Deniz Güneş / Demokrat Haber

Bir grup Alevi genci Alevi Hak İhlallerini Araştırma ve Gençlik Derneği (AHİGED) adlı yeni bir oluşum başlattı.

AHİGED, eşsözcülük, azınlık komisyonları, farklı cinsiyet kimliği ve yönelime sahip olan Alevi bireylerinin örgütlenmesi için alan açma ve yönetimde %50 kadın kotası gibi birçok konuda diğer Alevi örgütlerinden farklı görüşlere sahip.

Akademik çalışacaklarını ve her yıl hak ihlalleri üzerine rapor hazırlayacaklarını belirten gençler; kurulduktan sonra birçok etkinlik planladıklarını ve artık Alevi yazınının geliştirilmesi, son kalan sözlü gelenek ürünlerinin derlenmesi gerektiğini vurguluyor.

Sadece Alevi gençlerin değil orta yaşlı ve yaşlı bireylerin de tam olarak Alevilik hakkında bilgi sahibi olmadığını ve bunun sonucunda Aleviliğin yanlış anlaşıldığını belirten AHİGED Alevilik ile ilgili eğitimlerin ve farkındalık sohbetlerinin yapılmasını amaçlıyor. Özellikle MEB’in ders kitaplarında ve Din Kültürü derslerindeki ayrımcılıkla ilgili raporlar ve "Aleviler için Anayasa" çalışmaları yapmayı hedefliyorlar.

AHİGED, yapılacak çok işin olduğunu ve Alevi dernek ve kurumlarının bu konuda yetersiz ve görüş olarak dağılmış bir yapıda olduğunu belirtiyor. Özellikle Alevi kurumlarının artık bağımsızlığını koruyamadığını ve kendi aralarında kendi meseleleri olmayan siyasal meseleleri tartışmaktan Aleviliği tartışamadıklarını ve gittikçe tekçileşen kurumlar haline geldiklerini ifade ediyorlar. Ayrıca derneklerdeki kadın temsiliyetinin yetersiz olduğunu, orta yaşlı ve yaşlı kesimin yönetimlerin çoğunu oluşturduğu ve ne amaçlarla kurulduklarını unuttuklarını belirterek, "artık çürümüş ve sığlaşan kurumlar yerine yeniden daha eşitlikçi, düşünce özgürlüğünün olduğu katılımcı bir kurumun oluşturulmasını, ayrıca aradaki hiyerarşinin de son bulmasını istiyoruz" diyerek eleştirilerini yapıyor ve böyle olmayacaklarını belirtiyorlar.

Alevi Hakları Aktivistleri sadece Alevilerin değil aydın olan herkesin yanında olduklarını; Kemalist, Kürt, Türk, Ermeni, Muhafazakar, Sağcı-Solcu demeden tüm herkesin bir arada olacağı ve her şeyi açıkça konuşacağı bir alan yaratmak istediklerini ifade ediyorlar.

Bu bağlamda diğer Alevi örgütleri ve Cemevleriyle bağlantılarının olmadığını ve siyasi olarak hiçbir grupla hareket etmeyeceklerini, bağımsız olduklarını söylüyorlar.

ALEVİ GENÇLİK MANİFESTOSU

“Aleviler, yüzyıllarca baskı, sömürü ve katliamlara maruz kalmış ve ‘Nefretin’ odağı haline gelmiştir. Yaşanan sayısız hak ihlalleri ve mobbingler yıllardır kayıtsız kalmış ve bu konuda somut bir çerçeve çizilememiştir.

Uzun zamandır konu ‘Nefret’ olunca ilk akla gelen kesimlerden birisi Alevilerdir. Osmanlı ve Cumhuriyet’te yaşadığı soykırım ve katliamlar, devletin cadı avı ve fişlemeleri, Gazi'den Gezi'ye yitirdiğimiz canlar ve birçok unsur artık Aleviler arasında örgütlenmenin gereksinimini daha fazla hatırlatmaktadır” diyen Alevi Hak İhlallerini Araştırma ve Gençlik Derneği (AHİGED)’in manifestosu da şöyle:

"Değerlerimiz yok edilmekte köklerimiz unutturulmaya çalışılmakta!

