Jon Snow sonunda dün güzel poposuyla canlandı yeniden, kızıl saçlı kadında meğersem tanrıya küsmüş, kendine olan inancını kaybetmiş. Çünkü o tanrının mesajlarını yanlış anlamış o yüzden o kadar masum suskun oturuyormuş.

Ben de bu sezon bu kadına ne oldu, bir aileyi tarumar etti, potansiyel deli anneye kızını yaktırdı, tutkunun kölesi krala seyrettirdi diye, kötü sandığım kadın bu sezonun başından beri masumiyetin kraliçesi gibi oturuyor odasında. Oysa yanlış ata oynadığını düşündüğü içinmiş. Kral Stannis alemin kralı olacak diye tüm maharetini gösterip onu etkisi altına almıştı ama başarılı olamadı.

O yeryüzünde sol elin, karanlığın temsilcisi. Karanlık ya da kötülük nedir? Göreceli bir kavram o da işte!

Aynı Kızıl Saçlı Kadın sihirli sözler söyledi, inandığı şeyler uğruna ihanete uğrayıp bıçaklanan, yaralarına dokundu Jon Snow’un, yeniden dirilsin diye. Üstelik bu sefer tanrıdan değil bir korsanın ricasıyla. Korsan ona dedi ki ben tanrıdan değil, mucizelerini gördüğüm kadından istiyorum.

Jon Snow uyandığında başına dikilip merakla sordu, Kızıl Saçlı Kadın ne gördün!

Hiç bir şey, dedi yaşadığına şaşkın adam.

Tanrı istedi bunu, Kral Stannis değil, sen olmalıymışsın dedi Kızıl Saçlı Büyücü Kadın.

Hayatta gördüklerimiz aslında bir yanılsamadan ibaret. Her şeyi zihnimizde yaratıyor ve yaşıyoruz.

Simgelerle bize evrenin insani kodlarını yeniden hatırlatan taht oyunları da yedi krallıkla sanki beynimizin ayrı bir bölgesini ayrı bir özelliğimizi temsil ediyor.

Kızıl Saçlı Büyücü Kadının boynundaki kocaman taşlı kolyesini çıkardığında yaşlı bir kadına dönüşmesi, zihin illüzyonun güzel bir örneği.

Jon Snow öteki taraftan geri dönünce tanrı ona bir yaşam daha bağışlamış olmasına rağmen ona ihanet edenleri bağışlamadı.

Yaban sevgilisini öldüren sonra onu ihanet çukuruna çeken küçük çocuk dahil onu bıçaklayanları öldürdü. İhaneti planlayan adam ölürken son söz olarak tıpkı onun gibi ben inandığım şeyi yaptım, dedi.

Jon Snow uyandığında neler hatırlıyorsun diye soran korsana, inandığım şey uğruna savaştım ve ihanete uğradım demişti. Bok ettim her şeyi diye etmişti. Korsan da e güzel, kalk bok etmeye devam et demişti.

Geri karanlık bir yönü olur bizim filmlerden öğrendiğimiz kadarıyla burada Jon Snow insanlığı kurtaracak, insanların karanlık yanı olacak belki de.

Arya Stark’ı geçen sezon tapınağın dışında kör bir şekilde bırakmıştık. Arya’nın kimliğine takan tapınak ahalisi onu orada da bulup gözleri görmeden hislerinin göreceliğini ölçmek için ona bedensel acıyı tattırmaya devam ettiler. Kızın bir köşede oturup dilenmesine izin vermediler. Eline bir sopa tutuşturup habire sopayla dürterek, kıza sen kimsin, diye sordular. Her seferinde kızın adı yok dedi, Arya. İyi bir sopa yiyip sopanın rüzgarının nereden geldiğini hissetmeyi öğrendiğinde eski arkadaşı ona gelip bana kim olduğunu söylersen sana yatacak yer veririm dedi, karnını doyururum. Kızın cevabı aynı oldu. Kızın adı yok, dedi.

Adını söylersen gözlerini bağışlarım dedi, tapınakta ki hiç kimse, o da peşinden gitti.

Tapınak kimselerinin avludaki küçük su havuzundan su içip birisi oldukları yerde bir tas su verdi kıza ve dedi ki kız gerçekten hiç kimseyse korkacağı hiçbir şey yoktur.

Kız suyu içtikten sonra gözlerindeki perde kalktı.

Tapınaktaki adam ona sen kimsin dedi, hiç kimse dedi kız.

Stark ailesinin yürüyemeyen oğlu ise ormanın derinliklerinde ulu bir ağacın köklerine tutunmuş içindeki yaşlı adamla konuşuyor bu sezon. Babasının çocukluğundan itibaren anılarını izliyor kökte ki yaşlı adamla birlikte. Her seferinde biraz daha ileriye gitmek istiyor ama yaşlı adam ona diyor ki daha fazlası olmaz. Derine batarsan çıkamazsın, fazla geri gidersen dönemezsin. Çocuk isyan ediyor. Benim görevim ne, ben senin gibi burada kök salmak istemiyorum.

Yaşlı adam, ben meraklı mıyım bin senedir burada durmaya diyor. Seni bekledim, ama merak etme senin görevin benim gibi burada durmak değil görevin bilmek.

Her bir krallık kendi içinde kendine has sorunlarıyla uğraşıyor.

Oğlunu küçümseyen, onu piskopat yapan baba piskopat oğlu tarafından bıçaklanıyor yeni doğmuş oğlunun haberini aldığı anda.

Tam da o sırada havlayan köpek gibi kendini tanıtırsan arkaya çekilip domuzlara yem olursun diye, oğluna öğüt veriyordu oysa.

