İHD Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi Adnan Vural, sendika.org'ta yayınlanan "Kürt çocukları neden dağa çıkar?" başlıklı yazısında, Pozantı Cezaevi mağduru olan çocukları anımsatıp "Sistem güvenlikçi yaklaşımı ile daha çok Mahfuz Kutlu yaratmak istiyor. Çocuklar üzerinden topluma mesaj verilmek isteniyor. Tıpkı Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Roboski ve Pozantı vahşetinde yaptığı gibi korkutmak, sindirmek istiyor. Çocukların özne olmasından korkuyorlar. Özgürlük, eşitlik, adalet, anadilinde eğitim istemelerinden korkuyorlar" tespitini yaptı. 

İşte Vural'ın yazısı:


Pozantı Cezaevi’nde Kürt çocuklarına yapılan vahşeti duymayanınız kalmamıştır. Kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak bilinen mağdurlar, cezaevinde tecavüz, taciz ve işkencelere maruz kalmışlardı. Olayın açığa çıkmasıyla beraber mağdur olan çocuklar Sincan Cezaevi’ne sürgün edildiler. İşkence ve kötü muamele burada da devam etti. Bu çocuklara toplam 578 yıl, 11 ay 6 gün hapis cezası ve 978 bin 180 TL adli para cezası verilmiştir. Yine 2012 yılı içerisinde Mersin Valiliği tarafından Pozantı çıkışlı çocukların ailelerine toplam olarak 1 milyon 270 bin TL idari para cezası verildi. Tahliye olan çocuklara ajanlık dayatması yapıldı. Direnen çocuklar yaşadıkları şehirden çıkmaları için tehdit edildiler.


Pozantı mağdurlarından “M.K” kimdir? 17 yaşına tam 29 gözaltı 11 cezaevi sığdıran Mahfuz Kutlu’dan bahsediyorum. İlk cezaevi deneyimini daha 13 yaşında iken; devletin ailesini Şırnak’tan zorla göç ettirdiği Mersin’de yaşadı. 2013 YSK protestolarında hedef gözetilerek gaz bombasıyla yüzünden yaralandı. Ağır yaralı olan Mahfuz yoğun bakımda hayata tutunmak için direndi ve yaşama tutundu. Hayati tehlikesi devam etmesine ve düzenli ilaç kullanmak zorunda olmasına rağmen savcılık tarafından gözaltına alındı. Dönemin İHD yöneticileri ve çok sevdiği ve destek aldığı sevgili Dr. Didem’in çabaları ile serbest bırakıldı. 17 yaşına 29 gözaltı 11 cezaevi sığdıran bu minik yürek Pozantı vahşetini, Sincan ve Şakran işkencesini yaşadı. Sincan’dan Şakran’a sürgün edildiğinde görüştüğü avukatının karşısına ayağını sürüyerek ve acılar içinde çıkmıştı Mahfuz. Buna rağmen Sincan’da kalan arkadaşları için endişelerini dile getirecek kadar da koca yürekliydi.

Tahliyesinin ardından Mersin’deki ailesinin yanına dönen Mahfuz burada sürekli tehdit ve tacize uğrar. Babası o günleri “oğlumu delirtmeye çalışıyorlar” sözleriyle anlatır. Mahfuz kısa ömrünü hep direnmekle geçirdi. “Şehri terk et” baskıları nedeniyle ailenin de kararı ile Memleketi Şırnak’a gitti. Burada da sürekli tehdit edildi. “Ya dağa çık ya da başına kötü işler gelir” tehditlerine, ajanlık tekliflerine dayanamayıp yüzünü özgür dağlara çevirdiği öğrenildi. Kısa ve acılı ömrüne bir de gerillacılığı sığdıran Mahfuz Kutlu’nun, 6 Eylül 2015 günü Çarçella / Geliye Doski alanında çıkan çatışmanın ardından direniş, işkence, cezaevi, sürgün dolu kısa yaşamını yitirdiği bilgisi geldi.

Mahfuz Kutlu’nun hayatı “Kürt çocukları neden dağa çıkar”ın özetidir. Bu kirli savaşta 1988’den günümüze 430’un üzerinde çocuk devletin kolluk güçleri tarafından öldürülmüştür. Binlerce çocuk cezaevleriyle tanışmış, işkence görmüştür. Mahfuz Kutlu, TMK Mağduru Çocuklar’ın isyan çığlığıdır. Mahfuz gibi diğer Kürt çocukları işkencelerden bıktığı için şehirlerde keskin nişancıların hedefi olmamak için yüzünü ne yazık ki dağlara çevireceklerdir, hayatlarını cehenneme çevirenlere karşı.