Alevi halkı yüzyıllardır varlığını yapılan baskı ve zulümler altında devam ettirmeye çalışmaktadır. Devlet alevi halk üzerinde baskılar zulümler ve katliamlar eşliğinde bir çeşit asimilasyon politikası izlemektedir. Daima ötekileştirilen ve yaşadığı coğrafyada üvey evlat muamelesi gören Aleviler uğradıkları şiddet yüzünden kendilerini ezilmeye ve sessiz kalmaya mahkûm hissetmişlerdir. Bulunduğu bölgede kendi değerleri uğruna resmi ve bölgesel odaklarla daima mücadele etmek zorunda kalan, konu inançları olduğunda, değerleri uğruna "Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan" diyerek canını ortaya koyan Aleviler, Osmanlı Devleti ve onun ardılı olan Cumhuriyet döneminde ne yazık ki içine kapanık susan bir inanç topluluğu haline gelmiştir. Katliamlar, çevre köylerin Alevi köylerine uyguladığı baskılar, Alevi köylerine yönelik cami projeleri, zorunlu din eğitimleri, fişlemeler, faili meçhuller ve çok yakın bir zamanda gerçekleşen kapı işaretlemeleri. Bu örnekler Aleviler üzerinde uygulanan şiddetin sadece bir kısmını oluşturmaktadır.

Peki, bu kadar zulüm gören istekleri yok sayılan adeta cüzzamlı muamelesi gören bu topluluk kimdir?

Alevilik; Hak Muhammed Ali, 12 imam ve ehlibeyt sevgisini temel alan bir inanç ve ibadet yoludur. İnsanın hayatı boyunca hak ile bütünleşmesini amaçlayan kıldan ince kılıçtan keskin bir yolda yürümesini eline beline diline sahip olup hak yemeden harama el sürmeden sevgi, saygı ve hoşgörülü insanlık yolundan ilerleyerek insanın kendini bilmesini ve insanın özünde kendini arayıp bulmasını hedefler. İnsan, hakkın yarattığı her canlıya değer vermelidir. Alevilik sadece Hz. Ali’yi sevmekten ibaret değildir. Aleviliğin kendine has inançları, ibadetleri, ritüelleri, sosyal yapıları ve kurumları vardır. Alevi toplumu geçmişten bugüne kadar ibadet ve inanç hususunda İslamiyet’in dışında tutulmuş ve halk farklı bir inanç potası altında gösterilmiştir. Asıl olan şudur ki Alevilik Hz. Ali’yi, Hz. Muhammed’le bir görmektir. Muhammed’i sevmektir. Ehlibeyti sevmektir. Hakka gönül vermektir. Ama ne yazık ki, Aleviler üzerinde bugüne kadar çok çirkin oyunlar oynanmış, iftiralar atılmıştır. Bunların başında ise Hz. Peygamberin aleviler tarafından yok sayıldığı iddiası gelmektedir. Böyle bir şey asla söz konusu olamaz ve kendisine alevi diyen bir insanda asla bunu kabul etmez. Zira Alevilik İslamiyet’in dışında değil tam olarak merkezinde olan bir inançtır, Özdür. Hz. Ali efendimiz 21 Mart 598 yılında Kâbe’nin içinde dünyaya geldi. Çocukluğunu ve gençliğini Hz. Muhammendin yanında geçirdi. Hz. Muhammed efendimiz; “Ali’nin eti benim etimde, canı benim canımda, kanı benim kanımda, ruhu ise benim ruhumda” demiştir.

Hz. Ali ilk İslamiyet’i ilk kabul eden ve Hz. Muhammed ‘e her hususta destek olan yüce gönüllü peygambere de gönülden bağlı olan ulu bir kişiydi. Hayatı boyunca daima mazlum ve masum insanlarla birlikte hareket etti. Onların yardımına koştu. Hz. Muhammed “ ben ve Ali bir nurdan yaratıldık. Bütün peygamberler ile Nur bir olarak geldi ancak benim ile Ali de nur ikiye bölündü. Nurun yarısı babamdan bana diğer bir yarısı ise amcam olan Ebu Talib’den Aliye geldi’’ demiştir.

