Gazeteci Ayşenur Arslan, Doğan Medya grubunun satılmasının arka planı için, “Bunun siyasi karşılığı önemli” diye konuştu.

Satılma süreci ile ilgili konuşan Arslan, "Seçime doğru tek ses isteyen iktidarın bu operasyonla birlikte medyadaki kontrolü tiraj açısından bakıldığında yüzde 90’a çıkıyor”  diye konuştu. 

Gazeteci Ayşenur Arslan, Özgürüz.org'dan Onur Öncü'ye konuştu.

Ropörtajın bir bölümü şöyle:

Aydın Doğan neden medyadan el çekti sizce?

Mecbur kaldı. Öyle bir noktaya geldi ki eğer gitmezse, satmazsa, medyadan çekilmezse 28 Şubat davasıyla cezaevine girmesi söz konusuydu. Bunu neredeyse açık açık son 28 Şubat tarihinden buyana 20 küsur gün boyunca biz bunu hep okuduk dinledik, yandaş kalemler tarafından yazılanlardan, söylenenlerden… 28 Şubat sopasını gösterdiler. Aydın Doğan da anladı, mesajı aldı.

Bugün yapılan açıklamada fiyat da belli oldu, 1 milyar 250 milyon dolar zannediyorduk. Bugün anladık ki 1.1 milyar dolar üzerinden anlaşmaya varılmış. Bu 890 milyon dolara inmiş.

Kanal D, Türkiye’nin 5, 6 ana kanalından biri. Muazzam büyük bir kanal. CNN Türk, Hürriyet. Grubun amiral gemisi. Posta medyada en çok satan gazetelerden bir diğeri, D smart, TV2, Dream TV, Yaysat dağıtım şirketi. Bütün bunların 890 milyon dolara gitmesi, “Aydın Doğan’ın cezaevinde mi öleyim yoksa bu paraya mı razı olayım çekip gideyim” seçeneklerinin arasında olduğunu gösteriyor.

890 milyon dolara ancak Hürriyet ve Posta’yı alırsınız. Çok çok ucuza gitmiş. Bu da baskının ve korkunun büyüklüğünü gösteriyor bence.

Bu satışın sadece Demirören’e yapılmadığı ve arkasında bir güç olduğundan bahsediliyor…

Bunların hepsi söylendi ama  bu konuda en güzel tanımlamayı Twitter’da Kadri Gürsel yaptı. Gürsel; “Siyasi vekaletname ile Demirören bu grubu satın aldı” dedi.

Bu miktarda bir paranın Demirören grubunda olduğunu düşünen bir ekonomist yok. ben ekonomiden çok anlamam ama anlayanlar diyorlar ki ‘Bu para Demirören’i aşar’. Şimdi ne oldu, Sabah gazetesinin alınmasında olduğu gibi Kamu bankasından ‘ballı kredi’ dediğimiz bir kredi açılır. Sonra da o ödenmez, silinir gider borçlar ama ben Demirören’lerin dertsiz başlarına daha fazla dert açıp tüm bu grubun sorumluluğunu üstlenmek istediklerini düşünmüyorum.

Burada sahiden bir siyasi vekalet var. Nasıl Çalıklar vs. bir havuz oluşturup sabah ATV’yi satın aldıysa, burada da yine Demirörenler adına birileri aldılar. Bu Katarlar adına mıdır, Matarlar adına mıdır, Trump bile almış olabilir mi? Beni ilgilendirmez. Burada önemli olan satışın siyasi vekaletname ile olması… Bunun siyasi karşılığı önemli. Seçime doğru tek ses isteyen iktidarın bu operasyonla birlikte medyadaki kontrolü tiraj açısından bakıldığında yüzde 90’a çıkıyor. Düşünebiliyor musunuz?

Diyeceksiniz ki ‘Doğan Grubu zaten iktidara yakın değil miydi?’ Tam da değildi. Geçmişten gelen  alışkanlıklar, gazeteciliğe dair o genetik kodlar arada bir gazetecilik yaptırıyordu. Ahmet Hakan bile arada bir şaşıp gazetecilik yapıyordu, ya da Ertuğrul Özkök bile arada bir şaşıp doğru dürüst bir şeyler yazabiliyordu. Dolayısıyla iktidarın çok memnun olmadığını biliyoruz. Daha da önemlisi şu; Erdoğan kindar ve dindar bir nesil istiyor ki, kendisinin de kindar olduğunu düşünebiliriz. Hürriyet Gazetesi’nin manşetlerine ve dolayısıyla Aydın Doğan’ın ve o dönem yöneticilik yapan Ertuğrul Özkök’ün manşetlerini affetmeyeceği çok açıktı. 29 Ekim resepsiyonunda saraya davet ediliyor olması Aydın Doğan’ı umutlandırmış, öyle anlaşılıyor ama onun boşa çıktığını bugün görüyoruz.

O gruptan bir tek Mehmet Ali Yalçın sarayın sıcak organik bir ilişkisi vardı. Onun dışındakilerle hiç arası iyi değildi. Sanıyorum bu nedenle Mehmet Ali Yalçın da satış işleminde pazarlığı, teması yürüten isim oldu. Hatta dün bu haber patladığında Mehmet Ali Yalçın’ın Erdoğan Demirören’in yanında olduğu duyumları geldi. Hafıza unutsa da arşiv unutmuyor. Wikileaks ve benzeri eylemlerde ne öğrenmiştik; Berat Albayrak’a kendi grubundaki gazetecileri şikayet ediyordu.