Çocukluğunu yaşayamadan öfke ve isyanla büyüdü. Horlandı, dili yasaklandı, yerinden yurdundan sürgün edildi.

Çocukken bile teröristmiş, dediğinizi duyar gibiyim. Gelin çocuklarla yapılan görüşmelerden örnek verelim.

Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü Araştırma Görevlisi Sedat Yağcıoğlu, “Yeni Çocukluğun Kurucuları Kürt Çocukların Siyaseti Ve Siyaset Alanı Olarak Toplumsal Gösteriler” başlıklı makalesinde şöyle diyor:

“Taş atıyorum çünkü özgür değilim”, “Taş atıyorum çünkü kendi özgür dilimi kullanamıyorum”, “Çünkü ölen akrabalarımın fotoğraflarına bakıp kim öldürdü diye sorduğum da ‘devlet’ deniyor. Ben taş atmayayım da ne yapayım, benim onlara aslında kayalar yuvarlamam lazım.”

Çocukların sistematik bir devlet şiddetine maruz kaldıklarını farkında olduğunun altını çizen Yağcıoğlu, zorunlu göçün etkilerine de dikkat çekiyor:

“Çocuklar kendi varoluşlarının bir imha ile zorunlu göç ile gerçekleştiğini farkındalar; sürecin çocuklar için hep karşılarında mücadele edilecek bir devlet algısıyla oluştuğu görülüyor. Buradan itibaren bir mücadele pratiği başlıyor.”

“Sanki bunu sormuşum gibi bir çocuk şöyle cevap verdi: Bize diyorlar ki elin kalem tutsun, yaz oku, büyük adam ol, bu sorunları o zaman çöz; şiddetle çözme. Bizim düşüncelerimize izin veriyor musunuz ki, bizim kendi anadilimizle yazmamıza izin veriyor musunuz ki? (…) Evet ben okuyacağım, benim bir elimde kalem olur, öbür elimde taş. Kalemimi ezen elinizi taşımla ezerim.”

Yağcıoğlu’na göre, bu örnekteki gibi çocuklar kendilerine öğütlenen sürece sistemin izin vermeyeceğini biliyor ve bunun için şiddete yönleniyor.

“TMK Mağduru çocuklar ya da taş atan çocuklar”; “çocuğun yüksek yararı” gözetilmediği için cezaevlerini atılıyor, işkence görüyorlar. Cezaevlerinin kendisi suç üreten kurumlar. Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi bileşenlerinin açıklamasına göre; “Adalet Bakanlığı’nın Eylül 2015 tarihli verilerine göre 2016 yılı içerisinde Diyarbakır, Hatay ve Tarsus olmak üzere 3, 2017 ve 2018 yılları içerisinde ise Kayseri ve Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde birer yeni Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu açılacaktır. Bu yeni hapishanelerin her birinin kapasitesi 288’dir ve Adalet Bakanlığı önümüzdeki 3 yıl içerisinde çocuklar için 1440 ek kapasite yaratmayı amaçlamaktadır.”

Demek ki sistem güvenlikçi yaklaşımı ile daha çok Mahfuz Kutlu yaratmak istiyor. Çocuklar üzerinden topluma mesaj verilmek isteniyor. Tıpkı Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol , Roboski ve Pozantı vahşetinde yaptığı gibi korkutmak, sindirmek istiyor. Çocukların özne olmasından korkuyorlar. Özgürlük, eşitlik, adalet, anadilinde eğitim istemelerinden korkuyorlar. Temmuz ayından bu yana keskin nişancıların vurduğu 26 çocuktan ve öldürülen çocukların buzdolabında saklandığını hatırlatmaya dilim varmıyor.

Evet Mahfuz Kutlu, “Kürt çocukları neden dağa çıkar”ın en güzel cevabıdır. Sevgili Mahfuz yoldaşımın şahsında küçük bedenleriyle zulme direnen tüm çocukların önünde saygıyla eğiliyorum ve özür diliyorum binlerce kez, sizi yaşatamadık, üzgün ve öfkeliyim. Hoşçakal büyük yürekli yoldaşım, yıldızlar mekanın olsun.

Unutulmayacaksın!..