Yine Hz. Muhammed bir başka hadisinde ’’Ali bütün peygamberlerle gizli benim ile aşikâr geldi’’ demiştir. Bu sözlerden anlaşılmalıdır ki aleviler asla peygamberimizi inkâr girişiminde bulunmamışlar onu asla yok saymamışlardır. Peygamber efendimiz Miraca çıktığında “Miraç’ta Cenabı Hak bana Ali’nin sesi ile hitap etti” demiştir. Hz. Musa’ya Harun ne mertebede ise, hangi mertebede ise Hz. Ali de bana aynı mertebede olduğunu ifade etmiştir. Aleviler İslamiyet’in kara lekesi gibi insanlara benimsetilmiş Alevilerin dinden töreden namustan yoksun bir millet olduğu öğretilmiştir.

Tarih sahnesinde görüldükleri günden beri hiçbir insana inancından ötürü saldırı amacı gütmeyen karşısındakini olduğu gibi sahiplenen aleviler, ne yazık ki aynı hoşgörü ve saygıyı görememişler.

Biz Aleviler kendilerimizi şu şekilde ifade ediyoruz;

“Biz ehlibeyte uymakla onur duyan Aleviler kureyşliler gibi peygambere sihirbaz demedik, diyenlerinde yanında olmadık. Birkaç suikast ile peygamberi yurdu Mekke’den çıkararak öldürmek istemedik. İsteyenlerinde safında yer almadık. Ebu sufyan gibi bedir, uhud ve hendek savaşlarıyla nebi ile yüce dinini yok etmek istemedik. Biz Aleviler peygamber amcası Hz. Hamza’yı uhud savaşında vahşice öldürmedik. Hindu yamyamlar gibi de ciğerini çiğnemedik. Resulün vefatında mübarek naaşını ortada bırakıp cenaze namazını bile kılmadan siyaset ve hilafet kavgasına girmedik. Dün Gadir de imam ı aliye ettiğimiz biatı bugün sahifede unutmadık. Biz aileviler ümmetin tek kurtuluşu ehlibeytin gemisine binmek yerine ağaç ve tepelere çıkmadık. Peygamber şehrinin tek ilim kapısı olan Hz. Aliden yüz çevirip dine ve ilme çatıdan pencereden girmeye kalkmadık. Resul düşmanları ile evlatlarının katillerine Hazreti deyip onları toptan cennete götüreceğiz vaadinde bulunmadık. Biz aleviler birinci halife yapılan kişiye biat edilmedi diye peygamberin canının içi Hz. Fatıma’nın evini İmam Hasan ve Hüseyin’le beraber yakmaya kalkmadık. Rızası Allah rızası ile gazabı Allah gazabı olan Fatıma-ı Betül’ü kapı arkasında sıkıştırarak ve kırbaçlayarak kaburga kemiklerini kırıp Muhsin adındaki çocuğunu düşürmedik. Şehit düşen Hz. Fatıma’nın sadece ehlibeytin katılımıyla zifiri karanlıkta defnedilip mübarek kabrinin gizlenmesini sağlamadık. Kesin delile rağmen şahsi ve keyfi kıyasla ezan namaz abdest gusül gibi çoğu hükmü değiştirmedik. Aleviler peygamberin öpüp koklamaya doyamadığı Hz. Hasanı Muaviye gibi zehirleterek ciğerini parçalamadık. İmam Hasanın ceddi peygamberin yanına gömülmesini de engelleyip mübarek naaşının ok yağmuruna tutmadık. Yezit gibi imam Hüseyin’i ve ailesini ve yareniyle Kerbela’da susuzca şehit edip ve peygamber soyunu kurutmak ve bedrin intikamını almak istemedik. İmam Zeynel Abidin ve Zeynep ile peygamber evladını zincir ile kırbaçlarla esir köleler gibi Kerbela’dan Şam’a kadar sürmedik. Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta Dersim’de cadı avına çıkar gibi insanların üzerine saldırmadık kimseyi inancından dolayı yargılamadık. Kimseyi diri yakmadık. Kimsenin namusuna göz dikmedik. Sünni kadınları bize helaldir demedik. Biz insana insan olduğu için değer verdik Alevi, Sünni, Ermeni, Kürt olduğu için değil!”