Piskopat oğlu yeni doğan kardeşini ve onun annesini bir ıslığı ile canavar, bir sözüyle kuzuya dönüşen köpeklerine yemek yapıyor. Yeni doğum yapan anne ama o senin kardeşin diyor Piskopat oğlana, olsun ben tek çocuk olmayı seviyorum diyor, üvey oğul.

Sonra da ona yeni bir yetim Stark hediye ediliyor. Birlikte düşmana karşı güçlerini birleştirmek için. Umarım çocuğa diğerlerine yaptığı gibi işkence yapmadan birileri kurtarır.

Yedi Krallığın şimdilik gelişmiş merkezi görünen, en şaşalı, parlak, bir o kadar da entrikanın bol olduğu eski Kraliçe Cercei’n sarayında ise başka bir hesaplaşma var. Kefaret Yürüyüşünü tamamladıktan sonra şehrin çocuklarından şekerlemeli erikler karşılığı fısıltılar topluyor Eski Kraliçe. Onun tapınaktan saraya yürüyüşüyle ilgili kimler ne dedikodu yapıyorsa teker teker imha etme peşinde.

Saraya geldiğinde onu kucağına alıp odasına götüren dev onları sokaklarda yakalayıp amele sümüğü gibi kafa taslarını bir eliyle duvara yapıştırıyor şimdi.

Görenlerin hafızasından o anı siler gibi.

Kral ve tanrı çekişmesi hakim şehrin havasına.

Kral oğul çaresizliğinden utanıyor. Ne erkek olduğunu hissettiği karısını koruyabildi, ne de annesini. Oysa annesi iktidarının dünyadaki temsilcisi olan oğluna sarayına ulaşmak için o yolu, insan dışkılarına bulanarak geldi.

Sonunda babası Jaime Lannister ile konuşup annesinden özür dilemeye onunla yüzleşmeye ikna oldu, gaza gelip rahibin karşısına çıktı, karımı bırak demek için.

Rahip oraya çulsuz gariban hiç kimse olarak geldi ama orada o kadar çok hiç kimse vardı ki birleşerek krallığı ele geçirecek güce eriştiler.

Rahip ve Jaime Lannister karşılaştıklarında, hadi bana da hesap sor, dedi. Bir kral öldürdüm. Kralı öldüren kardeşimin kaçmasına izin verdim.

 Burada eril enerji, iradeler karşılaştığı için sadece güç gösterisinde bulundular. Herkes elini gösterdi. Rahibin adamları ortaya çıktı, Jaime Lannister konuşurken elini kılıcına götürdü.

Çocuk kral askerleriyle gelip rahibe karımı görmek istiyorum dediğin de rahip dedi ki dizlerim ağrıyor şuraya oturabilir miyim? Seni annen gönderdi değil mi? Annenin sana olan sevgisi ona kefaret yürüyüşünü yaptırdı. Hepimiz annelerimizden geldik. Annenin sana olan sevgisi bu dünyadan değil. Tanrıyı gösterdi rahip, oradan, işte bu da benim günahım. Kıskanıyorum. Benim yok.

Ve Çocuk kralı anne sohbetiyle kuzuya çevirdi. Yakında müritlerine katarsa şaşmam. Tanrının oğlunun da bir annesi olduğunu hatırlattı.

Tyrion Lennister meğer ejderha kanı taşıyormuş. Ejderhaların zincirli olduğu yere inip onların zincirlerini çözdü.

Bu Ejderhaların Annesinin soyunun eline geçene kadar özgür yaşayan bu yaratıklar uzun mesafeler alan devlerken zincire vurulduklarında kedi kadar olmuşlar sonra da yok olmuşlar. Tyrion yemek yemeği ret eden iki ejderhanın boyunlarındaki zinciri çözerken onlara çocukluk anısını anlattı. Uysallaşan yaratıklar boyunlarını uzattı, serbest kalmak için.

Sonunda annelerini kurtarmaya iki aşığın gücü yetmeyeceğine göre onlar gidecek herhalde.

Çünkü özgür bıraktığı kölelerin kraliçesi olan Ejderhaların Annesi yine onlar tarafından katledilmekten ejderhası tarafından kurtarılıp, insansız bir yerde terk edildiğinde, kocasının kabilesi tarafından Vaes Dothrak’a götürüldü. Onların adetlerine göre de ölen kralın karılarının hapsedildiği kuleye kapatıldı.

Sarışın bir ganimet olarak gitmişti, ona kral dokunmak istediğinde, yavaş gel dedi onların dilinde, bütün ünvanlarını sıraladı, bana dokunamazsın dedi. Adam hop geri çekildi haklısın dedi, kralın karısına dokunamam. O sırada etrafta ki kıskanç esmer karıları kıkır kıkır güldüler evet, dokunmazsın dediler. Doğru kuleye…

Kulede ejderhaların annesini soydular ona bir çaput giydirdiler. Bana dokunan elleri kırarım diye kızdı yine mağrur güzel kadın.. Oldu güzelim dedi karşısında duran yaşlı kral karısı. Ben de senin gibi bir zamanlar kral kocamla dünyalara hükmederim sanıyordum, kocam öldü şimdi burayım. Sen şanslısın gençsin. Burada uzun süre yaşayabilirsin, ben yaşadım. Hala şansın devam ederse, dışarıda senin için toplanan meclis, kocan öldükten sonra burayı terk ettiğin için seni öldürmeye karar vermez.

Yoruldum.

Uzun yazıları okumaktan nefret ederim. Uzun uzun yazmak derdini anlatamamaktır bana göre ama sayfalarca yazmışım işte. Ben diziyi seyrederken bir sürü şeye aydım aydıklarımı aktarabildim mi bilemedim.

Umarım çevremde dönen doğal akışı biraz değiştirebilmişimdir. Çünkü anlatma nedenim bu.

Güzel günlerde görüşelim.