21 Nisan, Cezayir bağımsızlığına karşı çıkan generallerin Charles de Gaulle’e karşı darbe girişiminin tam 60’ıncı yıldönümüydü. İşte tam bu tarihte aşırı sağcı Valeurs Actuelles dergisinin internet sitesinde bir mektup yayınladı. Bu mektup ile birlikte ‘Fransa’da neler oluyor?’ sorusunu sormak ve bu sorunun peşinde olmak sanırım sadece bizlerin yaptığı bir şey değil.

20 general, 100 kadar subay ve 1000’den fazla askerin imzası ile birinci mektup yayınlandı. Ülkede bir kaosun büyüdüğü, gittikçe tehlikeli olmaya başladığı, hatta tedbirlerin alınmaması durumunda bir iç savaşa dönüşebileceği uyarısı ile yazıldı birinci mektup. “Artık ağırdan almanın zamanı değil. Yoksa yarın bu büyüyen kaosu bir iç savaş sonlandıracak ve sizin sorumlu olacağınız ölü sayıları binlerle ifade edilecek" diyerek Macron’u etkili yöntemler geliştirmesi için uyarıyorlardı.

Mektup özellikle İslamcılıktan kaynaklı tehlikeye dikkat çekerken, ‘banliyö sürüleri’ diyerekten özellikle de Kuzey Afrika ülkeleri‘inden (Fas, Tunus, Cezayir) gelen göçmenlerin yoğunlukla yaşadıkları büyük şehirlerin kenar mahallelerine dikkat çekiyordu. ‘Irkçılık karşıtı’ ve ‘dekolonizasyon’ gibi terimlerin sık kullanılmasının Fransa gelenek ve göreneklerine uygun olmadığı, bu yaklaşım ve eleştirilerin ‘ülkenin geçmişi ve tarihini elinden alarak’ bir tehlike arz ettiğini belirtirken aslında Fransa’nın yüzyılları bulan Afrika’daki kolini/sömürge politikalarını bir kez daha aklamaya çalışıyordu.

Birincisi gündemdeki yerini korurken bugün ikincisi yayınlandı. Aynı site üzerinden yayınlanan ikinci mektup ağırlıklı olarak muvazzaf askerlerden geliyor bu kez. Kendilerini Afganistan, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde hizmet etmiş veya ülke içinde terörle mücadele operasyonlarına katılmış olarak tanımlayan bu muvazzaf askerler de bir önceki mektup gibi ‘islami tehlike’ye dikkat çekerken, bir önceki mektubu yayınlara karşı oluşan tepkilere; "Onlar canlarını, bugün sizin bizim topraklarımızda tavizler verdiğiniz İslamcılığı yok etmek için feda ettiler" diyerek eleştiri yapıyorlar.

Bütün bu gelişmelerden hareketle iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi içerdiği nüfus açısından diğer inançlardan insanlar kadar Müslüman bir nüfusun da artık Fransa’nın bir gerçeği olduğunu kabul etmek lazım. ‘Fransa İslamı’ söylemlerini son birkaç yıl içinde daha bir sıklıkta duymaya başladık. Özellikle büyük şehirlerde bazı bölge ve mahalleler artık ‘Müslümanların bölgesi/mahallesi’ olarak biliniyor. Fransa’nın Afrika’da yüzyılları bulan askeri ve ekonomik varlığı bu ülkelerden Fransa’ya göçlerin de temel nedenlerinden birisi.

Fransa Afrika’daki ülkelerin bağımsızlıklarını tanıyıp geri çekildiğinde iki koşul öne sürmüştü; Fransızcanın ülkenin resmi dili olması ve zorunlu eğitim. Tabi bu eğitim de Fransızca yapılıyor. Daha sonra “Fransızca Konuşan Ülkeler Topluluğu”nu kurarak eksi sömürge ilişkilerine yeni bir boyut kazandırdı. 54 Afrika ülkesinin 27’sinde resmi dil hala Fransızcadır. Buradan doğru baktığımızda bile Afrika hala Fransa’nın bir parçasıdır. Ancak bütün bu geçmişe dair çeşitli alanlarda yüzleşme çağrılarını içeren çalışmalar da devam ediyor. Bir süre önce başlayan Fransa akademisindeki ‘İslamogoşizm’ tartışmalarına da buradan bakabiliriz.

Afrika’daki bütün o sömürge/kolonizasyon politikalarına karşı eleştiri ve yüzleşme çağrılarının büyümesi Fransa’da aşırı sağı ciddi şekilde kaygılandırıyor. Ancak bunun önüne geçmeleri mümkün olmayacak. İlk göçtüklerinde ekonominin en ağır çarkları içinde çalışan Afrikalıların ekonomik, sosyal ve kültürel durumlarında ciddi değişimler var. Fransa’yı artık kendi ülkesi kabul eden ciddi bir Afrikalı nüfus var ve bunlar ekonominin, sosyal ve kültürel hayatın içinde daha etkili bir şekilde yer alıyorlar.

İkinci bir durum ise, Macron’un bütün bu tartışmaları mesafeli bir şekilde izliyor olması. Mayıs 2017 tarihinde sağdaki tehlikeye dikkat çekerek seçimi kazanmıştı Macron. Normalde sandıkta sol/sosyalist/komünist partilere oy verenler, oy kullanmaya gitmeyenler aşırı sağdaki Marine Le Pen tehlikesine karşı sandıklara giderek Macron’a oy vermişlerdi. Bir yıl sonra yapılacak seçimler için daha şimdiden Marine Le Pen’in daha şanslı olduğu konuşulmaya başlandı. Böylesi bir durumda günün sonunda generallerden gelen bu uyarılar ve tehditler Macron’un işine yarayacak gibi. Bir önceki seçimlerde olduğu gibi aşırı sağ tehlikesine dikkat çekerek insanları kendisine oy vermeye çağıracaktır.

Covid 19’un getirdiği kısıtlamalar Mayıs başından itibaren kaldırılmaya başladı. Ay sonunda hayat biraz daha normalize olacak. Sokaklar da daha hareketli olacaktır. Bir kez daha Fransa’nın sokakları bütün tartışmalara dair sözlerini söylemeye devam ederken bizler gelişmeleri yakından izlemeye devam edeceğiz.