Medyada bir tekelleşme de söz konusu. Çok sayıda gazete, televizyon, dergi… Birçok kurum kuruluş Demirören’in elinde. Bu 2019 seçimleri öncesi medyada yeni bir sürecin başlangıcı mıdır?

Kesinlikle. Yüzde 90 mertebesinde şu anda iktidarın kontrolündeki medya. Kılıçdaroğlu, bunun rekabet kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle satışın izin verilmemesi yönünde bir açıklama yaptı dün.

Bunun kıymeti harbiyesi olup olmadığını göreceğiz. Anayasa mahkemesi kararlarını dinlemeyen bir sistemde rekabet kurulu kararlarını dinler mi? rekabet kurulu konuşmaya görüşmeye cüret edebilir mi? Hiç zannetmiyorum. Kılavuz falan gerekmiyor. Köy orada.

Cem Küçük’ün twitlerinde Doğan grubunda çalışan birçok basın mensubu merak etmesin tazminatlarını alacaklar diyordu.  Ortada çalışanlar ne olacak?

Mehveş Evin Milliyet’teydi, kovuldu. Kadri Gürsel Milliyet’teydi, kovuldu. Demirören grubu zaten aldıktan sonra buraları boşalttı. “Yerli ve milli meslektaşlarımız merak etmesinler” diyen Cem Küçük’ten hiç söz zetmek istemiyorum. Korkmasınlar. yerli ve milli tarifi Cem Küçük’e kaldıysa vah bu memlekete. Cem Küçük kimdir?

Büyük ölçüde işsiz gazeteciler ordusu gerçeği ile karşı karşıya kalacağız. Vatan ile Milliyet’i aldıktan sonra Demirören grubu zaten sakıncalı elemanlar bir kenara ama zaten çay ocağı ekonomik hesbıyla, Vatan ile Milliyet’in mutfaklarını birleşti. Vatan Gazetesi’nin sadece Ankara Bürosu kaldı. Ankara bürosu kapatıldı. Gazetede 5- 10 kişiden başka kimse kalmadı.

Aynı şey bu gazeteler Demirören bünyesine girdikten sonra da olacak. Bunun arkasında kim olursa olsun, biz süre Demirören Medya Grubu içinde göreceğiz. Mutfaklar birleşecek. Hürriyet, Posta vs. Milliyet’in mutfağına bağlanacak. Temsilciler olacak birer ikişer muhabirler olacak. Esas alt kademede muazzam bir kan kaybı yaşanacak. Liberal hatta neo liberal ekonomi koşullarında söylüyorum kar marjını düşürerek maliyetten kısacak. Medyada da her alanda olduğu gibi insandan tasarruf ediliyor. Bir hayli zengin kadrosu da vardır.

Bütün medyada muhabir sayıları azaltıldı. Mutfaklar küçüldü. CNN Türk’te Kanal D’de doğru düzgün muhabir kalmadı. Bunun bir yanı da haber artık tehlikeli bir hal aldı.

Haberi nasıl alıyoruz. Erdoğan’ın muhatap kabul ettiği isimler. Afrin’den bildiren gazeteci. Hadi canım… Gidiyor orada söylemedi gerekeni sunuyor. Bağımsız gazetecilik bu değil.

Demirören’den sonra da muazzam bir azaltma olacaktır.

Aydın Doğan, son zamanlarda korkudan haber yapamıyordu ama gazeteciydi. Tüpçüden gazeteci olursa o kadar olur.

Aydın Doğan, demiş ki ‘İsteyen gider, istemeyenin kıdem tazminatını ödeyeceğiz’ demiş.

Gidelim mi kalalım mı? Herkes kendince bu hesapları yapma peşinde.

Ve Cem Küçük’lere yer açılıyor bu medyada…

Onlara yer açılıyor ama onlar o yerleri doldurabiliyorlar mı? Cem Küçük dikkat çeken bir isim ama İvana sert de dikkat çeken bir isim… Özgün ağırlığı var mıdır, bilemeyeceğim…

Alternatif medya için bu koşullarda ben alternatif her şeyi severim. Şurası bir gerçek internet medya ve televizyonculuğu birkaç televizyon ve birkaç gazete kendimizi kandırmayalım. Sözcü’nün alternatif bir gazete değil sistem içinde sistemin kodlarıyla haber yapan bir ekip gazete. Afrin harekatını alkışlamanın alternatif olmakla alakası yok.

Cumhuriyet, Birgün, Evrensel, Halk TV’nin kimi yayınları… Bunların erişim imkanı da kapasitesi de o kadar sınırlı ki maalesef… CHP nin oyu yüzde 25 ise bugün bu alternatif medyanın ulaştığı kitle yüzde 25 değil, yüzde 40 değil, iletemiyor.

Ben gerçeklere ulaşmanın her zamankinden güç olduğunu düşünüyorum. Zaten aksi söz konusu olsaydı bu kadar büyük bir zahmete katlanmazdı iktidar. Sadece gazete, medya değil Türkiye olarak işimiz çok zor.