Mezopotamya halklarının ana dillerinde eğitim yapabilecekleri bir üniversitenin kurulmasını hedefleyen Mezopotamya Vakfı’nın kuruluş toplantısı gerçekleşti. Diyarbakır Sümerpark Resepsiyon Salonu’nda yapılan toplantıya; aralarında Büşra Ersanlı, Gencay Gürsoy gibi akademisyen, siyasetçi, sivil toplum örgütü temsilcilerinin de bulunduğu yaklaşık 200 kişilik kurucu adaylar katıldı...

Toplantının açılış konuşmasını yapan Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Selim Ölçer, yaklaşık bir yıl önce vakıf çalışmalarını 15 kişiyle başlattıklarını ve 200’ü aşkın kurucu adaya ulaşmanın kıvanç verici olduğunu söyledi. Ölçer, kendi aralarında yapılan toplantı sonucu bir geçici yürütme kurulu oluşturduklarını ve toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalıştıklarını anlattı. Ölçer, 31 Ocak tarihi itibarıyla vakfın senedi için mahkemeye başvurup onay aldıktan sonra resmi süreci başlatacaklarını söyledi. Altyapı tamamlandıktan sonra YÖK ve Parlamento onayı alınması ve 3 yıl içinde üniversiteyi kurmaları gerektiğini belirten Ölçer, “Mezopotamya halklarının tümü en başta Kürtler özgür olmak istiyor. Özgürlüğün bir yolu da kendi kurumlarını oluşturmaktan geçiyor. Bugün Kürtlerin kendi kurumlarını oluşturmak için attıkları birçok adımdan bir tanesinin örneğini burada hep birlikte görüyoruz. Bu sizlerin emeğiyle olacaktır” diye konuştu. 

Ölçer, Vakfın temel amacının; Mezopotamya halklarının kendi anadilinde eğitim yapabilecekleri bir düzeni kurmak, toplumda sıkı bağları koruyan, toplumun gelenek, göreneklerini bilen, buna ilişkin eğitim araştırma yapan bir yapı kurmak olduğunu ifade etti.

Bu üniversitenin aynı zamanda Kürt kültürünü ve değerlerini yaşatacak yeni imkanlar yaratacağını ifade eden Ölçer, “Bu nedenle edebiyatımızın gözbebeği Mehmed Uzun, Ape Musa, Aram Tigran, Feqiye Teyran, Yaşar Kemal ve daha birçok değerlerimiz için yeni imkanlar doğacak” dedi.

BAYDEMİR: DİYARBAKIR İÇİN TARİHİ GÜN

“Bugün hepimiz için, özellikle şehrimiz Diyarbakır için tarihi bir gündür” diyerek sözlerine başlayan Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de atılan bu adımın başarılı bir şekilde hedefine ulaşması için dilekte bulundu. Baydemir, “Umut ederim ki şehrimiz Diyarbakır kısa bir süre içinde kendi üniversitesine ulaşır ve torunlarına bu yeni bilince sahip olan üniversiteyi hediye eder” dedi.

Baydemir şöyle devam etti:

‘İNANÇLARI BİRBİRİNE KIRDIRDILAR’

“Tarihe baktığımızda büyük şansımız, 8 bin yıllık tarihimizde insanlığın tohumu buradan ekilip tüm dünyaya serpilmiş. En büyük şansızlığımız da bu son yüzyılımız. 19. yüzyılın başlarında bu kadim Mezopotamya topraklarında Kürtlerle beraber Ermeni, Süryani, Keldani halkları ve Alevi, Ezidi, Müslüman, Hıristiyan birçok inanç birlikte yaşıyordu. Bizlere dayatılan bilinç ve bilgi bizim değil egemenlerin bilimi ve bilinciydi. Ve bu nedenle 20. yüzyılın başı büyük kırımlarla geçti.”

