Bugün, 21 Şubat Anadili Günü. Toplum ve Kuram'dan Şerif Derince, Anadili Günü vesilesiyle konuya ilişkin bir yazı kaleme aldı. Derince "8 soru 8 cevap" şeklinde kaleme aldığı yazısında, Anadilde eğitimin önemini, bu eğitimin çocuklar üzerindeki etkisini, anadilinin toplumsal cinsiyetle ilişkisini ve Kürtçenin bir bilim dili olup olmadığı tartışmalarını masaya yatırdı.

Şerif Derince'nin zanesntitu.org'da yer alan "Anadili Hakkında 8 Soru 8 Cevap" başlıklı yazısı şöyle:

1. Anadili meselesi neden bir meseledir?

Dil, tarihin her döneminde siyasetin bir parçası olmuş, hem toplumlar arası ilişkilerde hem de toplum içi ilişkilerde belirleyici bir unsur olarak yerini almıştır. Ancak günümüzdeki gibi savaşların, zulmün ve zorbalığın dil politikalarının merkezine oturması, modern ulus-devletlerin kurulması sonucu ortaya çıkan bir süreç. Elbetteki tüm ulus-devletler aynı tarihsel gelişim süreçlerini izlemedi ve dil politikaları bağlamında hepsinde benzer sonuçlar ortaya çıkmadı. Ancak dilsel ve etnik homojenleştirmenin birinci hedef olarak gösterildiği ülkelerde, gündelik ve kültürel gerçeklikle örtüşmeyen homojen bir kimlik kurgulandı; farklı inançlardan, dillerden, kültürlerden toplumlar aynı potada eritilmek istendi. Bunu başarmak için kurgulanan kimliğe tehdit olarak gördükleri topluluklara yönelik iki yöntem kullanıldı. Birincisi genosit; yani fiziksel olarak ortadan kaldırmak, katletmek, soykırım uygulamak. İkincisi de etnosit; yani fiziksel olarak yaşamasına izin vermek ancak kültürel olarak ortadan kaldırmak, asimile etmek.

Türkiye’de, modern anlamda devletleşmenin başladığı 1880’lerin sonlarından 1990’ların sonlarına kadar, Kürt, Ermeni, Laz, Arap, Çerkez ve diğer tüm halkların kültürlerinde, gündelik hayatlarında bir karşılığı olan, belleklerinde yer edinmiş olan tüm dağların, taşların, ovaların, nehirlerin, köylerin isimleri değiştirilmiş; insanlar anadillerinde “ıslık çaldığı” için bile para cezasına çarptırılmış; kendi dillerinde yazdığı için yazarlar, aydınlar ağır cezalar almış; anadili Türkçe olmayan çocuklar okullarda ötekileştirilmiş; dilleri, aksanları ve bir bütün olarak kimlikleri yüzünden aşağılanmıştır. Eski dönemin kapanıp yeni bir sayfanın açıldığı iddia edilen son 15 yılda bile, cezaevlerinde rehin tutulan tutsakların aileleri ile kendi dillerinde konuşmalarına izin verilmemiş, inşaatlarda çalışan yoksul Kürt işçiler kendi aralarında Kürtçe konuştukları için linç edilmiş, diller yasaklanırken bile adları anılmamıştır. Anadili Türkçe olmayan insanların iş imkânları yapısal olarak kısıtlanmış, Türk gibi Türkçe konuşmadıkları sürece insanlara ekmek kazanmak bile haram edilmiş; devletin en yetkili ağızlarından, Kürtçe’nin “medeniyet dili olmadığı ve bu dilde eğitim yapılamayacağı” söylenmiştir. Tek dillilik politikalarının somut sonuçlarını bu şekilde sıralamaya başladığımızda tüm dünyayı saracak kadar uzun bir liste ile karşılaşıyoruz. İşte, anadili böyle bir siyasi ve tarihsel bağlam içinde önemli ve kurucu bir mesele hâline gelmiştir.

