Filipinler’de ulusal sloganı; “Tanrı, İnsanlık ve Doğa için”. Ülke irili ufaklı 7017 ada ve adacıktan oluşuyor. Toplam kıyı uzunluğu 36.289 km’dir ve dünyanın en uzun kıyı uzunluğuna sahip bulunan 5. ülkesidir. Yüzölçümü 342.353 km2, nüfusu ise (2012 rakamlarına göre) 105 milyondur (dünyada 12. sırada, Asya’da 8. sırada).
 

 
Din olarak; insanlar %81 oranında Katolik, %6 oranında ise İslam dinine mensuplar. 1521’de Magellan gelmeden önce ise halk büyük ölçüde animistti ve özellikle ülkenin güney bölümünde bir miktar Müslüman ve Hindu yerleşimciler bulunuyordu. Burası, Doğu Asya’da bulunup da nüfusunun çoğu Katolik olan iki ulustan biridir (diğeri ise 1999 yılında referandum ile Endonezya’dan bağımsızlığını kazanan Doğu Timor. Referandum sonrasında Endonezya ordusunun desteklediği çeteler ülkeyi teröre boğup yağmalamıştı, 2002 yılında BM tarafından bağımsız bir ülke olarak tanınır). Filipinler Asya’daki en büyük Katolik ülke ve aynı zamanda tüm dünyadaki en kalabalık üçüncü Katolik ulus niteliği de taşıyor. İslam ise Filipinler’e 12. yüzyılda gelmiş ve o kadar hızlı gelişmiş ve yayılmış ki, 16. yüzyılda İspanyollar geldiğinde, Manila Müslüman bir şehirmiş. Halen Hıristiyan Filipinler kültüründe İslam tesirleri görülmekte ve bazı şehirlerde ezan sesleri duyulmaktadır.
 

 
Filipinliler (Filipinolar) etnik olarak ise, Malezya, Endonezya ve Madagaskar halkı gibi Austrenezyalı (daha spesifik olarak ise Malayo-Polinezyalı) kabul edilirler. Sonrasında, Çin, Hint, Japon, İspanyol ve Amerikan kültürleriyle karışmışlardır. 12 milyon Filipinlinin de yabancı ülkelerde yaşadıkları tahmin edilmektedir, bu yönden dünya üzerindeki en büyük kopuntulardan (diaspora) birini oluşturur. Yurt dışında, yabancı ülkelerde, çalışan Filipinli işçiler ve çalışanlar için OFW (Denizaşırı Filipinli İşçi) ve HSW (Ev hizmetleri İşçisi) gibi özel statüler bu tür çalışanların haklarını ve çalışma koşullarını düzenleyen istihdam acenteleri mevcut bulunmaktadır.
 

 
Yönetim Amerikan tarzı başkanlık sistemidir ve başkan halk tarafından seçilir. Başkan hem hükümetin hem de devletin başıdır. Yasama iki kamaralı kongre tarafından yürütülür. Bunlardan biri temsilciler meclisi/kamarası diğeri ise senatodur. Gözlemleyebildiğim kadarıyla, halk şu anki başkanlarını (Duterte) çok seviyor. Kendisi biraz acımasız kişiliği ile tanınıyor. Özellikle ülkedeki uyuşturucu sorununu, doğrudan bu işe karışanları ve aracıları (3 milyon insan) infaz etmek suretiyle çözüme kavuşturmuştur ve bu yöntem de halk tarafından (genel olarak) desteklenmektedir.
 

 
Başkenti Manila, en kalabalık şehri ise Quezon City’dir. Quezon City ülkenin ilk başkenti (1948-1976). Kısaca “QC” olarak bilinir. İsmini eski devlet başkanı Manuel L. Quezon’dan alır. Yaklaşık 160 km2’dir, Metro Manila’nın dörtte birin kaplar ve Marikina Nehri vadisinin doğusunda yer alır. Nüfusu 2 milyondan fazla. Başkent Manila, ülkenin en büyük adası olan Luzon’da, Manila Bay’ın doğu kıyısında bulunur. Nüfusu 1,5 milyondan fazladır. Birleşik Devletlerin bu şehri ve Filipin takımadalarını 1898’den itibaren işgal etmesi ve kontrol etmesi 1946’ya kadar sürdü. 2. Dünya Savaşında pek çok şehri harap oldu. Ülke topraklarında tarih boyunca Çinliler, Malay, Hint ve İslami kökenli hanedanlıklar hüküm sürmüştür.



Ülkedeki ilk yerleşimlerin 67.000 yıl önceye kadar gittiği saptanmıştır. Filipinlerin kökenine ilişkin olarak en yaygın kabul edilen görüş “Tayvan’dan çıkış modelidir”. Buna göre, Avustronezyalılar M.Ö. 4000’den başlayarak Filipinlere göç etmeye başlamışlardır. M.Ö. 1000’e kadar takımadaya gelenler ve yerleşenler temel toplumsal grupları oluşturmuşlardır. Avlayıcı-toplayıcı boylar, savaşçı topluluklar ve sahil şeridi beylikleri teşkil edilmiştir.
 