Biz Aleviler Yol Erenlerin izinden gittik, Hz. Ali’yi Mevlana’nın; “Cihan var oldukça Ali var olur. Cihan var olurken de Ali vardı. Cihanın temeli suret buluncaya kadar var olan Ali idi. Yer resmedilinceye, zaman husule gelinceye kadar var olan Ali idi. Veli, vasiy olan Şah Ali, cömertliğin, keremin, bağışın Sultani Ali idi. Ali'den ötürü melekler Âdem’ e secde ettiler. Âdem bir kıble gibi idi, secde olunan Ali idi. Âdem de, Şit de, Eyyup da, İdris de, Yûsuf da, Yûnus da, Hûd da, Mûsa da, İsa da, İlyas da, Salih de, Dâvut da Ali idi.” dizelerinde hissedip, “Aynayı tuttum yüzüme, Ali göründü gözüme, Nazar kıldım ben özüme, Ali göründü gözüme” diyerek kendimizde aradık!

Biz Aleviler “Öl İkrar Verme, Öl İkrarından Dönme!” diyerek verdiğimiz ikrarı unutmadık ve unutturmayacağız!

Devletin politikalarının kurbanı olan bu nesil, halkın gözünde ucubeleştirilmiş, elinden su içilmez, sofrasına oturulmaz insanlar olarak lansettirilmiştir. Kızılbaşlık kelimesi yıllar öncesinde Osmanlı döneminde zinadan başını kaldırmayan, namaz nedir, oruç nedir bilmeyen, Allah tanımaz, kitap tanımaz, atasıyla ilişkiye girmekten çekinmez tanıma büründürülmüştür. Aleviler; taşlanmış, yuhalanmış, sürülmüş hatta katledilmiştir. Günümüzde ise hala evlerimiz işaretlenmekte hatta suni aileler çocuklarını çocuklarımızla oynatmamaktadır. Bir çocuğun beyninde bile edindiğimiz yer korkunç sayılacak derecede kötüdür!

Bu politikalar var oldukça Aleviler tarafsız kalamaz!

Bir olmalıyız, iri olmalıyız, diri olmalıyız! Ne kendimizden ne de inancımızdan ödün vermemeliyiz! Yezide karşı İmam Hüseyin, Firavuna Karşı Musa, Padişahın zalim valilerine karşı Pir Sultan olmayı, dik durmayı başarabilmeliyiz. Yapılan katliamları kulak ardı ederek, fişlemeleri göz ardı ederek, yolsuzluklara ve zalimliklere karşı susarak bir yere varılmaz!

“Hararet nardadır, sacda değildir./Keramet baştadır, tacda değildir./Her ne ararsan kendinde ara./Kudüs’te Mekke’de Hac ’da değildir.” Diyerek kendimizi, değerlerimizi Hac ‘da, Mekke’de değil, “Benim Kâbe’m insandır.” Diyerek özümüz ’de aradık ve diğer türlü devlete kendini peşkeş çekenlerinde yanında olmadık!

Meydanlarda; “işte bunlar Alevi… Beni mahkûm ettiler… Bunların mezhepleri, meşrepleri böyle” diyen, inancımızı aşağılayan, düşmanlık besleyen günümüz Yezitlerine karşı dik durmalıyız!

40 bin Alevinin katili olan Yavuz Sultan Selim’in adının 3. köprüye verilmesi, Başbakanın Alevilerin ibadet yeri olan Cemevleri için “cümbüş evi ” demesi ve bunun gibi Hak ihlallerinin ve Nefret suçlarının her geçen yıl daha fazla artması ve hissedilmesi biz gençleri tedirgin etmekte ve artık bunlara dur demek için örgütlenmenin bir gereksinim olduğunu bize hatırlatmakta.

“Koyun beni hak aşkına yanayım./ Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan./ Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım./ Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyerek. Yolumuza ve Erkânımıza sahip çıkıyoruz!

Bu bağlamda Alevi gençlerini ve bu konulara duyarlı olan tüm herkesi birlik olmaya, haklarını savunmak ve öğrenmek için örgütlenmeye davet ediyoruz."

Alevi Hak İhlallerini Araştırma ve Gençlik Derneği (AHİGED) Oluşumu