2. Anadilde eğitim neden önemlidir?

Kürt meselesinin çözümü ve bu meselenin esas müsebbibi olan Türk devletinin tek dil ve tek etnik kimliğe dayalı yapısının dönüşmesi için anadilinde eğitimin siyasi açıdan büyük önem taşıdığı herkesin malumu. Bu birçok platformda dile getiriliyor. Pedagojik açıdan bakıldığında ise anadilinde eğitiminin önemine dair dünyadaki literatür epey doygunluğa ulaşmış durumda. Bu alandaki araştırmalar, anadilinde eğitimin  kalitesi, akademik gelişim, çocukların kimlik gelişimleri, öğretmenlerin iş memnuniyeti, ebeveynlerin okulla ilişkisi, toplumsal ilişkilerin niteliği, ekonomik imkânlara erişim, cinsiyet eşitliği gibi konularda doğrudan belirleyici olduğunu açıkça göstermektedir. Anadilinde eğitimin varlığı eşitliği, yokluğu ise eşitsizliği ve ayrımcılıkları doğurur. Evde ilk öğrendiği dil okul dilinden farklı olan çocuklar daha en başta zaten verilen eğitimden faydalanamazlar. Çünkü herkes en iyi bildiği dil yoluyla okuma-yazmayı öğrenebilir, temel sözel ve sayısal becerileri geliştirebilirler. Öte yandan, çocukların okulun dilini biliyor olması da tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda kimliklerinin de eğitim sistemi tarafından kabul görmesi çok önemlidir. Kimlik, sadece bir dili konuşmakla şekillenmez, aynı zamanda anne-babasının, büyüklerinin konuştuğu bir dili konuşamamakla da oluşur. Anadillerini konuşabilseler de konuşamazlarsa da kimlikleri okul müfredatı, ders içerikleri ve diğer eğitim öğeleri tarafından olumsuzlandığında, öğrenciler ayrımcılık gördüklerini kolaylıkla anlarlar. Anadilinden bağımsız olarak, herhangi bir sebepten dolayı dışlanan hiçbir öğrenci okula devam etmek istemez, okulla sağlıklı bir ilişki geliştiremez. Dolayısıyla, anadilleri eğitimde kullanılmayan öğrenciler için okul çoğu zaman anlamsız bir yer hâline gelir. Türkiye’de başta Kürt çocukları olmak üzere, anadilleri Türkçe olmayan ve Türkçe eğitim verilen okullara devam etmek zorunda olan tüm çocuklar bu nedenle yapısal bir eşitsizlikle karşı karşıyadır. Bu eşitsizlik genelde var olan sınıfsal eşitsizliklerle de birleşip sadece eğitim süreci boyunca değil, tüm bir ömür boyu söz konusu öğrencileri takip etmektedir. Sonuç olarak, anadilinde eğitim siyasi boyutunun dışında, toplumsal ve pedagojik açıdan son derece önemli bir mesele olarak karşımızda durmaktadır.

