Bir yandan devalüasyon diğer yandan pandemi, Türk insanını uzun bir süredir -di'li geçmiş zaman ile -miş'li geçmiş zaman arasında sıkıştırdı. Sahipli anılar ve sahip olmak istenilen anılar... Kimse günün gerçekliğinde yaşamak ve geleceği düşünmek istemiyor. Tüm hayal gücü geçmişe yönelik çalışıyor... Ve de uzunca bir süre daha böyle devam edecek gibi görünüyor...

Dünya Bankası, 2019 yılı Uluslararası Borç İstatistikleri raporunu yayımladı. Düşük ve orta gelirli 120 ülke arasında Türkiye, 2019 sonundaki 440,9 milyar dolarlık dış borçla en çok dış borcu olan 6. ülke oldu. En çok dış borcu olan 10 ülke içinde Türkiye, dış borcun milli gelire oranında ise % 59’luk oranla ikinci sırada yer aldı. Bu alanda ilk sırada, % 65’lik oranla Arjantin yer alıyor. Borç ve kredi içinde yüzdüğümüz yetmezmiş gibi, turizm sektöründen de kötü haber geldi: Maalesef 2023 yılına kadar eskiye dönüş yok.

Geçen senenin rakamlarına göre Türkiye’de her yıl 132 hukuk fakültesinden ortalama 19 bin öğrenci mezun oluyor ama hukukun detayları değil, alfabesi niteliğindeki genel ilkeler bile ihlal ediliyor, yok sayılıyor. Bir Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin kararını tanımayabiliyor. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin milletvekilliği düşürülen Enis Berberoğlu hakkında verdiği kararının “yerindelik denetimi kapsamında kaldığı” gerekçesiyle, yeniden yargılamaya yer olmadığına karar verdi. Prof. Dr. Ersan Şen'e göre ise, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararına ya savcılık ya da Berberoğlu itirazda bulunmalı. İşin garip tarafı, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını da bizzat bu iktidar, AKP iktidarı getirdi bu ülkeye. Böylece aslında amaçlanan, AİHM'e giden dosya sayısını azaltmak ve ülkenin itibarını korumaktı. AİHM de Türkiye'den gelen yığın yığın dosyayla uğraşmak istemiyordu. Peki, sonuç ne oldu? Koca bir hiç!

Bakan Albayrak'ın “Döviz kuru benim için hiç önemli değil. Hiç işin o tarafına bakmıyorum. Sanayi sağlam, üretim sağlam” demesi ayaküstü verilmiş bir savuşturma cevabı olmayabilir. Gazeteci Rasim Ozan Kütahyalı'nın makalesine bakacak olursak, Damat Bakan Albayrak, Türk ekonomisini “değerli ulusal para” paradigmasından “düşük değerli ulusal para” paradigmasına geçirmeye karar vermiş. Bu dönüşüme, “Değerli TL, Türk ekonomisini değersizleştirir” diyen Kütahyalı veya bizzat Albayrak'ın kendisi, “Berat Albayrak devrimi” adını uygun görmüş.

Yine bu hafta Yüce Meclis'e bir başka yasa tasarısı gönderildi: Gıda güvenliğini ilgilendiren her türlü yayına ceza verilmesini isteniyor. Buna göre, içeceklerden pastalara girmediği endüstriyel gıda kalmayan, yüksek tansiyondan kansere vücutta tamiri zor tahribatlara yol açan nişasta bazlı şeker/işlenmiş endüstriyel şekerin yol açtığı zararların yazılmaması talep ediliyor ve amaçlanıyor… Öte yandan, ülkemizde yalnızca son bir hafta içerisinde 59 kişi sahte rakı nedeniyle hayatını kaybetti. Rakıdaki ÖTV 2010 yılında 51,48 TL iken, şu an tam 279,29 TL’ye çıkmış durumda. 10 yılda rakı fiyatı da %443 oranında arttı. Bunun yanında, 2006 yılında tahsil edilen her 100 TL’lik ÖTV’nin 5 TL’si alkolden gelirken, bu rakam 2019 yılında 10 TL’ye çıktı. 2013 yılında kabul edilen bir düzenleme ile, alkol fiyatı altı ayda bir otomatik olarak yükseltiliyor. 2006 yılında alkollü içkilerden elde edilen ÖTV 1.897.552 TL iken, bu rakam 2019 yılında 11.618.954 TL’ye çıkmış. 2006 yılında tütün mamullerinden elde edilen ÖTV 8.956.783 TL iken, bu rakam 2019 yılında 50.358.402 TL’ye çıkmış. Fahiş ve orantısız bir artış yaşanmış. Böylece tahsil edilen toplam vergi gelirlerinin %11’i alkol ve tütün ürünlerinden elde edilmiş. Netice itibariyle, alkol ve tütün ürünlerinin sağlığa verdiği zarara bir de evde ve sıhhi olmayan şartlarda üretilen mamullerden kaynaklanan zarar, risk ve tehlike eklenmiş oldu.

Muhalefetin iktidarı özellikle uluslararası sorunlar konusunda sınırsızca desteklemesi, iktidar partisine geniş bir oyun alanı sunuyor ve her türlü sorun ve sıkıntının “dış güçler kaynaklı” olduğu tezini pekiştirmesi ve yayması için orantısız olanaklar sağlıyor. Ana muhalefet aynı zamanda sağ kesimleri küstürmemek için çok aşırı şekilde dikkatli ve temkinli davranırken, ancak eksiksiz bir birlik sağlanması durumunda %50+1 alabileceklerini bildikleri için, birbirlerine karşı verdikleri fikri ve siyasi tavizler konusunda herhangi bir limit de tanımıyorlar. Yoksullar mecburen “sabretmeyi öğrenirken”, %20 oranlarındaki ekmek zammına karşı çözüm çaresi MHP Lideri Devlet Bahçeli’den geldi; “askıda ekmek uygulaması”. Brecht’in “Önce mide gelir, sonra ahlak” sözü unutulmaya yüz tutmuş durumda. Doğru olmasa da genelde İbni Haldun'a atfedilen bir laf var; "Coğrafya kaderdir" diye. Söz konusu Türkiye olursa, "coğrafya kederdir" diye yorumlayabiliriz bu deyişi...