Eğitim Sen Çaycuma Temsilciliği Yürütme Kurulu Üyesi-Rehber Öğretmen Tuna Ölger, KHK'ların çocuklar üzerindeki etkisni yazdı. 

Ölger'in Evrensel'de yayınlan yazısı şöyle: 

15 Temmuz’dan sonra, ülke olarak “olağanüstü” bir süreç yaşıyoruz. 

OHAL sürecinde çıkarılan KHK’lerle, yüz binlerce kamu emekçisi memuriyetten ihraç edildi; binlercesi de tutuklu. Gerekçesi ya da dayanağı ne olursa olsun yaşanan bu süreç yüz binlerce ailede travmatik bir durum yarattı. 

Yaşanan bu travmanın en büyük mağdurları da kuşkusuz ki çocuklar.

Yüz binlerce insanın hayatında yaşanan bu keskin değişimlerle yetişkinlerin bile baş etmesi bu kadar zorken; geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz çocuklarımız bu travmalarla nasıl baş edecekler?

Çocuklarımızı koruyabiliyor muyuz gerçekten? Yoksa, anne-babalarına “atfedilen suçların” cezası çocuklarımıza da mı ödetilmek isteniyor?

Yasaları, yönetmelikleri bir kenara bırakarak söylüyorum ki; yetişkinler bile bu “yalnızlaştırma” olgusuyla baş edemezken, çocuklarımızın bu durumun üstesinden gelmeleri çok zor.

Günümüzde yüz binlerce çocuğumuz; çaresizlik, utanç, suçluluk, ürkeklik-korkaklık, endişe, öfke, kırılganlık, güvensizlik, değersizlik, anlamsızlık vs. gibi olumsuz duygularla baş etmeye çalışarak eğitim hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Eğer ellerinden bir tutan olmazsa “düşecekler”.

Okulların başlamasıyla birlikte; “hainlere” öfke kusan, öğrencilere “idam ipi” tutturan, “İntikam yemini içiren” bir yaklaşımın ortasında kalakaldı bu çocuklar. Aylardır da bu baskının altında eziliyorlar. 

Valilikler, Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu durumu görmezden geliyor yalnızca. 

Tramvatik ve zorlu olaylarda öğrencilere destek sunmakla yükümlü olan bu organlar, kesinlikle harekete geçmiş değil.

Psikososyal müdahale birimleri, üç maymunu oynuyor.

Okul rehberlik servisleri, rehberlik araştırma merkezleri bu çocukları yok sayarak, rutin çalışmalarına devam ediyor. Rehber öğretmenlerin bazıları, -durumun vahametini anladıkları için- bir şeyler yapmak istiyor ama “Başım belaya girer” düşüncesiyle sessizliğe bürünmeyi tercih ediyor. Bu durumu kendine “dert edinen” öğretmenlerin desteğiyle bir şeyler yapılmaya çalışılıyor ama bütünü harekete geçirecek mekanizmalar işlemiyor maalesef.

Düşünün bir kere, kamuda yaşanan yüz binlerce ihracın yalnızca (yaklaşık) yüzde 3’ü KESK’e bağlı sendikalara ait. Diğer yüzde 97’lik dilimin bu konuda öngörüsü bile yok.

Yakın bir zamanda da Eğitim Sen Genel Merkezinin bu konuyu gündeme taşıyacağını, bir broşür hazırladığını ve bu durumla ilgili bir basın açıklaması yapacağını biliyorum. 

Çocuklarımız, duygusal bir uçurumun kenarında geziyor. Onlara sahip çıkmak da yine bize düşüyor.

Bırakın hukuk işlesin, kanunlar işlesin, yönetmelikler işlesin.

“Yok” sayarak ceza verilemez.