3. Anadilinde eğitim yapılmamasının çocuklar üzerindeki etkisi nedir?

Anadilleri eğitimde kullanılmayan, eğitimden dışlanan çocukların karşılaştığı sorunlar birbirine geçmiş şekilde pedagojik, psikolojik, toplumsal ve siyasidir. Bunlardan hiçbiri tek başına yalıtılarak ele alınmaz. Zira okullar sadece pedagojik alanlar değildir. Aynı zamanda toplumsal değer yargılarının, hiyerarşik iktidar ve güç ilişkilerinin de yeniden üretildikleri kurumlardır. Ancak yine de, anadilinin eğitimde kullanılmamasının yarattığı sonuçlara baktığımızda söz konusu dili veya dilleri konuşabilen ve konuşamayan çocukları ayrı değerlendirmemiz gerekir. Bir kere eğitimde kullanılan dili bilmeyen çocukların ne öğretmenleriyle iletişim kurmaları ne de kendilerine öğretilmek istenenleri anlayabilmeleri beklenemez. Eğitim dilini bilen çocuklar ise kimlikleri dışlandığı için okul ile anlamlı bir ilişki kuramazlar. Fakat buna rağmen kendilerine zorla dayatıldığı için, çoğu öğrenci okul tarafından öğretilmeye çalışılan bilgilere direnç gösterir, öğretmenler ve okul ile geçimsiz bir ilişki kurar. Anadillerinde eğitim alamayan çocuklar arasında okulu terk etme veya sınıfı terki oranları her zaman çok yüksektir. Birçok Kürt çocuğu bu yüzden Türk çocuklarıyla karşılaştırıldığında çok daha az okula devam edebilmektedir. Öte yandan okula devam edebilen ve eğitim sistemine entegre olabilen öğrenciler arasında bir süre sonra kendi kültürlerini ve kimliklerini değersiz görme eğilimi görülebilir. Hatta bazı durumlarda kendi kimliğini reddetme, aileyi reddetme gibi sonuçlarla da karşılaşılabilir. Bir dilin eğitimde kullanılmaması, beraberinde çeşitli damgalanmaları da getirir. Dolayısıyla anadillerinde eğitim alamayan çocuklar tıpkı dilleri gibi damgalanırlar ve ötekileştirilirler. Bununla beraber, dilleri yasaklı olan çocukların gittiği okullarda gerek fiziksel gerekse de sembolik şiddetin oldukça fazla olması da başka faktörlerle beraber dil ile de kesişir. Dillerin yasaklanmasının, çocukların eğitimlerinde kullanılmamasının doğurduğu çok katmanlı sorunlar bu şekilde daha da uzayan bir liste hâlini alır. Tüm bu sorunlar çeşitli şekillerde kesişerek eğitimin söz konusu çocuklar için geliştirici değil zayıflatıcı, güçsüzleştirici bir şekilde işlemesine neden olur.

4. Şimdiye kadar asimilasyona maruz kalmış çocuklar için neler yapılabilir?

Maalesef asimilasyonun boyutu sadece anadilini unutmakla sınırlı değil. Çok uzun zaman süren bir asimilasyon yaşandığı için buna karşı yapılması gerekenler de uzun süreli, köklü dönüşümler içerirler. Galler gibi ekonomik imkânların, siyasi ve toplumsal desteğin epey fazla olduğu bir ülkede bile dilin yeniden canlandırılması, asimilasyonun tersine çevrilmesi çok yavaş ilerlemektedir. Öte yandan neredeyse tüm Afrika ülkeleri, birçok Latin Amerika ve Asya ülkesinde çok büyük anayasal değişiklikler yapılarak bir zamanlar yasaklı olan diller yasal statüye kavuşturulsa da toplumsal, siyasal ve pedagojik karşılığı henüz tam alınabilmiş değil. Kürt halkı ve çocuklar için de bugünden bile başlansa atılacak adımların köklü dönüşümlere yol açması için uzun zaman gerekecek. Öte yandan Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi hem çocuklarda hem de ailelerde önemli bir özgüven geliştirmiş durumda. Bu durum özellikle kimlik bilincinin ve örgütlülüğün daha yüksek olduğu şehirlerde çok açık hissediliyor. Kürtçenin anayasal güvenceye kavuşturulması elbette çok önemli, ancak dünya deneyimlerinden öğrendiğimiz bir ders anayasal değişiklikler olmadan önce mücadele ederek atılan adımların çok belirleyici olduğu gerçeğidir. Bu nedenle şimdiye kadar devam eden Kürtçe kurslarıyla edinilen birikimin yeni bir safhaya geçirilmesi gerekiyor. Bu yeni safhanın nasıl tanımlanacağı, ne tür adımların atılabileceği, ne gibi stratejiler geliştirilmesi gerektiği kısa ve yetersiz çalışmalarla değil olabildiğince planlı, programlı, detaylı olmalıdır. Ayrıca bunu yaparken çocukların eğitim hayatlarını etkileyebilecek siyasi-sembolik adımlardan kaçınılmalıdır. Ancak her halükarda Kürt öğrencilerin özellikleri, farklı ihtiyaçları, heterojen durumları göz önünde bulundurularak programlar yapılmalıdır. Bu da tüm Kürt çocuklar için geçerli tek bir doğru yöntem yerine birden çok yöntem ve model geliştirilmesi demektir. Öte yandan, asimilasyon karşıtı mücadele tek başına eğitim ile olmaz; özellikle toplumun prestijli kurumlarının asimilasyona karşı sembolik adımların ötesinde dil stratejilerini geliştirip buna uygun dönüşümler yaratması son derece önemlidir. Bu sayede, birbirini tamamlayan bir asimilasyon karşıtı hat oluşturulmuş olur, asimilasyonun yarattığı tahribatların giderilmesi sağlanabilir.