 
1521 yılında Filipinlerin Homonhon Adasına yönelirken, Büyük Okyanusa “Pasifik” (sakin) ismini veren ve Güney Amerika’da keşfettiği boğaza da kendi adını veren (ve Nisan 1521’de Cebu’da, Lapu Lapu önderliğindeki yerlilerle giriştiği Mactan Savaşında ölen) Portekizli denizci Magellan’ın gelmesiyle birlikte ise, İspanyol sömürgeciliği başlamış. (Cebu’da Magellan anıtının hemen önünde Lapu Lapu onuruna yaptırılmış olan bir başka anıt daha bulunur). Magellan lamaları “hörgüçsüz develer”, penguenleri ise “tüyleri yolunmayan fakat derisi yüzülen siyah kazlar” olarak tanımlamıştır. Toplam 69.800 km seyahat etmiştir.
 

 
Seyahatine Meksika’dan başlayarak 1565 yılında bu takımadalara ulaşan Miguel Lopez de Legazpi, buradaki ilk İspanyol yerleşimini kurmuş. Ardından, Filipinler 300 yıldan uzun bir süre boyunca İspanyol İmparatorluğunun bir parçası olarak kalmış. Böylelikle ülkede Katolik inancı egemen bir şekilde yerleşmiş. Bu dönemde, Manila Asya ve Amerika kıtaları arasındaki ticaretin yönetildiği stratejik bir merkez haline gelmiş.
 

 
1542 yılında İspanyol kaşif Ruy Lopez de Villalobos bu takımadalara İspanyol Kralı II. Felipe’nin onuruna, Las Islas Filipinas (Filipin Adaları) adını vermiş. Bu isimlendirme yapılmadan önce ise, Islas del Poniente (Batıdaki Adalar) ve Magellan’ın daha önce ada için kullandığı San Lazaro kullanılmıştır. 1898 yılındaki Paris Anlaşmasında ülke için ilk kez (Filipin Adaları yerine) Filipinler adı kullanılmıştır ve ülkenin resmi adı 2. Dünya Savaşından bu yana “Filipinler Cumhuriyeti” şeklinde yerleşmiştir. 2. Dünya Savaşından sonra ise Filipinler’in bağımsızlığı dünya devletleri tarafından tanınır. Cumhuriyet 1946 yılında ilan edilir.
 

 
19. yüzyıl biterken, Filipin Halk Uyanış Hareketi hızla gelişir ve genişler. Bu hareketin sonucunda ilk Filipin Cumhuriyeti kurulur. Filipinlerin bağımsızlık isteğine karşı, ABD bu ülkeye karşı savaş ilan eder. 1899-1902 yılları arasında yapılan Filipin-Amerikan Savaşı, ABD’nin kesin galibiyetiyle sonuçlanır ve bu savaşta yaklaşık 1,5 milyon Filipinli hayatını kaybeder. Bu Birleşik Devletlerin dünyadaki zayıf ve güçsüz ülkelere verdiği ilk demokrasi derslerinden biridir.
 

 
1744-1829 yılları arasında İspanyol sömürgeciliğine karşı Francisco Dagohoy liderliğinde Bohol merkezli en uzun direniş gerçekleştirildi. Güneyde yaşayan Müslümanlar ve bazı animist kabileler de bir süre direndiler fakat zaman içerisinde Filipinler İspanya ve Meksika, Peru gibi kolonilerinin ağır etkisinde kaldı ve “hispanicized” oldu, yani İspanyollaştı. Filipinolar İspanyol kültürünü kucakladılar. Ülke, 12 Haziran 1898 tarihinde İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesinin hemen ardından ise bu sefer ABD işgaline maruz kalır. 7 sene şiddetli barbarlık ve işkencelerle geçen mücadele sonrasında Filipinlilerin silahı tükenir ve olaylar azalır. Filipinlere 1935 yılında “commonwealth” statüsü verilir. Bundan sonra bir ABD eyaleti olacak veya bağımsızlık verilebilecektir. Ne var ki ABD yıllarca oyalar. 1941-1945 yılları arasında ise sadist Japon işgaline maruz kalır.
 

 
Japonların bu sürede İspanyollar ve Amerikalılardan bile fazla sayıda insan öldürdüğü söyleniyor, örneğin Manila’da bu katliamları anımsatan pek çok anıt var ve halk genel olarak Hıristiyanlığı getirdikleri için İspanyolları hayırla yad ediyor, Amerikalılara ve Amerikan kültürüne hayranlık duyuyor ama Japonlardan nefret ediyor. ABD Generali Douglas MacArthur bu sefer sözünü tutar ve Filipinler’i Japon işgalinden kurtarır. Bu sırada Japonlara karşı Filipinliler ve Amerikalılar birlikte savaşırlar. 1946 yılında, yani 2. Dünya Savaşından tam 1 yıl sonra, 377 yıl İspanyolların ve 49 yıl da Amerikalıların sömürgesi olmasını ardından, Filipinlere sonunda bağımsızlık verilir.
 

