞTIRMA'

"İran'ın 'Ortadoğu'daki birçok ülke tarafından bir tehdit' olarak görüldüğü yazıldı Wall Street Journal'da. Savaşa hangi noktada girilmeli konusunda farklı görüşleri var ama bazı şeyler hiç sorulmadı. Mesela İran'la ilgili algılanan tehdit gerçek mi, gerçekse bu konuda ne yapacağız?"

"Evet tehdit var ama raporlarda hep İran'ın askeri bir tehdit olmadığı belirtiliyor. İran'ın askeri kapasitesi sınırlı ve defansif. İran nükleer silah geliştiriyorsa farklı bir yol benimseyecek mi bunu düşünüyorlardı. Yetkin bir CIA direktörü diyordu ki ben İranlı bir politika yapıcı olsam caydırıcılık için nükleer silahları gündeme getirirdim. Ama eğer dünyanın liderliğini savunuyorsanız başkalarının caydırıcı olmasını kabul edemezsiniz. Bir de İran'ın bunu yaydığı söyleniyor. Bunun teknik adı "istikrarsızlaştırma".

ABD, İSRAİL'İN NÜKLEER SİLAHLARININ İNCELENMESİNE İZİN VERMEZ

"Ne yapılabilir? İran'ın nükleer programı konusunda Türkiye devreye girmek zorunda kalabilir. Mayıs 2010'daki anlaşmanın yenilenmesi gündeme gelir. Türkiye'nin durumu yine ortada. Barışçıl çözüm arayan ülkeler var ama ABD bunun tartışılmasını istemiyor. Nükleer silahsız bir bölge de yaratılabilir ama bu yıllardır kabul görmeyen bir fikir. Washington buna bir noktada evet demek zorunda kaldı. Ama geçen ay Finlandiya'da bir uluslararası konferans düzenlenecekti ve bunun için düğmeye basılacaktı. Ancak İran evet demişken İsrail hayır dedi. Obama da konferansı iptal etti. Araplar ve bağlantısızlar yolumuza devam ederiz dedi ama ABD reddettikten sonra olmaz. ABD buna sıcak bakmayacak, İsrail'in nükleer silahlarının incelenmesine dahi izin vermeyecek."

ABD'DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLI

"ABD'liler diplomasinin neden başarısız olduğunu bilmiyor çünkü basında bunu hiç okuyamıyorsunuz. İfade/basın özgürlüğünün özgür bir toplumda devlet müdahalesi olmadan ne kadar kısıtlanabildiğini görüyoruz. Diplomasinin neden başarısız olduğunu çatışmanın neden çözülemediğini görüyoruz."

TÜRKİYE KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜMÜ İÇERİDEN BULMALI

"Türkiye yeni dünya düzeninde yer almak için kendi yaralarını sarabilmeli. Bunların başında da Kürt sorunu geliyor. Her sorunda olduğu gibi bu sorunda da çözümü içeriden bulmalısınız. Süreci tıkamak isteyenlere rağmen sürecin devam etmesi önemli. Bölgesel gelişmeler de yaşanıyor. Irak'ta Kürdistan daha da güçlenebilir. Suriye kendini kurtarabilir ve bu belirsizliğin önüne geçebilirse orada da bir Kürt bölgesi söz konusu olabilir. Bunun bütün bölge üzerine bir etkisi olacağı aşikar. Emperyalist güçlerin dayattığı sınırların şiddete neden olmak dışında bir anlamı yok.

Belki gün gelecek bir seyyah Kahire'den Bağdat'a, Bağdat'tan İstanbul'a yine rahat rahat gidebilecek. Osmanlı'nın o günleri belki yeni bir ders koyuyor önümüze. Belki herkes için daha iyi bir hayat söz konusu olacak."

İLGİ BÜYÜKTÜ

Konferans ilk duyurulduğu günden bu yana ülkenin dört bir yanından entelektüeller, akademisyenler, öğrenciler ve basın bugünü bekliyordu. Nitekim daha konuşmanın başlamasına bir saat varken Saatli Bina'nın büyük konferans salonu tıklım tıklım doluydu. Öğrencilerin salonun dışında oluşturduğu kuyruk ise olağanüstüydü.

NOAM CHOMSKY KİMDİR?

Ünlü dilbilimci, felsefeci ve aktivist Noam Chomsky, günümüzün önde gelen düşünürleri arasında yer almaktadır. Noam Chomsky Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde dilbilim profesörüdür. Kendi ismiyle adlandırdığı Chomsky Hiyerarşisi’ni geliştirmiştir. Akademik çalışmalarının yanı sıra Kuzey Amerika’nın en önemli sol politikacı entelektüellerinden biri sayılır. Vietnam Savaşı’ndan itibaren Amerika’nın dış ve ekonomik politikalarına eleştirel ve cesur bakış açısıyla da tanınmaktadır.