5. Kürtçe bir bilim dili midir?

Öncelikle bir dilin bilim dili olup olmamasının bilimsel bir ölçütü yok; Matematik ve Fen bilimleri kast ediliyorsa zaten bu alanlarda Kürtçe’nin eskiden beri kullanıldığını gösteren somut örnekler bulunmaktadır. Ayrıca, hiçbir dil kendi kendine “bilim dili” hâline gelmez; belli siyasi, ekonomik ve toplumsal teşvik ve destekler ile güçlenir. Aynı şekilde hiçbir dil de kendi kendine zayıflamaz. Belli siyasi, ekonomik ve toplumsal ayrımcılık, baskı ve saldırılar sonucu geriler. Bu nedenle günümüzde Kürtçe’nin veya herhangi başka bir dilin eğitimde, bilimde kullanılabilmesi için yeterli altyapıya sahip olmadığı, başka bir deyişle zayıf ve eksik olduğu, yönündeki yaklaşım, söz konusu eksik ve zayıflık gerçekte varsa bile bunun toplumsal ve siyasal süreçlerle, iktidar mekanizmalarıyla yaratıldığı, iktidar sahiplerinin geçmişteki politika ve uygulamaları sonucu bu hâle gelindiğini görmezden gelir. Sorunun kaynağı olanları temize çeker. Üstelik bu yaklaşım, söz konusu durumu gerekçe göstererek egemen dil dışındaki dilleri kamusal alanın dışına iter. Hindistan’da dil politikaları ve eşitsizliklerin eğitim yoluyla yeniden üretilmesi konularında yaptığı çalışmalarla bilinen Prof. Ajit Mohanty’nin deyimiyle, “sürekli yeniden üretilen bir kısırdöngü” yaratılır. Bu türden bir kısırdöngü, egemen dil dışındaki dilleri sadece ev ve çevresindeki grup-içi iletişimlere hapseder, önemli yaşam alanlarının dışına iterek sınırlı işlevleriyle fakirleşip gelişme imkânlarını azaltır. Sonra da bu fakirleşmenin kendisini söz konusu dil veya dillerin eğitim gibi kamusal alanlarda kullanılamayacağı yönünde bir gerekçe olarak kullanır. Diğer bir deyişle, bilimsel alanda kullanıla kullanıla bir dilin bu alandaki yeterliliği gelişir; eve, gündelik dile sınırlanarak, dışlanarak değil. Bu nedenle, bir dili “bilim dili” olmanın dışında tutan şey, onu “eksik, yoksun, gelişmemiş, yetersiz” diye kodlayan söylem ve pratiğin kendisidir.