 
1960’lı yıllara kadar Filipinler Japonya’dan sonra Asya’nın en gelişmiş ülkesidir. Ferdinand Marcos ülkeyi 20 yıl yönetir ve borç batağına sürükler. Yoksulluk artar, gelişme azalır. 1986 yılında halk ayaklanmaları başlar, yolsuzluk hız kazanır. 1997 Asya finans krizinde de ülke yine sarsılır. 2010 yılında Benigno Aquino III’nin yönetime gelmesiyle ülkede halkın yoğun desteği ve çalışma hırsıyla ve turizmin etkisiyle ilerlemeler görülür ve ülke en azından komşularının seviyesini yakalar. Son olarak, Duterte ile ülkenin özgüveni artar, Amerika’dan uzaklaşmaya başlar ve Çin ile yakınlaşır...
 

 
Japonlar ve Amerikalılarla yapılan mücadele ve bu sırada yaşanan trajik toplu ve hızlı ölümler ülkede ciddi bir etki bırakmış ve bu olayların anısına pek çok anıt dikilmiş. Mesela 1945 tarihli aşağıdaki heykel de yine ülkesi için savaşa gitmiş ve bir daha geri dönmemiş, mezarları bile bilinmeyen, bedenleri yanmış veya toprağa karışmış olan ve sayıları yüz binleri bulan savaşın masum kurbanlarına adanmış. Ortadaki figür ölçekçe de gayet büyük ve dominant bir kadın, anavatanı simgeliyor, kucağında bir bebe tutmuş halde ağlıyor, bu bebek umudun simgesi fakat bebek ölü, yani kaybolan umutlara işaret ediliyor. Sağdaki kadın figürü ise tecavüze uğramış olan bir kadın, bir başka bebek ona tutunmuş. Solda ise halen yaşadığı halde gayet karmaşık ve ümitsiz yüz ifadesiyle bir erkek var. Ölü genç erkekler ise ülkenin kaybettiği genç nesli ifade ediyor. Önde yatan ölü adam savaşta yakalanan yaşlıları betimliyor...
 

 
Filipinler'de dikkatimi çeken bir konu da milliyetçiliğin çok düşük düzeyde olmasıydı. Filipinler bayrağını neredeyse hiçbir yerde görmek mümkün olmuyor. Mesela Yunanistan gibi her yerde Yunan bayrağı veya renklerini gördüğünüz bir ülke ile karşılaştırdığımızda. Ancak başkent Manila’daki bazı devlet binaları ve meydanlarda tek tük gördüm. İlginçtir, Filipinlerde pek az insan nereden geldiğinizi soruyorlar. İkinci soruları ise hemen, ülkenizde hangi dilin konuşulduğu oluyor.
 

 
Filipinler'e gelirken yanınıza her zaman kullandığınız ve gerekli olabilecek ilaçları almanızı öneririm. Kahvaltı ve yeme-içme alışkanlıkları farklı olduğundan, bünyenizi dengede tutmak için vitaminler, ağrı kesiciler, ishal önleyiciler ve haşere spreylerinizi, güneş ve cilt kremlerinizi mutlaka alın.
 

 
Manila ve Cebu gibi büyük şehirlerin merkezlerinde aşırı bir trafik var. Para bozdurmak için güvenilebilecek bir acente her yerde ofislerini görebileceğiniz M-LHullier firması. Ama kur pek değişken değil, neredeyse her yerde dolar 48-49 peso.
 

 
Engebesi az bir memleket olduğundan, ufak tümseklere bile “mountain” (dağ) ve denizin yukarıdan görülebildiği birkaç yüz metrelik yükseltilere ise “peak” (zirve) diyorlar. Egzotik meyveler, içecekler, meyve suyu kokteylleri 1-2 dolar ve tabii ki bizim milli meyvelerimiz (elma, üzüm gibi) burada hayli pahalı.
 

 
"Poblacion" ifadesini pek çok haritada ve panoda görürseniz şaşırmayın ve bir yer adı sanmayın, şehir merkezi ve kent meydanı demektir. Sadece şehirlerin değil, kasaba ve barangayların (mahalle eşdeğeri bir idari birim) da poblacion'ları olur.
 

 
Filipinler çok az bilinir ama burada (da) herkese açık ortak kamusal alanların düzen ve temizliği bizden çok daha iyi... En kırsal bölgelerine varıncaya kadar mükemmel ve pürüzsüz asfalt yol yapılmış ve muntazaman işaretlenmiş... Zaten engebe de pek olmadığı için, bisiklet ve motosiklet benzeri araçlar için adeta bir cennet haline geliyor. Bizde ise, şehirden biraz uzaklaşsanız, bozuk, toprak ve mıcırlı yol başlar... İstanbul içerisinde bile oyuk, tümsek ve çukurlarla mücadele eder dururuz ve, hep gelişmekte olan bir G-20 ülkesi olarak, bu gibi durumlara fena halde alıştırılmışızdır...