Baydemir, “Biz kendi bilincimize sahip olmadıkça, kendi bilincimizi ekip onu biçmedikçe bilincimiz de egemenlerin bilinci olur. Egemenlerin bilinci de şimdiye kadar bize sadece, ölüm, göç, fakirlik ve türlü türlü eziyetler getirmiştir” diye konuştu.

‘BEN DE YÜKSEK LİSANSIMI YAPAYIM’

Geç kalındığının altını çizen Baydemir, sorumluluk bilinciyle çabanın hızlandırılması gerektiğini ve Mezopotamya Vakfı’nın kuruluşunun bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini kaydetti. Baydemir, belediyeler olarak üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getireceklerini belirterek, “Allah Kürtleri ve tüm mazlum halkların çocuklarını korusun. Birlikle her şey mümkün diyor ve size başarılar temenni ediyorum.  Umut ediyorum ki bir gün ben de Mezopotamya Üniversitesi’nde Yüksek Lisansımı yapayım” şeklinde konuştu.

BEŞİKÇİ: ÜNİVERSİTELERDE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ YOK

Araştırmacı Yazar İsmail Beşikçi ise “Bilimsel, Özerk Üniversite ve İfade Özgürlüğü” başlıklı bir konuşma yaptı. 1950’lerde Türkiye’de 3 tane üniversitenin bulunduğunu bugün bu sayının 171’e çıktığını anımsatarak, “Üniversitelerin sayısının çoğalması bilim yönteminin uygulandığını ve yaşama geçtiğini göstermiyor. Eğer ifade özgürlüğü kurumlaşmamışsa gerçek üniversite olması mümkün değil” dedi.

İfade özgürlüğünün sadece üniversiteler için değil tüm toplum için gerekli olduğunu belirten Beşikçi, ifade özgürlüğü kurumsallaşmadığı müddetçe akademik özgürlüğün bir anlam ifade edemeyeceğinin altını çizdi. Türkiye’de resmi ideolojinin çok etkili olduğuna ve bilimi, sanatı yönlendirdiğine dikkat çeken Beşikçi, “Bunu kırmak bilimsel bir çabayla mümkün” dedi.

Türkiye’de üniversiteler kurulurken ifade özgürlüğü anlayışıyla kurulmadığını, 1933’te dönemin siyasal iktidarını desteklemek için kurulduğunu anımsatan Beşikçi, şunları söyledi:

“Güneş Dil Teorisi’ni benimsemedikleri ve üniversiteye müdahale edilmesini kabul etmedikleri için 150’ye yakın Dar’ül Fünun hocasının 100’ü tasfiye edilmiş. 1930’larda resmi ideoloji böyle oluşmuş.”

Bugün üniversitelerde ifade özgürlüğü kaygısının olmadığının rektör atamalarında öğretim elemanlarına gönderilen broşürlerde de çok net gözüktüğünü söyleyen Beşikçi, “Bu broşürlerde öğretim elemanlarına haberleşme ve tatil imkanları gibi pek çok vaatte bulunuyor. Ancak bilimin özgür bir ortamda yaşatılacağına ilişkin hiçbir ibare bulamazsınız” dedi.

‘KÜRTLERİN ARAŞTIRMAYA İHTİYACI VAR’

“Türkiye’de gerçek bir üniversite olsaydı darbeler olmazdı” diyen Beşikçi, darbe oluşumu, sırası ve sonrasında resmi ideolojinin en önemli üç kurumu olan üniversite, yargı ve basının bu darbelere çanak tuttuğunu vurguladı. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi’nin Kenan Evren’e doktora unvanı verdiğini anımsatan Beşikçi, ardından Türkiye’deki 28 üniversitenin Evren’e doktora payesi vermek için yarıştığını hatırlattı.

Bilime Kürtlerin ihtiyacının büyük olduğunu anlatan Beşikçi, 1920’lerde Kürtlerin başına bu lanetli çorabın nasıl geçirildiğini Türkiye’deki üniversitelerin, basının araştırmaya ihtiyacı yok ama Kürtlerin bunu üretmesi gerekecek” diye konuştu. (Demokrat Haber)