6. Anadilinde eğitimin özerklik tartışmaları ile ilişkisi nedir?

Özerklik ve anadilinde eğitim birbiriyle çok yakından ilişkili konulardır. Özerklik, en basit hali ile belli bir bölgedeki yönetişim ilişkilerinin o bölgede yaşayan insanlar tarafından belirlenmesidir. Özerk bölgeler, o bölgelerdeki eğitim, sağlık, kültürel etkinlikler gibi konularda kendi kararlarını alıp uygulayan bölgelerdir. Dolayısıyla eğitimin nasıl düzenleneceği, hangi dil veya dillerin nasıl bir konumda olacakları özerk bölgenin politikalarına bağlıdır. Dünyadaki tüm özerk bölgelerde egemen dilin dışındaki dillerle eğitim yapılmaktadır. Diğer bir deyişle özerk olup da anadilinde eğitim yapmayan yer yoktur. En bilinen örnekleri Bask ve Katalunya’dır, listeye Hindistan’daki birçok özerk bölgeyi (Orissa, Andrea Pradesh), Güney Afrika ve daha birçok ülkeyi ekleyebiliriz.

Özerklik olmadan eğitimde anadili kullanılamaz mı? Kullanılabilir. Örneğin Finlandiya özerk bir ülke değil ancak herkes için çiftdilli eğitim var ve ülkede yaşayan İsveçliler okulda İsveççe eğitim alıyorlar. Ancak Finlandiya’da, Türkiye’deki gibi bir azınlık, çoğunluk statüsü ve diller arasında ciddi bir hiyerarşi yok. Fakat, söz konusu dil eğitimi göçmenler için olunca diğer ülkelerdekine benzer hiyerarşiler oluşuyor ve benzer ayrımcılıklar devam ediyor. Çiftdillilik ve özerklik bağlamında dillerin toplum içindeki statüsü ve dilleri konuşan grupların sınıfsal pozisyonları önemli. Türkiye’de çoğu Kürt yoksul olduğu için özerklik olmaması durumunda Kürtçe, eğitime dâhil edilse bile okul başarısı ve dilsel açıdan çok başarılı olma şansı bulunmamaktadır.

7. Anadilinin Toplumsal Cinsiyetle İlişkisi Nedir?

Dünyanın pek çok ülkesinde, kız çocuklarının eğitim hakkı önünde sosyo-ekonomik ve kültürel engeller bulunmaktadır. Bu engeller kız çocukların eğitime erişimini güçleştirmekle sınırlı kalmaz. Okula başlayabilen ve temel eğitim alanların, eğitimin daha ileri kademelerine devam edebilmeleri önünde de daha ciddi sorunlar çıkar. Yapılan araştırmalar, kız çocuklarının oğlan çocuklarına oranla eğitimden çok daha az faydalanabildiğini göstermektedir. “Uzmanlar” bunun sebepleri arasında genellikle ailelerin tutumları, kültürel ve dini yaklaşımlar ve yoksulluk gibi etmenleri incelemeyi tercih etmektedir. Oysa, anadili de bu durumun belirleyicilerinden birisidir; araştırmalara göre anadili okul dilinden farklı olan topluluklar arasında kız çocuklarının maruz kaldığı eşitsizlik ve ayrımcılıklar daha da derin bir şekilde yaşanmaktadır. Zira kendi anadilleri dışında bir dilde eğitim verilen okullara gitmek zorunda olan çocuklar arasında, kız çocuklarının okulda kullanılan dilde bir dil yeterliliği geliştirmesi çok daha güçtür. Birçok kız çocuğu vakitlerinin çoğunda evde kalmak ve çeşitli ev işleri yapmak zorundadır. Üstelik sınıf içi uygulamalarda oğlan çocuklarının konuşmasına daha çok izin verildiğini, kız çocuklarının ise yeterince konuşmaya teşvik edilmediğini gösteren çalışmalar da literatürde vardır.  Bu nedenlerden dolayı kız çocukları oğlan çocuklarına oranla egemen dile daha az maruz kalmakta ve egemen dili okul derslerini izleyebilecek kadar iyi öğrenememektedir.

