Birkaç gündür dilime doladığım “Hocalı Mitingi”ni düzenleyenler (bunu finanse edenler arasında hükümetle ilişkili kaynaklar çıksa hiç şaşırmam) işlerini biliyorlar. O meydanda boy gösterenler arasında anket yapsan, kaçı bu olayı biliyordur, kaçı Hocalı’nın nerede olduğunu biliyordur, kaçı Karabağ sorununun ne olduğunu biliyordur? Ama “Ermeni Yalanı” falan deyince, meydanı dolduracak kadar adamı oraya getirebiliyorlar. Fotoğraflarda görülen az buz bir kalabalık değil.

Bu kalabalık böyle sloganlarla her zaman toplanabildi, bugün de toplanıyor. 6 Eylül’de de, olayı düzenleyenlerin, bir “kitlesellik” sorunu yoktu. İlkin, önceden konuşularak örgütlenmiş kişilerle başlatılmıştı olay, ama birkaç saate kadar, duyan gelmişti. Bunun sonunda elde edilecek somut ganimet de vardı tabii.

Amiralis ayakkabıcı mağazası vardı Beyoğlu’nda. Bu olaydan bir iki hafta sonra yolum düşmüştü. Geniş mağazanın ortasına tahta bir kerevet yapıp kondurmuşlar, üstüne eski, yırtık, patlak ayakkabılar yığmışlardı. Mağazayı basıp raflardan, kutulardan ayakkabıları alıp giyenlerin geride bıraktıkları eski ayakkabıları... Herhalde “Ya Taksim ya ölüm!” ya da “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır!” sloganlarını haykırırken ayaklarına giydikleri şeylerin daha bir pırıltılı görünmesini istemişlerdi.

Bu insanlar bu olaylardan sonra ne yaparlar? Bunu hep merak etmişimdir.

O ayakkabıları alanlar, vitrinleri indirenler, papazı sünnet etmeye kalkanlar, kiliseleri parçalayanlar, altmışını geçmiş kadının ırzına geçenler, bunu izleyen bir haftayı nasıl geçirmişlerdir? Hiç değilse bazılarının evleri, aileleri vardı. Orada anlattılar mı başarılarını, “Şöyle kırdım, böyle parçaladım” diye ; buluşup kafa çekerek birbirlerine mi anlattılar yoksa?

Son derece seyrek olarak ve anlatılan olayın üzerinden uzun zaman geçtikten sonra birileri bir şeyler anlatıyor. Örneğin geçenlerde biri 12 Eylül’de galiba Mamak’ta askerlik yapmış biri, orada gördüğü eziyet olaylarını anlatıyor ve “ruh sağlığım bozuldu” anlamında bir şeyler de söylüyordu. O tarihlerde bir tek o adam mı askerlik yapmıştı Mamak’ta? Ya da Diyarbakır’da? Bütün her yerde? Bu işleri bir kişi, beş kişi yapmadı. Bizim Kontr-gerilla’da bir sürü üniformalı nöbetçi vardı. Bunlar şimdi altmışında çevrelerinde herkesin saygı duyduğu, “yaşını başını almış” adamlar olmalı. Aradan otuz yıl geçtikten sonra “ruh sağlığım bozuldu” diye bir şeyler anlatabilen adamda olduğu kadar dahi cesaret yok demek, bu işleri yapan (tabii “yaptırılan”) o binlerce ve binlerce kişide.

Ayrıca, bu işleri bu düzeyde iş edinen, merak eden bir gazeteci de çıkmadı. Askerliğini Diyarbakır’da yapmış üç beş genç bulup onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışan bir kimse olduğuna dair hiçbir şey gelmedi kulağıma.

Belki, aklına getirenler, “Yapsak ne olur ki?” diye düşündüler. Gazetelerin patronları da malûm, yöneticileri de. İşte bugünlerde gene “günün konusu” durumundalar. Ama şimdi kendi uydurdukları gündemlerle, onu bunu linç etme girişiminde değil, yapıp ettiklerini örtmek ya da mazur göstermek telâşında.

Olsun, o gün böyle şeyleri yayımlatmazlardı, ama sen bilgiyi toplarsan, bilgiyi yayımlayacağın fırsat da doğar. Ama yok, bu bilgi, merak edilmedi.

Çünkü yalnız medya yöneticileri açısından değil, onlardan çok daha muktedir olanların da gazabının hedefi olmak vardı. “Vatan haini” ilân ederlerdi bunu yapanı.

Ama sonuç olarak bu toplumda binlerce ve binlerce insan var, böyle işlere bir yerinden bulaşmış olan. Bunlar o bildikleri yığınla olayı içlerinde tutuyorlar ; büyük bir ihtimalle hatırlamamaya çalışıyorlar. Mümkün mü hatırlamamak? Bunları psikologlar çok daha iyi anlar, onlara sormalı, bu nasıl bir psikolojik durumdur ve böyle bireylerden oluşan bir toplumun ne menem bir manevi dünyası olur?