Kürt çocukları için, sınıfsal ve siyasi koşullardan bağımsız bir genelleme yapılamaz. Ancak mevcut  durumda, Kürt öğrencilerin çoğunluğu açısından gerçeklik pek farklı değildir. Aileleri, birçok sebepten dolayı genellikle sadece oğlan çocuklarının ileri seviyelere kadar eğitime devam etmelerini destekliyor. Ancak bu illa da kültürel çekincelerle ortaya çıkan bir durum değil, aksine belki de kültürün buradaki rolü en azdır. Fakat neden olursa olsun, sonuçta kız çocuklarının okula devam etme şansları çok daha azdır ve kız çocukları bunu çok iyi bilmektedir. Öte yandan oğlan çocuklar dışarıda daha çok vakit geçirebiliyor ve Türkçeye ulaşabilecekleri yerlere daha çok sızıyorlar. Kız çocukları için ise bu her zaman mümkün olmuyor, daha çok ev-içi ile sınırlı bir hayatı yaşamak zorunda kalanlar çoğunlukta. Okula başladıklarında da bu yüzden kız çocukları ve oğlan çocukları eşit şartlarda başlayamıyor. Okula başladıktan sonra da, gerek eğitim sisteminin bütününün cinsiyetçi kodlarla donatılmış olması, gerekse de materyallerin verdiği mesajlar, öğretmenlerin kız ve oğlan çocukları arasında genelde ayrımcı uygulamalar sergilemesi, zaten var olan ayrımcılığı katmerli hale getiriyor. Tüm bunlar, anadilinin toplumsal cinsiyet ile açıkça kesiştiğini gösteriyor.

8. Anadilinde eğitim daha maliyetli midir?

Hayır, değildir! Hem politika yapıcılar hem diğer birçok kişi, egemen bir dilde yapılan tekdilli eğitim yerine birden fazla dilde eğitimin maliyetinin çok yüksek olacağından dolayı yapılmasının zor olduğunu dile getirirler. Gerçek bu olmadığı gibi, eğitimde anadili kullanılarak birçok açıdan önemli tasarrufların da yapılmasını mümkün kılar.

En başta belirtilmesi gerek durum şu ki, anadilinde eğitim alan öğrencilerin, anadilinde eğitim almayan öğrencilere göre okulu bırakma ve sınıf tekrar etme oranının daha düşük olduğu gözlemlenmektedir. Farklı ülke deneyimlerinde anadilinde eğitim programlarıyla ilgili yapılan bazı maliyet analizleri; bu tür programların sadece başlangıçta bir miktar harcama gerektirdiğini ancak bu harcamaların sanıldığı kadar fazla olmadığını göstermektedir. Bu araştırmalara göre, anadilinde eğitime geçiş, bir ülkede eğitime ayrılan mevcut bütçenin ortalama %4 veya %5 oranında artması anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bu programlarında çalışan öğretmenler için yapılan ekstra harcamalar zamanla azalır. Öğretmen yetiştirme programı bir kez tasarlanıp denendikten sonra genel sistem içerisine dâhil edilir. Benzer şekilde, ders kitapları ve diğer materyaller için yapılan harcamalar da zamanla genel sistemin parçası hâline gelir. Kitap ve materyaller bir kere hazırlandıktan sonra diğer birçok kitap ve materyal gibi sadece güncellenmeleri ve yeniden basılmaları gerekir. Öte yandan, anadilinde eğitimin olması, sınıf tekrarı ve okul bırakma oranlarını düşürdüğünden bunlar için  yapılan harcamalardan tasarruf edilmesini sağlar. Sınıf tekrarı ve okul terki nedeniyle eğitimi kesintiye uğrayan öğrenci sayısının azalması bu öğrencilerin tekrar temel eğitimden geçirilmesi için harcanan zamanın ve yapılan masrafın azalması demektir. Son olarak da, öğrencinin eğitime erişiminin artması daha iyi eğitim almasına ve bu da nitelikli işlerde ve daha iyi ücretlerle çalışmasına yardımcı olur.